Kuru ekmek, domates, zeytin kurşunlanıyor. Yaşam yolunda kendi olmaya çalışan bir insanın sofrası. Masumiyetin özgürlük isteyen kardeşi, şekil değiştiren kirli bir ruhun kurbanı oluyor. Deniz¹ yeniden vuruluyor. Gerçeklik algısı duvarlara çarpıyor küçülen ekmeğin siyasetinde. Tersyüz yabancılaşmadan kurtarılamıyor genç emekçi kadın. Ağaçlar ürperiyor kurşun sesleriyle. Göçük adalet müsilaj içinde debeleniyor. Şiddet aklandıkça katlanarak yaygınlaşıyor. Kiralık tetiklere yeni isimler ekleniyor. Zamanın en kötüsünde lekesiz sözcük kalmadı. Umutsuzluğun kışında hapishane yaşamı yetmiyor. Puştluk yarışıyor mafya ile. Hikayeler doyurmaz oluyor. Ölmek ve öldürmek üzerine güzellemelerle yüceltilen erkeğin “kahraman” lığı sahne alıyor. “Ya devletin işlediği suçlar, bireylerinkini fersah fersah aşmışsa?” sözü geliyor akla. (Albert Camus) Algı değiştirme operasyonu alkışlarla semirmenin keyfinde. Kanıksama duygusu dehşetin içine oturdu. Ölenlere borcumuz çoğaldıkça yutkunuyor, konuşamıyorsun… Delik deşik sözcükler, sağa sola çarpıyor, ağzı kuruyor insanın. Grotesk imgemiz görünüyor “abicim adın ne” diyenin kirli aynasında. Katil “içimi soğuttum” derken Deniz bir daha ölüyor. Boşvermişliğimizle, umursamazlığımızla Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanı her gün yeniden yazılıyor. Acılı ses çığlık atarak eriyip buharlaşıyor. Sizin kızınız/oğlunuz değilse; kalleş ölümlerin sesi nasıl anlatılır bilmem?
Çocuklarının kemiklerini bulamayan, her hafta dövülüp gözaltına alınan annelerin ülkesinde ölümlerden hayat çıkmıyor. Kendini toplumun üzerinde gören sistem “kutsallaşıyor” yaptıklarıyla. Önleyemediğimiz her ölümle, tecavüzle insanlığımız da ölüyor. Suskunluk suç ortaklığı değil midir? Şiddet; cinayetleriyle, saldırılarıyla sistematiğe bağlandı. Sadece kendi imgesini mutlaklaştıran vahşi bir pazar yaratıldı. Yanlışlarını göstere göstere, yalan yüzlerini gizlemeden… İnsanlar ölürken gözlerini kapatanlar, üzerinde tohum yeşermeyen toprağa gözleri açık gidecek. Kendileriyle aynı olmadığımız düşüncesini terk edemez bunlar. İnsana dönmezler. Işıktan korkan çok yüzlü ilkeller, döne döne yine kendilerine dönerler. Ölüm de taraflı. “Öteki” olmak kanserli bir doku. Tanımsız acıyor yüreğim, sevinenleri gördükçe.
İnsanı ve hayatı anlama çabasıyla hiç tanımadığımız birinin ölümüyle sarsılırız. İnsan aklı birini öldürmek için kendini nasıl inandırır? Uydurduğu gerekçeleri bir bir nasıl sıralar? Bilinç dışı mı bunu yaptıran, bilinç mi? Bilinç dışı, farkında olmadan biçimlenen dürtüleri Freud, bilimsel yaklaşımıyla anlatır. Bireyin dürtülerine göre hareket ettiği görüşü çok tartışılmıştır. Ne olursa olsun Freud, kendi alanında büyük bir yol göstericidir.
Nasıl bu kadar uykuda olur insan? Biriken tozunu silkelemez. Ayağa kalkarak dışarı çıkarmaz kendini? İyilik, sevgi, dürüstlük, vicdan gibi değerler eğilip bükülmekten öylesine yorgun ki! Doz aşımı pişmanlıkları büyütmeden…Üstesinden gelemediğimiz şey olmamak için üç doz değil, beş doz değil, yüzlerce doz aşı gerek. Omurga gerek önce… Aptallık çağını yıkarak, karanlığı boğmak için, boyun eğmeyenler, rahatsız etmeyi sürdürmeli…
Bitirilemeyen yeni dünya özlemi küfrediyor etiketlenen duyguların içinden.
1-Deniz Poyraz, 18 Haziran 2021 günü, İzmir HDP il binasında öldürülen kadın.
- Çağırdım - 27 Ocak 2025
- Düşmeyen Ses - 21 Ocak 2024
- Yalan düşecek… - 2 Nisan 2023