Keşke

Vardır yazılmamış yazılar. İşgal eder zihnini. Bir büyük açmazı aşamazsın da söylemezsin kendine. Vakit gelir, zihninde gezinenleri kağıda değdirirsin. En kutsalını açmış gibi hissettirir sana. Bir hikayesi vardır, dillenmedikçe çıkmaz açığa.

Bir arkadaşımla yaptığımız akşam yürüyüşünde dudaklarımıza değdi “keşke”. Ne büyülü kavram… Geçmişin bir anına gitmek gibi bazen. Bazen de yaşanmamışın yahut yaşanamamışın hayalini kurdurur, hissettirmeden.

Önceleri inandırdım da taraf değildim bu “keşke” diyen ve diyemeyen insanların düşüncelerine. Keşke demeyenlerin, “yaşadığını kabul etme” birikimine saygı duyardım. Geriye bakmamasını, yaşama sunduğu yeni sanırdım.

Şimdi tarafım.

En güzel yaşadığın, en değer verdiğine bir borçtur keşke. Bir büyük günah çıkarmadır. Anlatamadığını, anlatmaya vakıf olamadığın gerçeğin, yaşadığın anda dudaklarını ıslatmasıdır. Ve tekrar götürür geçmişe. “Keşke”nin arkasını doldurmak gereklidir.

Arkasında virgül vardır keşkenin. Değer verdiğin bir anın değerini ifade edemediğin, söylemediğin ve dahi söyleyemeyecek olduğun bir sözün tüm pişmanlığını içerir. Gün gelir…

Hikmeti kendinden sorulan vasatların altında kalmışsındır. Hele varsa serde hakçılık, olmayana inanmışsındır. Olanı anlamak kolay olsaydı, der miydi insan hiç keşke!

Onlarca kez yapılan hatayı bir daha yapmamak keşke. Bir daha yaptığında ise “asla”yı devirmektir dudaklarından bu kez, hiç çekinmeden. Kaybettiğini geri getirmek değil mesele, önünde yürüdüğün yolu doğru sürmek belki de.

Yaşadığım düne keşke diyorum. En güzeli kaybettiğimde nedenini öğreniyorum. Ve dahi, geçmişin öğrettiğini geleceğe taşıyorum, ağırlığını vücudumda hissederek, bir sokak lambasının altında, yağmurun damlalarını geçmişimin kağıdına düşüşünü izleyerek ve biraz saklayarak onları, silinmesinler diye. Benden aldığını, unutturmasın değil mi?

Yarın da diyeceğim keşke ve yarın da… Gelecekten bir gün kazanacağım ama geçmişten bir ömür kaybettim.

Mutlu geçmişler… 

Eser KEMAL