“Bilmeyen ne bilsin onu
Bilenlere selam olsun”
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin efsane hocalarından İdris Küçükömer 5 Temmuz 1987’de aramızdan ayrıldı. Oldukça renkli bir kişilik, Talat Aydemir Cuntası’nın beyin takımından sivil toplumculuğa, Kemalizm tartışmalarından Japon modernleşmesine, İktisat tarihinden Türkiye’nin milli savunma stratejisine, dış politika sorunlarından güncel siyasal tartışmalara, Hoca’nın ilgilenmediği bir konu yoktur. Küçükömer Hoca, Murat Belge’nin (Birikim, 13 Kasım 2017) ifadesiyle “İdris bir komünist olarak, ülkede komünizme yol açacak bir hareket yapabileceğini düşündüğü için Aydemir’le” yakınlaşmış, bir komünist olarak sivil toplumla ilgilenmiş yine bir komünist olarak sağın sol solun sağ, Türkiye solunun gerici olduğunu ifade etmiştir.
Küçükömer üzerine yapılan akademik çalışmalar da hayli zengindir. Kendisini konu edinen 11 farklı lisansüstü çalışma mevcut. Onun çalışmalarından yararlanan ya da ona referans veren çalışmaları toparlamak ise apayrı bir akademik çalışma olabilir. İlginç olan başka bir noktaya daha dikkatinizi çekmek isterim, Küçükömer üzerine çalışan akademisyenler de siyaset biliminden, sosyolojiye, felsefeden iktisada, kamu yönetiminden çalışma ekonomisine geniş bir yelpazeye dağılmış durumdadırlar. Tıpkı Küçükömer ile ilgili yazıları Umran, Fayrap, Gerçek Hayat gibi İslamcı bir dergide de Birikim ya da Toplum Bilim gibi sosyalist dergilerde de bulabileceğiniz gibi.
İdris Küçükömer’in çalışmalarını en son Profil Kitap Yayınları derledi. Benim elimdekiler yıllar önce Bağlam Yayınları’nda çıkan 6 ciltlik takım. Bağlam Yayınları’ndan çıkan seride çok güzel bir İdris Küçükömer kaynakçası ve rahatlıkla artık çok eskidiğini söyleyebileceğimiz bir İdris Küçükömer üzerine yazılar kaynakçası da yer alıyordu. Profil Kitap’ta da bu var mı bilmiyorum. Ahmed Güner Sayar’in editörlüğünde Kültür Bakanlığı’ndan çıkan İdris Küçükömer kitabı da benim son yıllarda okuduğum en güzel çalışmalardan biri; her yönüyle İdris Küçükömer’i ele alan ve eleştiren bir çalışma.
Yücel Yaman İdris Küçükömer’in şu 8 nedenden dolayı görmezden gelindiğini, ona ambargo uygulandığını belirtiyor. Bu 8 maddeyi Hürriyet (13.06.2007) gazetesinde Özdemir İnce’nin yazısından Solun Sefaletini anlatmak isteyen Mahmut Övür’ün Sabah (30 Mayıs 2020) gazetesindeki yazısına kadar birçok yerde bulabilirsiniz. İdris Küçükömer serisinde de yer alıyor bu 8 madde:
- Türkiye’nin “solcuları gericidir. Üretim güçlerinin gelişmesinden yana değillerdir, tek merkezli, yukardan aşağı otoriter bir örgütlenmenin savunucusudurlar. Halkı yönetilecek sürü olarak görürler.
- Türkiye’nin ilericileri “sağ” cenahta görülen geniş İslamcı halk kitleleridir. Onlara bu niteliği kazandıran, onların değişmeye ve gelişmeye, dönüşmeye açık olan sosyal, ekonomik istekleridir. Bu istekler üretim güçlerini geliştiricidir, toplumdaki monolitik iktidar yapısını çatlatıcı ve çoğulcudur.
- 1960 Anayasası gerici, antidemokratik bir Anayasadır.
- Bu Anayasa’daki Milli Güvenlik Kurulu antidemokratik bir oluşumdur. Sivil iradeyi, askeri monolitik, antidemokratik topak bir güce mecbur edicidir. OYAK vb. girişimlerle ordu yürürlükteki mekanizmaya uyumlu hale getirilmektedir.
- Türk Milli Kurtuluş Savaşı antiemperyalist değildir. Bir Türk-Yunan savaşıdır.
- Yakın dönem tarihinin yeniden yazılması gerekecektir.
- Türkiye’de “sivil toplum” ilişkilerinin kurulmasının önündeki engeller Türkiye’nin ilerici olduğu sanılan güçleridir.
- Türk halkının demokratik yaşamı seçebilmesinin önünde genetik engeller olabilir. Çünkü yüzyıllar boyu sürekli merkezi, topak bir iktidar gücünün önünde “teba”ve “kul” olagelmiş insanlarla demokrasi kurulabilir mi? Bu nitelikteki bireyler demokrasiyi isterler mi? İşte, İdris Küçükömer’in Düzenin Yabancılaşması”nda ve sonraki dönemde işlediği tezler..
İdris Küçükömer’in solcular gericidir dediği için sol cenahtan dışlandığını söylemek en hafifinden “sorunlu” bir ifade. Bir sağcının; bir sosyalistin (İdris Küçükömer), oldukça tarihsel maddeci bir perspektiften hareketle Türkiye’de sağcılar ilerici, solcular şeklindeki bir sol eleştirisinden zevk duyması ise tek kelimeyle acz ve eblehliktir. Halbuki Küçükömer kitabının sunuş kısmının son paragrafında bu tartışmalardaki temel amacının “…ülkedeki sınıf, cephe ve bağımsızlık meselelerini aydınlatma olarak ortaya koymak” olduğunu belirtiyor.
Türk basını ve akademisinin, İdris Küçükömer’in bir oksimoron olarak koyduğu bu eleştiriyi bile anlamaktan aciz mebzul miktardaki zavallılarını Masis Kürkçigil’e havale ediyorum. Kürkçügil 1970’ler Türkiye’sinde kendisini “İdrisçi” diye tanımlayanlar arasında yer alıyor. Onun Osman Ş. Arolat’ın derlediği Sivil Toplum Uçbeyi kitabındaki yazısına ya da Ece Ayhan Sivil Girşimi’nde İdris Küçükömer ile ilgili söyleşisine bakmaları bile yeterlidir.
İlk iki madde yanlış anlaşıldığından maada, kendi içinde de sorunlu olduğunu da tartışmak gerekiyor. İdris Küçükömer’in üretim ilişkilerinin gelişimi bağlamında Türkiye’de sağı sol, solu sağ olarak tanımlamasını konuşabilmek için önce Hoca’nın Osmanlılarda Kapitalist Düzene Neden Geçilemedi?’ğini nasıl analiz ettiğini anlamak gerekiyor. Bunu anlamadan sol sağdır sağ da soldur oksimoronunu anlamanız da zordur. Batılılaşma ve Düzenin Yabancılaşması’nda (Profil Kitap 2012, s. 39-52) şöyle ortaya koyar:
1) “Toprağın işlemesini sağlayan araçların teknolojik açıdan yetersizliği,
2) Lonca ve imalathanelerdeki araçların ilkelliği,
3) Tarımsal üretimin teknolojik yapısı ve artan nüfusun getirdiği tarımdaki randıman azalması,
4) Madenlerin terk edilmiş olması,
5) Azalan randıman, nüfus artışı, üretim ilişkilerinden gelen karşıt etkilerin köyler ile imalathaneler arasındaki mübadeleyi olumsuz etkilemesi,
6) Tarım, imalathaneler ve uluslararası ticaret arasındaki üçlü iş bölümünün engeller nedeniyle olamaması,
7) İhracatın, artan nüfus ve ordu gereksinimlerini karşılayabilmek amacıyla kısılması,
8) Gümrük vergisini ve sanayi ürünleri girdisini sağlayabilmek için İthalatı teşvik eden tedbirlerin alınması,
9) Elde edilen ürünlerin adaletsiz bir şekilde dağılımı,
10) Devlet giderlerinin artışı sebebiyle alınan tedbirlerin sermaye birikimini engelleyici unsurlar içermesi nedeniyle ekonomide yaşanan durgunluk.”
İşte bu noktada Küçükömer Lale Devri ile Ortanın Solu hareketi, Batı tarzı yaşantıya karşı çıkan esnaf-yeniçeri-ulema birliği ile Cumhuriyet dönemi İslamcı-Doğucu halk cephesi arasında bir bağ kurmaya çalışır. Osmanlı’nın çöküşünü de bu hızlandıracak, Batı müesseselerinin büyük kapitalist güçler tarafından empoze edilecektir. Tanzimat reformlarıyla ve bürokratlar aracılığıyla ülkeye soktuğunu söyler. Batılılaşmanın ekonomik bedelini de yoksul kitlelerin ödediğini bu yüzden de batılılaşma sürecinin yönetici sınıflarla, yönetilen halk kitleleri arasında bir yabancılaşmaya neden olduğunu belirtir
Gelinen nokta nedir? Batıcı-laik bürokrat, batılılaşma ile devleti kurtarmak isterken, yeterli derecede üretim güçleri yaratamadığından, tarihi büyük halk cephesiyle ters düşmektedir. Bürokrat (sivil subay) laik, güya ilerici sayılacak, emperyalist kıskacı içinde bürokrat oyunlarıyla içine kapanan İslamcı-doğucu kamp ise yazara göre gerici sayılacaktır.
İdris Küçükömer Kemalizm Milli Mücadele ve Anti Emperyalizm
İdris Küçükömer tartışmaları genellikle sivil toplum tartışmaları ve Türkiye’de sol-sağ tartışmaları üzerinde yoğunlaşır. Oysa Küçükömer’in Kemalizm ile ilgili eleştirileri bu bağlamda fazla yer bulmaz ya da Batıcı-Laik, Doğucu-İslamcı tartışmaları içinde kaybolur gider. Oysa İdris Küçükömer’in Milli Mücadele dönemi ve antiemperyalizm tartışmaları ile ilgili görüşleri de bir o kadar renkli ve tartışmalıdır.
İdris Küçükömer ile birlikte Milli Mücadele ve antiemperyalizm tartışmalarının akademik dergilerden ana akım medyaya ilk kez taşınabildiğini söylemek bile abartı olmayacaktır. 1973 yılında Cumhuriyet’in 50 yılı vesilesiyle Milliyet gazetesinde Ali Gevgilili yönetiminde gerçekleştirilen açıkoturum (Düşünenlerin Forumu 28 Ekim-4 Kasım 1973) bu açıdan bir milat sayılabilir.
Selim İlkin 1922-1923 Yılları arası Türkiye’sinde Bir Yabancı Sermaye Girişimi başlıklı makalesinde (2004:234) Türkiye’de Milli Mücadele ve anti emperyalizm bağlamında onun niteliği hakkındaki tartışmaların da 60’ların sonlarından itibaren görülmeye başlandığını belirtir. Ben de kendi araştırmalarımda bu konudaki ilk akademik tartışmaların Yahya Sezai Tezel’in TBMM’nin açılışının 50. Yılı vesilesiyle yazdığı birbiriyle bağlantılı iki makale olduğunu tespit edebildim. Bu makalelerden ilki Celalettin Arif Bey’in İtalyanların Ereğli’deki kömür havzasını ele geçirme çabalarındaki işbirlikçi tutumlarını incelediği makalesidir. Tezel, milli mücadele ve anti emperyalizm kavramını Celaleddin Arif Bey’in savaş halinde bulunulan İtalya’ya ekonomik imtiyaz verilmesi için çırpınıp durması açısından değil, tüm bunlara TBMM’nin çok da büyük bir tepki göstermemesi açısından yaklaşır. Bu konuyu ele aldığı bir diğer makalesi de SBF dergisinde 1970’de yayınlanan Chester Projesi ile ilgili makalesidir.[1]
Tezel, Milli Mücadele ve Antiemperyalizm tartışmasını akademik düzleme taşıyan isim ise Küçükömer de bunu geniş kitlelerin önüne seren isim olacaktır; bu tartışmaları siyasal dile tahvil edecek olan isimler ise Kemal Tahir ve İbrahim Kaypakkaya olacaklardır. İdris Küçükömer’in Milliyet gazetesinde yer alan bu açıklamaları daha sonra (1994) Bağlam Yayınları tarafından İdris Küçükömer’le Türkiye Üzerine Tartışmalar başlığıyla yayınlanacaktır. Bu konuyla ilgili olarak Küçükömer’in Kurtuluş Savaşı’nın Politik Zaferi’nin Ortamı makalesine de bakmak gerekiyor. Küçükömer Kurtuluş savaşı ortamını dört ana başlıkta topluyor
1) Emperyalistler arasındaki ve içindeki çelişkiler
2) Galip ülkelerin çelişkileri
3) SSCB’nin iç koşulları
4) Yunanistan’daki iç koşullar
İdris Küçükömer’in Milli Mücadele’nin niteliği ile ilgili sözleri o dönemde de çok ciddi bir akis bulacaktır. Hatta Doğan Avcıoğlu’nun Milli Kurtuluş Tarihi isimli eseri yazmasına neden olanın da İdris Küçükömer’in milliyet gazetesinde yer alan bu sözleri olduğu söylenebilir. Doğan Avcıoğlu’nun bu eserinin Milli Mücadele’nin antiemperyalist niteliğini vurgulayan, iddia eden en önemli çalışmalardan biri olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? Ancak çoğunluğun gözünden kaçacak bir ayrıntıya burada yer vermeliyim. Doğan Avcıoğlu’nun bu kitabının ilk baskısında Küçükömer’in Milliyet gazetesindeki bu sözleri ele alınıp eleştirilmişti. Daha sonraki baskılarda ise bu eleştiriler kitapta yer almamıştır.
Bitirirken Türk Solu’nun Dede Korkutu Can Yücel’in İdris Küçükömer’in hastalığı ve vefatı ile ilgili olarak yazdığı şiirini paylaşmak isterim.
idris bir bilimadamıydı…
idris insan mıydı? yoo!
idris insan bir insandı…
hiç kaçmaz vurulup çanakkale’de bin martı olacaktı
şaha kalkmış siperinden şehit bir ihtiyat zabiti…
sezdiğinden belkim bunu, okudu iktisadı
pohuna yanmasın için bidaa bir ciresunlu
asker dedi, sivil dedi, eşindi durdu
esatirdi ada vapurunda son okuduğu…
dayanamadı yalana, dayanmadı prostatı
kaldırmadı bünyesi içinde yaşadığımız bu despot saati
idris’in şu işine bak! marksist bir ekonom!
olur mu güzel kardeşim olur mu?
en keynesyen organından
sidikli bir salgı bezinden böyle
olur mu yakalanmak!
sen özlediğin sivil topluma gidiyorsun artık
herkesin ahretlik olduğu, herkesin çıplak
ve kıyamete dek kıyam etmeye aşık…
[1] Yahya Sezai Tezel “Birinci Büyük Millet Meclisi Anti-emperyalist miydi? Chester Ayrıcalığı” SBF Dergisi C.25 S.4 (1970) ve “Birinci Büyük Miller Meclisi’nde Yabancı Sermaye Sorunu Bir Örnek Olay” SBF Dergisi C.25 S.1)