Neoliberal politikalar ve kadın

Yeni sağ ve neoliberalizm özgürlük ve eşitliğe aykırı muhafazakar geçişleri olan ideolojilerdir. Neoliberal politikalarla eve kapatılıp öznelliğini yitiren kadın toplum içerisinde yalnızca anne ve eş olarak tanımlanır. Bu sebeple neoliberalizm aslında patriarkal ideolojinin 20. yüzyılda yeniden biçimlenmesidir.

Kadının yalnızca eş ve anne olarak tanımlandığı, kadını nesneleştirerek ve yalnızca beden olarak algılanmasını sağlayarak kadını hukuksal kişi olma vasfından çıkaran neoliberalizm aslında evrensel bir problemdir. Kadın aile içinde tanımlandıkça, kadının eş ve anne olma vasıfları kutsanarak sunuldukça kadın iradesizleşerek nesneleşmeye başlar ve hukuksal olarak kişi olma vasfını kaybeder. Neoliberal politikalarla kadının yalnızca işleve özgülendiği ve hukuksal suje olmaktan çıkarıldığını görmekteyiz. Bu açıdan neoliberalizm kadına yönelik şiddetle mücadele için bir engeldir.

Yeni Sağ

Yeni Sağ, Türkiye’de 24 Ocak Kararları ve Turgut Özal ile temelleri atılan SSBC’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan ve Doğu Avrupa Partileri’nin ideolojilerine genel olarak verilen isim olarak tanımlanabilir.[1] Kapitalizm temelli sosyal refah devletinin; sendikalar, sosyal güvenlik gibi bazı unsurlarının kapitalist unsurlarla şiddetli çatışması yeni sağın ortaya çıkışında etkili olmuştur.[2] Kelimenin dar anlamıyla ‘refah devleti’, Batı’da İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen ve 1970’lerin sonuna doğru çözülmeye başlayarak yerini yeni sağa bırakan bir dizi siyasi, sosyo-kültürel ve ekonomik pratikler bütünüdür.[3]

Yeni sağ, küreselleşme sürecinin iktisadi, sosyal, siyasal ve yönetsel politika ve yaklaşımlarım içinde barındıran bir çerçeve kavramdır.[4] Yeni sağ ideoloji, devletin iktisa­di alanda doğrudan üretici, dağıtıcı ve düzenleyici roller üstlenmekten uzaklaş­tırılmasını ve kamusal hizmet birimi olma vasfıyla tasfiye edilmesini savunmakta; hızlı değişimin toplumsal dokuda yaratacağı boşlukların ise muhafazakâr kurum ve de­ğerlerle kapatılmasını amaçlamaktadır.[5] Yeni sağ ideolojide aslında devletten beklenen, ekonomiden uzaklaşması ve bir bakıma ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ anlayışına geri dönmesidir.

Yeni sağ; refah devleti ve medeni haklara ciddi bir eleştiri yaparak geleneksel ve ataerkil ailenin önemini vurgulamaktadır. Yeni sağ, vatandaş tanımını kendi ayakları üzerinde durabilen girişimci bireyleri esas alarak yapar. Yeni sağın ‘ideal’ vatandaşı başkalarıyla sadece rekabet ilişkisi içinde olan yalnız ve hırslı bir ekonomik varlıktır.[6] Bu açıdan da bireylerin toplumla ilişkisindeki en önemli bağ aslında maddi çıkar bağlarıdır.

Liberalizm ve Neo-liberalizm

İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem liberalizmin hegemonyasının doruk noktasına çıktığı, 68 döneminin etkisiyle hızla inişe geçmeye başladığı ve 1980’lere gelindiğinde ise liberalizmin neoliberalizme dönüşmesiyle sonuçlanmıştır.[7]

Liberalizmin amacı yükselen bir sınıfı ulusal ve küresel çapta egemen kılmaktır. Bu süreçte eşitlik ve özgürlük terimleri ulus, yurttaşlık, halk, ulus-devlet terimleri ile eklemlenerek anlam kazanmıştır.[8] Bu açıdan modern liberalizm bireylerin ilgisi ve somut haklar üzerinden oluşan ekonomik yapılanmadır. Neoliberalizm ise temelde modern, demokratik değer ve pratiklerin tümüne karşı radikal bir saldırıyı temsil etmektedir.[9] Neoliberalizm zorunlu olarak muhafazakar, premodern ve gelenekseldir. Liberalizm kendisini bir toplum sözleşmesi üzerinden kurarken, Neo-liberalizm kendisini yeni bir toplum inşa etme üzerinden kurmaktadır. Liberalizm farkları görünür kılarken, Neoliberalizm farklılıkları görünmezlik perdesi arakasına saklar. Sivil toplum – devlet ayrımının bulanıklaştığı, kamusallığın ve sivil toplumun ilgasının yaşandığı bu dönemde neoliberalizm yeni orta çağın barbarlık fenomenlerine eklemlenerek anlam kazanmaktadır.[10]

Son otuz yıl içerisinde gerçekleşen kadın istihdamındaki artış ile, sanayileşmenin ilk dönemindeki çalışma koşullarını aratmayacak düzeyde kadın ve çocuk emeği kullanılmaya başlanmıştır. Kadınların güvencesiz, esnek, geçici işlerde daha fazla istihdam edilmesi emek piyasalarında ‘enformelleşme’ olarak isimlendirilmekte ve enformelleşme, kapitalizmin uzun dönemdir yaşadığı krizine karşı emeğin yeni istihdam biçimi haline gelmiştir.[11] Enformel sektör daha çok kadın emeği deposu olarak işlev gören bir alandır. Gelişmekte olan ülkelerde tarım dışında kalan enformel sektörde kadın istihdamının %60’ın üzerinde olduğu bilinmekle birlikte, Türkiye’de de ucuz kadın emeği üzerinden önemli bir rant alanı oluşmuş olduğu bilinmektedir.[12] Ülkemizde yalnızca çalışanlar üzerinden tanımlanan sosyal politikalar ile ‘ev kadını’ olmak sosyal sistemin dışında bırakılarak hastalıkta ve yaşlılıkta mağduriyet anlamına gelmektedir. Ayrıca neoliberal politikalarla postfordizm yükselişe geçmiştir. Postfordizmin getirdiği fason imalat da kadın emeğini önemli ölçüde etkilemiştir. Kadın emeğinin erkek emeğine göre daha ucuz olması ve kadınların emek yoğunluklu işlerde daha verimli olması kadının işgücüne katılımının artış nedenlerindendir.[13] Ülkemizde fabrikalarda çalışan kadınlar hakkında yapılan çalışmalarda ataerkinin nasıl işyerlerine taşındığı, kadının emeğinin nasıl ‘daha az vasıflı’ olarak addedilip sömürüldüğü ve kadının iş yaşamında yükselişinin önüne geçildiği görülmüştür.[14]

Neoliberalizm, gelenek ve muhafazakarlık ile tamamen yarar – fayda ilişkisi üzerinden bir toplum inşa etmek ister. İnşa edilmek istenen toplumun esası hiyerarşik toplumdur ve bu hiyerarşi, düzen ve otoriteye saygı için korunur.  Neoliberalizm muhafazakar bir gelenek ideolojisidir ve otoriteye, düzene, güvenliğe, ulusal kimliğe ev en önemlisi aileye saygı üzerine kuruludur. Bu nedenle en dayanıklı ve en önemli hiyerarşik yapısı ailedir. Aile yapısı kutsandığı sürece aslında kadın ve kadın bedeni üzerindeki tahakküm korunmuş olur. Kadın bedeninin nesneleştirilmesi, işlevselleştirilmesi ve kadın bedeni üzerindeki her türlü güç uygulama hakkının da onun efendisine verilmesiyle iktidar ve tahakküm ilişkisi korunur. Bu nedenle muhafazakarlık, kadına yönelik şiddet aile yapısına zarar verdiği ölçüde şiddetle mücadele eder.

Muhafazakar politikaların kadını aile içinde el alması nedeniyle bu sisteme karşı gelen her talep şiddetli tepkilerle karşılaşır. Şah Banu vakasında[15] muhafazakar politikaların kadın haklarını nasıl bir ideolojide değerlendirdiğini inceleyebiliriz. Kocasının boşadığı müslüman bir kadın olan Şah Banu kocasına karşı nafaka hakkını kullanmak ister. Anayasa Mahkemesi de kocanın temyiz istemini reddederek, kocayı nafaka ve mahkeme masraflarını ödemeye mahkum eder. Ancak Hindistan Parlamentosu müslüman kadınların ceza yasasından yararlanarak nafaka talep etme haklarını iptal eden Müslüman Kadınların Boşanma Haklarının Korunması Yasası’nı kabul ederek, kadınların devlet yasalarından yararlanmasını kısıtlamış ve vatandaş olarak hakları olan güvenceleri geri almıştır.

Türkiye’de Neoliberal Politikalar ve Kadın

Neoliberal politikalarda toplumun en dayanıklı yapısı olan aile ahlaki değer üretme yapısı olarak devam eder. 24 yaş grubunda yapılan bir araştırmaya göre, Batı’da aileyle başlayan ve giderek evrenselleşen ahlaki değer etkileşiminin aksine ülkemizde aynı yaş grubu gençlerin ahlaki değerlerinin kaynağının yalnızca aile olduğu görülmüştür.

Her ne kadar insanları yeniden inşa eden bir neoliberal çağda yaşıyor olsak da ülkemize özgü problemler yaşamaktayız. Kadına yönelik şiddetin artmasında muhafazakar politikalardan çok, 1980’lerden itibaren başlayan, 1990’larda giderek ağırlaşan ve mevcut hükümetin de kendine özgü bir tarzda devam ettirdiği neoliberal politikaların toplumsal dokuyu ve aileyi çözen, yoksullaştıran, güçsüzleştiren ve farklı şiddet biçimlerinin yaygınlaşmasına neden olan etkileri rol oynamıştır.[16] Türkiye’de güçlü olan ataerkil cinsiyetçi kültüre ahlakçılık ve aile savunusu eklenmiştir. Ancak işsizlik ve yoksullaşma nedeniyle aileye bakma görevi sarsılan erkek için, evlenmek, çocuk yapmak, beslemek, eğitmek gibi babadan – kocadan beklenen şeylerin nesnel zemini kaymaktadır.[17]

Türkiye’ye özgü bir muhafazakarlık ve neoliberalizm türü yaşanmaktadır. Mevcut hükümet tüm devlet kurumlarına hâkim olarak Diyanet İşlerinden Sağlık Bakanlığı’na, Milli Eğitim Bakanlığından Aile Bakanlığı’na kadar kadınları kendi ideolojik formatlarına göre yeniden yoğurmaya çalışmakta ve aynı zamanda erkeği de yeniden yoğurmaktadır.[18] İktisadi ve sosyal koşullar gözetilmeksizin ‘en az 3 çocuk’ söylemi, ‘ben zaten kadın – erkek eşitliğine inanmıyorum fıtratımız farklı’, ‘kreş eken huzurevi biçer’, ‘bir kadın olarak sus’, kadınların ailenin sevgi bağlarını korumakla görevli cins olduğuna ilişkin ‘zorla güzellik olmaz diyorlar. Yanlış. Güzellik zorla olur’ ifadesi, ‘kız mıdır kadın mıdır bilemem’, ‘kaportası dökük araçlar olur, makyaj yaparlar’, ‘her kürtaj bir Uludere’dir’, ‘kadınlar iş aradığı için işsizlik var’ ‘tecavüzcü kürtaj yaptıran tecavüz kurbanından daha masum’ ve sair birçok söylem ve beyan neoliberal politikaların kadın bedenini kontrol altına alarak kadını eşlik ve annelik vasıflarıyla eve hapsetmek istediğini görebiliriz.

1970 – 80’li yıllara kadar kısmen de olsa işleyen aile içi ataerkil sistemin günümüzde çözülmeye başladığını görebiliriz. Bu sistemde erkekten beklenen aileyi geçindiren koca ve baba rolünü oynaması iken, kadından da ev içi emeği sarf ederek aileye uygun bir yaşam sürmesi beklenmekteydi. Ancak artık iki yönden de bu sistemin işleyişi mümkün gözükmemektedir. İşsizlik ve yoksullaşma nedeniyle aileye bakma görevi sarsılan erkek ‘erkeklik krizi’ içine girmeye başlıyor. Erkeklik krizi içerisinde somutlaşan şiddetin ve cinayetlerin önemli bir kısmının kadınların ayrılmak isteme sürecinde veya boşanma sonrasında yaşandığı açıktır.

Neoliberal muhafazakarlığın farklı kadınlık ve erkeklik biçimlerine, farklı cinsel kimliklere, seks işçilerine yönelik baskı ve şiddet pratiklerini ağırlaştırdığını görmekteyiz. Neoliberal politikalarda kadın hem nesneleştirilen bir varlık hem de bir tehdit kaynağı olarak tanımlanmaktadır. Devletin ve yasaların kadınlara eşit vatandaşlar olarak eşit bir hukuki koruma sağlamaması, ataerkil toplumun kadınları güçsüzleştiren, bağımlı kılan, baskılayan bir sistem olması ve kadının sınıfsal olarak şanslı erkeklerin sahip olabildiği ‘meta’ haline dönüştürülmesinde rol oynamaktadır. Kadınların bütün olarak, ekonomik, toplumsal, siyasi, kültürel güçlenmesinin yolunu açmayan her siyaset kadını aile içi rollerle sınırlamaktadır.

Neoliberal politikaların demokrasi yerine, baskı ve şiddete dayalı askeri rejimlerin ortaya çıkmasını sağladığı açıktır. Toplumsal tatminsizlikler ve gelir dağılımında yaşanan dengesizlikler sonucu gruplar arası kutuplaşmalar ve şiddet ortaya çıkmaktadır. Neoliberalizm ve muhafazakarlık annelik ve eşlik vasfı bulunmayan bir kadını tasavvur etmemektedir. Tüm patriarkal sistemin en süzülmüş hali olan neoliberal muhafazakarlık kadını, kişi olmaktan çıkararak ahlaki referans ile birlikte görünmez kılmaktadır. Tüm hukuk davalarında kadınlar ‘mağdur olma’ sıfatıyla adı, tanımı, niteliği, kimliği olmaksızın konuşulmaktadır. Neoliberal kadın politikaları ile mücadelede öncelikle kadının ‘hukuki özne’ olması sağlanmalıdır.


[1] Volkan Göçoğlu, Yeni Sağ Konusu Üzerine Bir Sunum, Academia.

[2] Göçoğlu.

[3]Alev Özkazanç, Siyaset Sosyolojisi Yazıları ‘Yeni Sağ ve Sonrası’, Dipnot Yayınları, s.17.

[4] Tarık Soydan, Yeni Sağ Politikalar:Türkiye’de Kamu Reformu ve Kamu Hizmetleri,Eğitim Bilim Toplum,2007,sayı 17.

[5] Soydan.

[6] Alev Özkazanç, Toplumsal Vatandaşlık ve Neo-liberalizm Sorunu,Ankara Üniversitesi SBF Dergisi,64-1, s.264.

[7] Alev Özkazanç,Neo-liberal Tezahürler:Vatandaşlık,Suç,Eğitim,Türkiye’nin Neo-liberal Dönüşümü ve Liberal Düşünce s.2.

[8] Özkazanç, Neo-liberal Tezahürler:Vatandaşlık,Suç,Eğitim,s.1.

[9] Özkazanç, Neo-liberal Tezahürler:Vatandaşlık,Suç,Eğitim,s.2.

[10] Özkazanç, Neo-liberal Tezahürler:Vatandaşlık,Suç,Eğitim,s.2.

[11] Kutlu Emre Gözcü,Neoliberalizm ve Kadın,Academia,s.2.

[12] Yelda Yücel,Türkiye’de Neoliberal Devlet ve Kadınlar,bianet.org.

[13] Deniz Kandiyoti, Cariyeler, Bacılar , Yurttaşlar, Metis Yayınları,2007,s.169.

[14] Neoliberal Türkiye’de Kadınlar ve Ataerkillik,Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü.

[15] Kandiyoti ,s.104.

[16] Alev Özkazanç, Cinsellik, Şiddet ve Hukuk, Dipnot Yayınları,2013,s.230.

[17] Özkazanç,s.231.

[18] Hülya Gülbahar,Bakurpress,Ruken Tuncel söyleşi.