İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen protestolar hız kesmeden devam ederken, iktidar muhalefeti bastırmak için yeni bir adım attı. İçişleri Bakanlığı, “eyleme katılması muhtemel kişiler” için İstanbul’a giriş ve çıkışları kısıtlama kararı aldı. Ancak bu belirsiz tanım, iktidarın hoşuna gitmeyen herkesi hedef alabileceğini gösteriyor.
Bu karar, yalnızca anayasal hakları ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda otoriterleşme sürecinin yeni bir aşamasına işaret ediyor. Türkiye’de iktidar, muhalifleri sindirmek için baskı mekanizmalarını her geçen gün daha pervasızca kullanıyor.
Erdoğan’dan ‘Muhalefet Bizim Seviyemize Uygun Değil’ Açıklaması
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin İstanbul’daki iftar programında yaptığı konuşmada, muhalefeti aşağılayıcı bir dille hedef aldı. “Türkiye’nin ana muhalefet partisi genel başkanının bu hallere düşürülmesinden biz asla hoşnut değiliz. Biz karşımızda kalitemize ve kalibremize uygun muhalefet görmeyi arzu ederiz,” diyen Erdoğan, muhalefeti doğrudan küçümseyerek demokratik siyaseti açıkça dışladığını bir kez daha gözler önüne serdi.
İmamoğlu’nun gözaltına alınmasına yönelik tepkilerin halkı kışkırtma amacı taşıdığını iddia eden Erdoğan, muhalefeti “sokak terörüyle milli iradeye baskı kurmak” ile suçladı. Ancak asıl gerçek, halkın demokratik iradesini gasp edenin bizzat iktidarın kendisi olduğudur.
İstanbul’a Giriş-Çıkış Yasağı: Anayasal Hakların Açık İhlali
İktidarın İstanbul’a yönelik uygulamaya koyduğu kısıtlama kararı, yalnızca protestoları önleme bahanesiyle açıklanamaz. Asıl amaç, muhalefetin örgütlenmesini engellemek, toplumsal muhalefeti daha kaynağında bastırmak ve ülkeyi tam anlamıyla bir polis devletine dönüştürmektir.
Bu hukuksuz kararın hangi yasal çerçeveye dayandırıldığı belirsizdir. “Eyleme katılması muhtemel kişiler” gibi muğlak ve keyfi bir tanım, hükümetin istemediği herhangi bir yurttaşın seyahat özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılabilir. Bu durum, hukuk devletinin tamamen rafa kaldırıldığının açık bir göstergesidir.
Basına ve Muhalefete Saldırı: Erdoğan’ın Medya Çıkışı
Erdoğan’ın konuşmasında CHP Lideri Özgür Özel’in medya kuruluşlarına yönelik sözlerine verdiği tepki de dikkat çekiciydi. “Bugün basın yayın kuruluşlarını da alenen tehdit ederek nasıl bir ruh halinde olduklarını gösterdiler,” diyen Erdoğan, aslında medya üzerindeki ağır baskıyı ve hükümet yanlısı basının manipülatif yayınlarını göz ardı etti.
Gerçek şu ki, Türkiye’de basın özgürlüğü büyük ölçüde ortadan kaldırılmış durumda. İktidarın hoşuna gitmeyen haber yapan gazeteciler ya işten atılıyor ya da yargılanıyor. Muhalefet partileri, kamuoyuna ulaşma kanalları neredeyse tamamen kapatılmış bir şekilde, kendi mesajlarını duyurmak için alternatif yollar aramak zorunda kalıyor.
Türkiye’nin Geleceği Tehdit Altında
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması ve İstanbul’a yönelik getirilen hukuksuz kısıtlamalar, Türkiye’nin otoriterleşme sürecinde kritik bir eşiğe geldiğini gösteriyor. İktidar, seçimle kaybettiği şehirleri polis gücüyle geri almaya çalışırken, yurttaşların protesto ve seyahat haklarını hiçe sayıyor.
Ancak tarih, hiçbir baskıcı rejimin sonsuza kadar ayakta kalamayacağını defalarca kanıtladı. Bugün sokakları susturmaya çalışanlar, yarın halkın iradesiyle karşılaşacak. İstanbul’a getirilen bu kısıtlamalar, halkın demokrasiye olan inancını daha da pekiştirecek ve otoriterliğe karşı direnci artıracaktır.
- Ankara’da Gençliğin Onur Çığlığı: “Baskıya, İşkenceye, Geleceksizleştirmeye Boyun Eğmeyeceğiz” - 26 Nisan 2025
- İstanbul’un İradesine Bir Darbe Daha: DEM Parti’den Yargının Araçsallaştırılmasına Sert Tepki - 26 Nisan 2025
- Gözaltı Operasyonlarına Tepki: Buğra Gökçe’nin İftira Endüstrisi Eleştirisi - 26 Nisan 2025