Meslekler, Jargonlar ve Köftehorlar

Tripotlu kameraya öfkelenen dahiliye vekili demiş; köftecinin birine “çökmek” istedi, devlet mani oldu diye. Milli ve yerli bir kavram olarak “çökme”nin tarihi, felsefi, siyasi, ahlaki ve sosyolojik ehemmiyeti ve devlet teorileri içindeki müstesna yeri ayrı bir mevzu elbette ama köfteci lafı, bir animasyonsever olarak bana “Hava Bulutlu Köfte Yağabilir” adındaki animasyonu hatırlattı. Hani icat peşindeki kahramanın kazara icadıyla gökten köfte yağıyordu ya! Animasyonlar diyarında köfte yağmuru, mucitlik peşindeki kahramanların kazara bir icadıyla gelir ama, köftehorlar diyarında köfteler keşif, icat ve kaza sonucu gelmez, köfteciye çökmekten gelir. Köfteciye çökmek mesleğine de köftehorluk denir.

Döneme, iktisadi ve sosyal ihtiyaçlara göre türlü çeşitli meslekler vardır malum; şeyhlik, fahişelik, politikacılık, dolandırıcılık, bürokratlık, trolluk, imamlık bu mesleklerden birkaçı ve her birinin de kendine mahsus jargonu var. Bir de mali müşavirken yazar olmaya kalkışmak gibi, kendi mesleğini yapmayıp başkasının mesleğine “çökmeye” kalkışan da var ama mevzumuz bu değil.

Sabahın köründeki ilk uçakla Antalya’ya giderdim. Kim olacak ki sabahın köründeki uçakta; mali müşavirler, hukuk müşavirleri bir de Rusça konuşan genç hanımlar. Ücreti karşılığında müşteriyi memnun etmeye giderdi her birimiz. Üç farklı meslekten aynı anda, aynı müşteriye gitmişliğimiz de olmuştur ve her birimiz müşteriye hizmetini sunmak için sırasını beklemiştir, mesleğe karşılıklı saygı çerçevesinde. Ama jargonlarımız farklıdır; Mesela, hizmet verdiklerimize müşteri demek ayıp kaçar; hukuk müşavirleri müvekkil, mali müşavirler mükellef der. Tripotlu kameradan gördük ki, köftehorluk jargonunda da ayıp kaçan kelimeler var ve meslekten birine “katil”, “organize suçlu” demek yerine “pis” demek köprüleri yakmaya yol açar. Jargon önemli!

Kapıdan giren kravatlı, muntazam giyimli genç biri, hürmetle önünü ilikleyerek yanımda oturan iş adamına doğru yönelip, elini öpmeye eğildi. Bizimki uygun şekilde elini çekip teşekkür etti ve elleri önünde bağlı ayakta duran bu İngiliz beyefendisiyle ilgilendiğini göstermek için sordu; işler nasıl gidiyor diye. “İşlerin tadı kalmadı” dedi nazik genç; “ipini koparan bizim mesleğe girdi, ne kural bıraktılar ne kaide.” İzin isteyip huzurdan çekildikten sonra, “kimdi bu” diye sordum yanımdakine, “bizim zepevenk” dedi.

Özel şirketler de bir çok meslekten kişi istihdam eder ama belli faaliyet alanındaki şirketlerde, çeşitli meslek mensuplarına ilaveten bir de zepevenk bulunur. Şirketteki kapısında unvanı yazmıyorsa da önemli meslek mensuplarından biridir ve meslek etiğine vurgu yapan zepevenk beyefendi haklıdır elbette. Meslekte jargon ne kadar önemliyse, usul, kural ve kaideler de o kadar önemlidir. Zaten her meslekte mesleğin, meslek mensuplarının menfaat kapısı olduğundan değil de cemiyetin ittihat ve terakkisine olan mühim katkısından, ahlak ve etik kaidelerinden ve ulviliğinden dem vurulur. Halbuki tüm sosyal meslekler, sosyal hastalıklardan doğar ve sürdürülmeleri, hastalığın devamını icap ettirir. Hastalık yoksa da var edilmelidir.

BBC’de Hard Talk programı, geçenlerde pornografi mesleğinden bir iş kadınını misafir etmişti. Mesleki kazancının sorulduğu her noktada, inançlı ve kararlı bir “feminist” olarak, işi kazanç için yapmadığını, kadınların meslekte hakkettikleri yere gelmesi, patriarkal tahakkümden özgürleşmesi için yaptığını ve kadınların mesleğe sahip çıkması gerektiğini söyleyerek soruları geçiştirmeyi başardı.

Bilhassa simbiyotik hayata sahip köftehorluk ve politikacılık mesleklerinde, kazançtan, edinilen servet ve ranttan söz etmek, tümüyle edep dışı sayılır. Köftehorluk ve politikacılık, gözü köftede olan hainlere karşı, Köftehoristan’ı kelle koltukta savunmak işidir, kazanç ve rant sağlama işi değil. Kaldı ki, tripotlu kamera eşliğinde tuvalete gidişini bile önemli bir kamu hizmeti olarak sunabilen bir politikacının rant ve servet işlerinin amme hizmeti olmadığını iddia etmek de zordur.

Ne var ki, hiçbir meslek amme hayrına başlamaz, ekmek kaygısıyla başlar. Benim meslek de öyle ama politikacılardaki gibi, ekseriyetimiz için zamanla sınıf atlama mesleğine dönüşür; hizmet verdiğin sermayenin civarında yaşama, semtlerinde oturma mesleği. Arada gül ve leylak kokusu özlense de para kokusu mest eder hepimizi. Hal böyleyken, halinden memnun olanımız da yok hani. Hoş kim doymuş gider ki, herkes gözü arkada gider. Gözlerini zorla kapatırlar Kabristana postalarken.

Köftehorluk meslektir de hayal aleminin rüya tabirciliği meslek değil mi? O da meslek elbet. Mevlanalar ve Arabiler için, varlığın kendi başına bir varlığı yoktur, şeyler kendi başına gerçek değil aynadır, hakiki gerçekten neşet eden bir yansıma, bir rüyadır. Onlar da rüyadaki sembolleri aslına rücu ettiren hayal alemindeki rüya tabircileridir ve uluhhiyet, alemi misal, gaybi mutlak, kenzi mahfi gibi kavramlar da bu mesleğin jargonundandır.

Ancak rüya tabirciliği mesleğini icra edenlerin, bildiğimiz meslek mensuplarından esaslı bir farkı var; her ne kadar onların terk kapısı binlerce bezirganın ekmek kapısı olmuşsa da, onlar mesleği terk etmek için yaparlardı. Meslekten kurtulmak da, benlikten kurtulmakla mümkün. Benlik kalmazsa meslek de kalmaz, mesleğin jargonu da. Benliği terke bahane gerek. Kimi için Leyla’dır bahane, kimi için Şems, ekseriyeti içinse cellat baltası.

Mevlana’nın da benliği ve dolayısıyla mesleği terk etmesine, Şems gibi boyunduruk kabul etmeyen asi bir ruh bahane oldu. Rumi, etrafındakilerden iltifat ve kabul gördüğünde değil, onların gözünde değerini kaybettiğinde, meslekten, “hak yolundan” ayrılmış biri olduğunda Mevlanalığa adım attı. Mesleğin icaplarından olan mürşitlikten, itibar ve unvandan, cami ve medreseden, ibadet ve vaazdan vazgeçtiğinde, “Minare ve medreseler viran olmadıkça/Kalenderlik ahvali intizam bulmaz/İman küfür ve küfür iman olmadıkça/Hakk’ın bir kulu hakkıyla müslüman olmaz” dediğinde Mevlana oldu. Hiç olmak mı dedin? Yanlış duymuşsun kimden duyduysan. Öyle hiç olunmaz, böyle olunur.

M. Şirin ÖZTÜRK
Latest posts by M. Şirin ÖZTÜRK (see all)