Kırılan Kalemlerin Ardından: Basın Özgürlüğü Mezarlığında 365 Gün

“Bazı yıllar bir takvim yaprağı değil, bir mahkeme kararı gibi iner insanın yüreğine.”

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), 2024-2025 Basın Özgürlüğü Raporu’nu, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde açıkladı. O gün, yalnızca bir açıklama değil, aynı zamanda susturulmuş bir halkın, darbe yemiş vicdanın, görünmeyen bir cenaze töreniydi. Törenin tabutu, 95 sayfalık bir raporda taşındı.

Raporun kapağında bir fotoğraf vardı. Yozgat’ta, CHP mitinginde, çamura bulanmış dizlerinin üzerinde çalışan bir gazetecinin, objektife değil, gerçeğe bakışını gösteriyordu o kare. Foto muhabiri Alp Eren Kaya’nın bu karesi, yalnızca bir anı değil; bu topraklarda gerçeği yakalamaya çalışan herkesin hikâyesiydi. Bir ülkede fotoğraf, ancak bu kadar konuşabilir.

Susturulmuş Bir Yılın Envanteri: Sayılar değil, suskunluk çığlığı

TGS Genel Başkanı Gökhan Durmuş’un şu sözü, raporun ana fikri gibiydi:
“Anti-demokratik uygulamaların tedavisi özgür haberciliktir.”
Ama bu memlekette tedavi değil, teşhis bile yasak.

29 gazeteci, yıl boyunca cezaevindeydi. 17’si hâlâ dört duvar arasında.
313 gazeteci hakkında soruşturma açıldı.
123 gazeteci gözaltına alındı.
311 gazeteci mahkemelerde yargılandı.
Toplamda 137 yıl 23 gün hapis cezası kesildi.
Ve 161.980 TL para cezası…
Kimi zaman bir haber, yalnızca bir satır değil, bir ömürlük kefaret olabiliyor bu ülkede.

Ancak bu tabloyu yalnızca istatistiklerle okumak, ölümlerin sadece sayıdan ibaret olduğunu sanmak gibidir. Her rakam, bir çocuğun babasız uyuduğu bir gece; bir annenin “haberini gördüm de korktum” dediği bir sabah demek.

Ev Hapsi: Gazetecinin Ayaklarındaki Pranga

Gazeteciliğe pranga vuran yeni araçlardan biri de “ev hapsi” oldu.
Son bir yılda en az 6 gazeteciye “konutu terk etmeme” kararı verildi.
Bu, gazetecinin yalnızca hareketini değil, hakikatle bağını da kesmek anlamına geliyor.
Ev hapsi; yalnızca bir mekân sınırlaması değil, bir düşünce alanını daraltma biçimi artık.
Haber merkezinden, kaynaktan, sokaktan, halktan, yani hayattan koparılmak…

Dezenformasyon Yasası: Sessizliği Kanunlaştırmak

Ekim 2022’de yürürlüğe giren Dezenformasyon Yasası, adıyla bile ironik.
Gerçeği yazanlar “yalancı”, yalanı örgütleyenler “yetkili” oldu.
Nisan 2025’e dek bu yasa kapsamında en az 85 soruşturma açıldı, 15 gazeteci gözaltına alındı, 4’ü tutuklandı.
Haber değil, korku servis edilmeye başlandı.
Haberin kaynağı kurutuldu; geriye yalnızca resmî açıklamalar, sansürlenmiş başlıklar ve kopyala-yapıştır bültenler kaldı.

Kalemler Kırılırken: Ekranlar Kararıyor, Radyolar Susuyor

RTÜK, bu yıl da sansür sopasını ustalıkla salladı:
59 ayrı para cezası, toplamda 87 milyon TL.
SZC TV’nin ekranı 10 günlüğüne karartıldı.
Açık Radyo’nun 30 yıllık yayın hayatı sona erdirildi.
Üç basın kurumu saldırıya uğradı, üçü hedef gösterildi.
Haber siteleri sansürlendi, içerikler silindi.
Gazetecilik, bir meslek değil, tehlikeli bir tutkuya dönüştü.

Yoksulluğun Gölgesinde Gazetecilik: Kalemler Aç, Ekranlar Soğuk

TGS’nin yaptığı iki ayrı ankete göre;
Gazetecilerin yarısı kendini yoksul hissediyor.
Neredeyse tamamı, geçen yıla göre alım gücünün düştüğünü belirtiyor.
Her ay kredi kartı borcunun tamamını ödeyebilenlerin sayısı, üçte birden az.
Ve en acı verici gerçek:
Gazetecilerin çoğu, “ilk fırsatta bu mesleği bırakırım” diyor.
Yani bu ülkede yalnızca gazeteler değil, hayaller de tiraj kaybediyor.

Bir Direniş Yolu: Örgütlenmek ve Dayanışmak

Durmuş’un kapanış cümlesi, bir umut ışığı değilse de bir direniş çağrısıydı:
“Bu karanlık tabloyu ancak sendikalaşarak aşabiliriz, aydınlatabiliriz.”

Gazetecilik; bugün hâlâ susturulamamış bir halkın nabzını tutmaya çalışan birkaç inatçının omzunda duruyor.
Ve belki de en çok bu yüzden, her baskıya rağmen, hala haber var.
Çünkü gerçek, eninde sonunda yolunu bulur.
Ve bir ülke, eninde sonunda basını kadar özgür olur.


Kaynak: TGS 2024-2025 Basın Özgürlüğü Raporu
Hazırlayanlar: Ülkü Şahin, İlyas Coşkun
Raporun tam metnine ulaşmak için: TGS Resmi Sitesi