Laik eğitim…

Edgar Quinet’in 1846 yılında yazdığı “Halk Eğitimi” kitabını okudunuz mu? Kitabın bir bölümünde şunlar yazılıdır:
“Birbirinden farklı kiliselerin arasındaki çelişmelere karşın, toplumun varlığını sürdürmesi için genç kuşakların, bu inan ve dogma konusunda çarpıcı farklılıklara karşılık, toplumun tüm üyelerinin tek bir aile olduğunu öğrendikleri bir yer olmalı.
Oysa, katı inançlar ve kiliselerin zıtlaştıkları ortamda, birliğin, barış ve uygar uyumun öğrenildiği yer laik okuldur.”
Katı inançlar, Kilise, laik eğitim sistemi…
Kilise de, umutların bağlandığı okulun da bilincindedir. Nitekim, restorasyon döneminde gücü eline geçiren Kilise, eğitim tekelini savunuyordu. Prof. Dr. Server Tanilli 1848 devriminden sonra, eğitimin özgürlük çizgisine kaydığını söylerdi.
Bu konuda en kazançlı çıkanlar tarikatlar olur…
Gerçekten, papalık savunmadadır. Kutsalla dünyevinin, dinselle siyasalın gitgide birbirinden ayrıldığı bir süreçte (sekülerleşme), papa 1870’te Vatikan’da mahpustur: İtalyan Birliği’ne inananlar Roma’yı feshedip Vatikan’ı da kuşatmışlardır.
Şimdi bütün bu olgulara bakıp Katolikler, büyük bir komployla karşı karşıya olduklarını düşünmeye başlamışlardır.

***

Bu komplonun başında da, Masonlar ve Yahudiler bulunmaktadır. Amaç Kiliseyi yıkmaktır. Tanilli Hoca, bunu derinliğine inceleyip yazmıştır “Din ve Politika” adlı yapıtında…
Der ki:
“Gitgide Cumhuriyetçilerle iç içe giren liberallerle Katolik Kilisesi’nin çatışması 3. Cumhuriyet’in başlarında doruğa çıkar.
Siyasal rejim, 1877’de iğreti durumdadır. Cumhuriyet fiilen vardır, ama meclise egemen olan monarşistlerdir. Ruhban ve sadıklarının bütünü, çığlıklar içinde monarşiye bağlılıklarını sürdürürler…
Bitmedi…
Çeşitli yerlerde büyük haçlı seferlerinde, dev birikimleri olan gayretli tarikatların ağzında iki de bir papayla kralın savunulması dile getirilir.
Cumhuriyetçiler için ruhban
sınıfıyla hesaplaşma saati
gelmiştir…
Ama bu Katolik diniyle değil, ruhban sınıfının dini kötüye kullanmasıyla bir hesaplaşmadır.
Cumhuriyetçilerin başında olan Leon Gambetta, bunu açıkça şöyle dile getirir:
“Hayır, dinin, hiçbir dinin düşmanı değiliz. Tersine vicdan özgürlüğünün, bütün dinsel ve felsefi görüşün yandaşıyız.”

***

Peki, laik eğitimcilerin amaçları nedir?
Şudur:
“Onların içinde iki eğilimi görmek olasıdır. Bir grupta, başta Jules Ferry olmak üzere, işi Tanrı’ya inanmamaya götürmeyen ılımlı Cumhuriyetçiler yer alır.
Tanrı’ya inanmakla birlikte çözülmüş Katolikler, Agnostikler, kimi zaman Félix Pécaut, Ferdinand Buisson ya da Jules Steeg gibi Protestanlar da vardır.
Bunların ardından gittikleri egemen felsefe, kuşkusuz Auguste Comte’tan kalan pozivitizmdir; kimileri de, Victor Cousin’in cilasını taşıyan ruhçuluğa bağlıdır daha çok.”
Jules Ferry, 9 Temmuz 1876’da, kendisinin de üyesi olduğu “Gönüllü Yüce Dostluk” adlı Mason localarında verdiği söylevde şöyle diyordu:
“Sosyal ahlakın güvenceleri vardır; kökleri insan bilincindedir; sosyal ahlak tek başına yaşanabilir ve nihayet ilahi kol değneklerini atıp dünyanın fethine çıkar.”
Laik eğitim sistemi gökten altın tepsi içinde inmiyor…
İnsanlık tarihi o denli kolay yazılmıyor…
Bu tür yazıları peş peşe yazmamın nedeni, laikliği ve demokrasiyi bütünüyle anlatamadığımızdan kaynaklanıyor.
Yurttaşlık, yurtseverlik, imana karşı bilim…
Özgür birey olmamız giderek zorlaşıyor. Çağdaş, uygar toplum olmamız için laik eğitim sistemine, bilime önem vermemiz gerekiyor…

Hikmet Çetinkaya, Cumhuriyet