Türkiye’de işçi sınıfı, hak mücadelesinde bir kez daha devletin baskıcı politikalarıyla karşı karşıya kaldı. Metal işçileri, patron örgütü MESS’in sefalet zammı dayatmasına karşı anayasal haklarını kullanarak grev başlattı. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararıyla grev, “milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle 60 gün süreyle yasaklandı. Bu karar, yalnızca işçi haklarına bir saldırı değil; aynı zamanda işçi sınıfının emeğini ve mücadelesini hiçe sayan bir yönetim anlayışının göstergesidir.
Milli Güvenlik mi, Patron Çıkarları mı?
Grev yasaklama kararının gerekçesi, “milli güvenlik” olarak ifade ediliyor. Ancak işçilerin talep ettiği şey; insanca yaşanabilir bir ücret ve daha iyi çalışma koşulları. Burada sorulması gereken temel soru şudur: İşçilerin hak arayışı gerçekten milli güvenliği mi tehdit ediyor, yoksa bu yasak, sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için bir bahane mi?
Türkiye’de grev yasakları yeni bir olgu değil. 12 Eylül askeri darbesinden bu yana yürürlükte olan baskıcı grev yasakları, işçi sınıfını ekonomik ve siyasal alanda sindirmek için kullanılan bir araç oldu. Bugün ise aynı anlayışın devam ettiğini görüyoruz. Sermaye örgütü MESS’in taleplerini doğrudan karşıladığı açık olan bu yasak, işçi sınıfının örgütlü mücadelesine bir darbedir.
MESS’in Sefalet Dayatması
Metal işçilerinin talebi, ilk 6 ay için yüzde 125 oranında ücret artışı. Ancak MESS, yalnızca yüzde 40’lık bir artış öneriyor. Üstelik bu zam oranı, 3 yıllık bir sözleşme için öngörülüyor. Bu teklif, yalnızca ekonomik gerçeklerden uzak değil; aynı zamanda işçilerin onurunu zedeleyen bir nitelikte. Türkiye’de enflasyonun resmi rakamlarla bile yüzde 60’ların üzerinde olduğu bir ortamda, işçilere önerilen bu zam, yaşam standartlarını daha da kötüleştirmek anlamına geliyor.
MESS’in dayattığı sefalet zammı, yalnızca ekonomik değil; sınıfsal bir saldırıdır. Bu, işçi sınıfını daha fazla borçlanmaya, daha uzun çalışma saatlerine ve daha düşük bir yaşam kalitesine mahkûm etme politikasıdır.
Grev Yasakları: Anayasaya ve Hukuka Aykırı
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 54. maddesi, grev hakkını açıkça tanımaktadır. Ancak 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63. maddesi, hükümete “milli güvenlik” bahanesiyle grev yasaklama yetkisi tanıyor. Bu madde, uzun yıllardır işçi haklarının gasp edilmesi için kullanılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, daha önceki grev yasaklarının hukuka aykırı olduğunu tespit etmesine rağmen, hükümet bu yasağı uygulamaya devam etmektedir.
Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Özkan Atar, bu yasağı “MESS’e özel, adrese teslim” bir karar olarak nitelendirdi. Haklıdır. Çünkü bu karar, işçilerin grev hakkını kullanmasını engelleyerek sermayenin çıkarlarını koruyan bir niteliğe sahiptir.
İşçi Sınıfının Mücadelesi ve Dayanışmanın Önemi
Türkiye’de grev hakkı, işçi sınıfının en güçlü silahıdır. Ancak bu silah, baskıcı politikalarla sürekli olarak işlevsiz hale getirilmeye çalışılıyor. Bugün grev yasağına karşı çıkan metal işçileri, yalnızca kendi hakları için değil, tüm emekçiler için mücadele etmektedir. Onların talepleri, insanca bir yaşam ve onurlu bir çalışma düzenidir.
İşçi sınıfının mücadelesi, yalnızca grev alanlarında değil; toplumun tüm kesimlerinde dayanışma ruhunun yükselmesiyle başarıya ulaşabilir. Grev hakkı, yalnızca işçilerin değil, bir toplumun demokratikleşmesi için vazgeçilmezdir. Bugün metal işçileriyle dayanışma göstermek, yarın daha adil bir Türkiye için atılacak önemli bir adımdır.
- Türkiye’de Vergi Adaletsizliği: İşçiye Yük, Patrondan Muafiyet - 16 Aralık 2024
- Türkiye’de Millî Güvenlik Gerekçesiyle Yasaklanan, Ertelenen Grevler - 15 Aralık 2024
- Metal İşçilerinin Grev Yasakları: İşçi Haklarına Milli Güvenlik Kıskacı - 14 Aralık 2024