Kaz Dağları’nda 500 Bin Ağacın Kesilmesi: Sermayenin Doğaya Karşı Savaşı

Cengiz Holding’e bağlı Truva Bakır A.Ş.’nin Kaz Dağları’nda bakır-altın madeni işletmesi için bir ayda 500 bin ağacı kesmesi, sadece doğaya değil, toplumsal vicdana da büyük bir darbe vurdu. Bu olay, Türkiye’nin doğal zenginliklerinin küresel kapitalizmin çıkarlarına nasıl feda edildiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Köylülerin topraklarını savunma mücadelesi, doğa talanına karşı vicdanlı bir direnişin sembolü haline geldi.

Doğa Katliamı: Ağaçlar, İnsanlar ve Gelecek Yok Ediliyor

Bir ay gibi kısa bir sürede yarım milyon ağacın kesilmesi, Kaz Dağları’ndaki ekosistemi telafisi imkânsız bir şekilde tahrip ediyor. Bu sadece ağaçların kesilmesi değil; bölgedeki binlerce canlının yaşam alanlarının yok edilmesi anlamına geliyor. Ormanların kaybı, su kaynaklarının azalmasına, iklim dengesinin bozulmasına ve yerel halkın yaşam koşullarının kötüleşmesine yol açıyor.

Cengiz Holding’in iş makinelerinin, protestocuların hayatını hiçe sayarak çalışmaya devam etmesi ise bu doğa talanının ne kadar pervasızca yürütüldüğünü gösteriyor. Şirket yetkililerinin köylü kadınlara hakaret etmesi ve ölüm tehditleriyle karşılık vermesi, sermayenin doğa savunucularına yönelik tahammülsüzlüğünü ortaya koyuyor.

Kaz Dağları’nın Sessiz Çığlığı: Köylülerin Direnişi

Hacıbekirler köylüleri, yaşam alanlarını korumak için cesurca mücadele ediyor. 80 yaşında bir köylünün, “Ayakta duramıyorum ama savaşmak istiyorum” sözleri, sadece Kaz Dağları için değil, doğa talanına karşı verilen tüm mücadelelerin özeti niteliğinde. Köylülerin, “Biz köyümüzü vermek istemiyoruz, suyumuzu ve meramızı alıyorlar” sözleri, bu mücadelenin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda insani bir direniş olduğunu gösteriyor.

Köylülerin ölümle tehdit edilmesi ve şirket yetkililerinin aşağılayıcı ifadeleri, devletin ve sermayenin, halkın haklarını nasıl görmezden geldiğini gözler önüne seriyor. Ancak bu baskılara rağmen köylülerin ve çevre savunucularının, “Bu dağlar bizim canımızdan bir parça” diyerek direnişlerini sürdürmeleri, umut verici bir dayanışma örneği sunuyor.

Cengiz Holding ve İktidarın Sessizliği

Cengiz Holding’in adının sürekli doğa tahribatıyla anılması, Türkiye’de sermaye iktidarının çevre politikalarındaki duyarsızlığını yansıtıyor. İktidarın, bu tür projelere verdiği destek, doğa tahribatının sistematik bir hale geldiğini açıkça ortaya koyuyor. Halkın haklı tepkilerine rağmen, bu projelere izin verilmesi, çevrenin sermayeye teslim edildiğinin bir kanıtıdır.

Cengiz Holding’in “biz sadece emir kuluyuz” açıklaması ise büyük bir aldatmacadan ibaret. Kaz Dağları’nı savunan köylüler ve aktivistler, doğanın gerçek emir kulları olarak, kurtların, kuşların, ağaçların ve gelecek nesillerin haklarını savunuyor.

Bu Mücadele Hepimizin Mücadelesidir

Kaz Dağları’nda yaşanan doğa katliamı, yalnızca bölgedeki köylülerin değil, tüm Türkiye’nin meselesidir. Ormanlar yok edildiğinde, su kaynakları kuruduğunda, iklim dengesi bozulduğunda bu felaketin etkisi hepimize ulaşacak. Bu nedenle, Cengiz Holding gibi şirketlerin rant uğruna doğayı yok etmesine karşı verilen mücadeleye herkesin destek vermesi gerekmektedir.

Kaz Dağları’nda ağaçlara sarılarak onları korumaya çalışan köylülerin çığlığına kulak vermek, sadece doğayı korumak değil, aynı zamanda insan onurunu, yaşam hakkını ve adaleti savunmaktır. Bu mücadele, kapitalizmin doğaya ve insanlığa karşı açtığı savaşta, direnişin simgesi olmaya devam edecektir. Kaz Dağları yalnız değildir!