ILO Raporu: Sosyal Koruma ve İklim Krizi

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), sosyal korumanın iklim değişikliğinin etkileriyle mücadelede oynadığı kritik rolü ortaya koyan yeni bir rapor yayımladı. Raporda, iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerin genellikle en düşük sosyal koruma seviyelerine sahip olduğu vurgulanıyor. Bu durum, sosyal korumanın potansiyelinden yeterince yararlanılamadığını ve iklim değişikliğine uyum sağlama ile adil bir geçişin zorluklarını gözler önüne seriyor.

Sosyal Koruma Kapsamı ve Eksiklikler

Dünya Sosyal Koruma Raporu 2024-26’ya göre, küresel nüfusun yüzde 52,4’ü bir tür sosyal koruma kapsamına sahip. Bu oran, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nin kabul edildiği 2015 yılında yüzde 42,8 idi. Ancak, iklim değişikliği nedeniyle en savunmasız olan 20 ülkede, insanların yüzde 91,3’ü sosyal korumadan mahrum. Daha geniş bir perspektifte, iklim açısından en savunmasız 50 ülkede, nüfusun yüzde 75’i sosyal koruma kapsamından yoksun. Ayrıca, dünya genelinde çocukların yüzde 76,1’i ve kadınların yüzde 50,1’i etkili sosyal koruma kapsamına sahip değil; bu durum önemli bir cinsiyet farkını da gözler önüne seriyor.

Sosyal Korumanın Potansiyeli

Sosyal koruma, iklim değişikliğinin etkilerini yumuşatmada ve toplumların bu yeni gerçekliklere uyum sağlamasında kritik bir rol oynayabilir. Yeşil geçiş sırasında ailelere, işçilere ve işletmelere destek sağlayabilir ve sürdürülebilir ekonomik uygulamaları mümkün kılabilir. Bu, yeşil ve düşük karbonlu sektörlerde istihdam için işçilerin eğitim ve beceri geliştirme desteğini de içerir. Sosyal koruma, işlerin insana yakışır, yeterli koruma ve sosyal haklarla birlikte olmasını sağlar.

ILO Genel Direktörü Gilbert F. Houngbo’nun belirttiği gibi, “İklim değişikliği sınır tanımıyor ve krizi dışarıda tutmak için bir duvar inşa edemeyiz. İklim krizi hepimizi etkiliyor ve bugün sosyal adalete yönelik tek ve en ciddi tehdidi temsil ediyor.” Sosyal koruma, iklim krizinin en acımasız sonuçlarını yaşayan ülkelerde, mevcut eşitsizlikleri ve dışlanmayı derinleştirmemek için kritik bir araç olarak değerlendiriliyor.

Yatırımlar ve Politika Önerileri

Raporda, sosyal korumanın potansiyelinden yararlanmak için kararlı ve entegre politika eylemleri çağrısında bulunuluyor. Sosyal koruma sistemlerinin, hem rutin yaşam döngüsü risklerine hem de iklimle ilgili şoklara hazırlıklı olacak şekilde önceden uygulanması gerektiği vurgulanıyor. Ayrıca, sosyal korumanın iklim değişikliğini azaltma ve uyum çabalarını desteklemesi, kamuoyu tarafından kabul görmesi için önem taşıyor. Düşük gelirli ülkeler için sosyal koruma yatırımlarına öncelik verilmesi ve uluslararası destek sağlanması gerektiği belirtiliyor.

Ortalama olarak, ülkeler GSYİH’lerinin yüzde 12,9’unu sosyal korumaya (sağlık hariç) ayırıyor. Yüksek gelirli ülkeler bu oranın yüzde 16,2’sini harcarken, düşük gelirli ülkeler yalnızca yüzde 0,8’ini sosyal korumaya ayırıyor. İklim değişikliğinin etkilerine karşı en savunmasız ülkelerin, temel sosyal korumayı garanti altına almak için yılda 308,5 milyar ABD dolarına ihtiyaç duyduğu ve bu hedefe ulaşmak için uluslararası desteğe ihtiyaç duyulacağı ifade ediliyor.