AKP iktidarının grev yasağı politikaları, sadece işçi sınıfının değil, demokrasinin de en temel haklarından biri olan örgütlenme özgürlüğüne ağır bir darbe vuruyor. Aziz Çelik’in BirGün’de yayımlanan çarpıcı yazısında, Türkiye’nin grev yasağı karnesi gözler önüne seriliyor. İşçi haklarını şirket kârları uğruna feda eden bir yaklaşımın adeta sistematik bir politikaya dönüştüğünü görüyoruz.
AKP’nin Grev Yasakları Rekoru
AKP’nin 20 yıllık iktidar döneminde, tam 20 grev yasaklanarak 212 bin işçinin grev hakkı ellerinden alındı. Üstelik bu yasakların birçoğu, metal, cam, lastik ve maden gibi emek yoğun sektörlerde gerçekleşti. 1980 askeri darbesi sonrası 23 yılda sadece 8 grevin yasaklandığını hatırlarsak, AKP’nin işçi hakları konusunda nasıl bir tablo çizdiği daha net anlaşılıyor.
Bu süreçte kullanılan bahaneler ise tanıdık: **“Genel sağlık” ve “milli güvenlik.” Ancak Çelik’in de belirttiği gibi, bu gerekçeler kılıf uydurmaktan başka bir şey değil. Grev yasağı uygulamaları ne ulusal hukuka ne de Türkiye’nin imzaladığı ILO sözleşmelerine uygun. Öyle ki Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Türkiye’yi grev hakkına yönelik ihlalleri nedeniyle defalarca uyardı.
Grev Yasaklarının Asıl Kazananı Kim?
Bu sorunun yanıtı, AKP’nin politikalarındaki asıl önceliği de net bir şekilde ortaya koyuyor. İşçilerin hak mücadelesi, doğrudan büyük sermaye gruplarının çıkarlarına kurban ediliyor. Yasaklanan grevlerin ortak noktası, neredeyse tamamının çok uluslu şirketler veya hükümete yakın sermaye gruplarını etkileyecek olması.
Çelik bu durumu şöyle özetliyor:
“Hükümetin grev yasakları, işverenlerin talepleri doğrultusunda birer müdahaleye dönüşmüş durumda. İşçinin alın teri, sermayenin çıkarları uğruna gasp ediliyor.”
Örneğin, metal sektöründeki grev yasakları, işçilerin toplu iş sözleşmesi sürecindeki pazarlık gücünü tamamen ortadan kaldırıyor. Bu durumda işçi, hem daha düşük ücretlere mahkûm ediliyor hem de çalışma koşullarını iyileştirme imkânını kaybediyor.
Rakamlarda Adaletsizlik
AKP’nin grev yasağı politikalarını rakamlar da açıkça ortaya koyuyor:
•2003-2023 yılları arasında 212 bin işçi grev hakkından mahrum bırakıldı.
•Bu süre zarfında 20 grev yasaklandı.
•Grevlerin çoğu metal, cam, lastik ve enerji sektörlerinde gerçekleşti.
Bu rakamlar, Türkiye’nin işçi hakları konusunda uluslararası standartların oldukça gerisinde olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Demokrasiye ve Geleceğe Darbe
Grev hakkı, yalnızca bir ekonomik talep değil, aynı zamanda demokrasi mücadelesinin temel taşlarından biridir. Ancak Türkiye’de grev yasağı, işçi sınıfının sesini kısmak için bir silaha dönüştürülmüş durumda. Aziz Çelik’in vurguladığı gibi, bu durum yalnızca işçilerin değil, tüm toplumun geleceğini tehdit ediyor:
“AKP’nin grev yasakları, işçi sınıfının mücadele tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Bu politikalar, işçilerin haklarını hiçe sayan, sermayeyi koruyan bir düzenin en net göstergesidir.”
Bir Hakkın Yok Oluşu
Grev yasakları, işçi hakları mücadelesinde bir kırılma noktasıdır. AKP iktidarının grev yasağı politikaları, sadece 212 bin işçiyi değil, bu işçilerin ailelerini, çalışma koşullarını iyileştirme umudunu ve emeğe dayalı bir adalet anlayışını hedef almıştır.
Grev hakkı gasp edilen her işçi, Türkiye’nin demokrasi tarihinden de bir parça eksiltir. İşçinin terini, emeğini ve umudunu gölgeleyen bu politikaların sonuçları, sadece bugünü değil, geleceği de karanlığa itiyor. Ve bu karanlıkta en büyük kaybı, aslında tüm toplum yaşıyor.
- Grev Yasağı: İşçi Haklarının Çiğnenmesi ve Demokrasi Üzerindeki Etkileri - 16 Aralık 2024
- Erdal Eren’: 12 Eylül Faşizminin Gölgesinde Bir Kuşağın Kaybı - 13 Aralık 2024
- Rusya ve Putin Suriye’de Kaybedenler Listesinde mi? - 11 Aralık 2024