Osman Kavala: Yargılamanın Adaletsizliği ve Umut Mesajları

Gezi Parkı davası nedeniyle 2017 yılında tutuklanan iş insanı ve insan hakları savunucusu Osman Kavala, yedinci yılına giren tutukluluğunun yıldönümünde, yaşadığı süreç hakkında dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Kavala, yargılamasında masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ve temelsiz iddialarla desteklenen bir yargılama sürecinden geçtiğini belirtti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2019 yılında suçlamaların asılsız olduğuna dair kararına rağmen, bu süreçte tahliye edilmedi ve Gezi davasında beraat kararının ardından davanın siyasi etki altına girdiğine dikkat çekti.

Kavala, Gezi Parkı eylemlerine herhangi bir şiddet eylemiyle ilişkisinin bulunmadığı bilinmesine rağmen, kendisine yöneltilen “casusluk” suçlamasının siyaseten de kullanıldığını ifade etti. Bu suçlamanın, “ötekileştirilen” kesimlerin hayatlarını değersiz gören bir yaklaşımla teşvik edildiğini belirterek, “Yargıda, insan hayatına değer vermeyen anlayışın yaygınlaşmasının toplumda etik değerler açısından da bir aşınmayı yansıttığı düşüncesindeyim,” dedi. Yargıtay’ın cezaları onamasıyla, yargının artık bazı insanları sakıncalı olarak damgalayıp cezalandırma yetkisini kendinde gördüğünü öne sürdü.

Açıklamasında ayrıca, cezaevindeki yıllarının, hem ailesiyle geçireceği zamanları hem de topluma katkı sağlayacak sivil toplum çalışmalarını elinden aldığını vurgulayan Kavala, Gezi Parkı’nın kamusal bir alan olarak kalmasının kendisine teselli kaynağı olduğunu ifade etti. Ancak, Kavala için asıl teselli kaynağı, Türkiye’de hukuk devleti yönünde gelişmelerin yaşanması olacak. Bu gelişmeleri görme umudunu ve özgürlüğe kavuşacağına olan inancını koruyan Kavala, sürecin hukuka ve insan haklarına dair önemli bir sınav olduğuna işaret etti.

Bu açıklamalar, Kavala’nın cezaevindeki yedinci yılında hukuk devleti ve adil yargılama ilkelerinin Türkiye’de nasıl uygulandığına yönelik tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Kavala’nın özgürlüğüne kavuşacağına dair umudunu sürdürmesi, destekçileri ve sivil toplum kuruluşları tarafından da dikkat çekici bir direniş ve inanç örneği olarak değerlendiriliyor.