Ahmet Özer’den Cezaevinden Siyasi Operasyon Yorumu: “Bahçeli Durumdan Rahatsız”

Tutuklu Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, barış süreci ve CHP’ye dönük siyasi operasyonları değerlendirdi: “Bir taşla kuş katliamı yapmaya çalıştılar.”

CHP’den seçilerek Esenyurt Belediye Başkanı olan Prof. Dr. Ahmet Özer, hakkında açılan “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 30 Ekim 2024’te tutuklandı. İkinci duruşmada tahliye edilmesine rağmen, hakkında yürütülen başka bir soruşturma gerekçesiyle cezaevinden çıkmasına izin verilmedi. T24’e cezaevinden açıklamalarda bulunan Özer, tutuklanmasının ardında çok katmanlı siyasi bir mühendisliğin olduğunu savundu.

Özer, görevden alınış sürecine dair, “Seçimle alamadıkları Esenyurt Belediyesi’ni sinerjiyi yok ederek etkisizleştirmek, ardından kayyım atamak istediler” dedi. Bu müdahalenin, sadece yerel yönetimle sınırlı olmadığını vurgulayan Özer, operasyonların doğrudan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve potansiyel Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu hedef aldığını dile getirdi.

Bir taşla kuş katliamı

Ahmet Özer, kendisine yönelik suçlamaların, “örgütle irtibat” gibi kalıplarla kamuoyu algısı yaratma hedefi taşıdığını ve CHP içinde bir kriz yaratmayı amaçladığını söyledi. “Beni örgütle ilişkilendirerek hem CHP’nin içini karıştırmak hem de Kürt seçmenin CHP ile kurduğu yeni bağı zedelemek istediler” diyen Özer, bu süreci sadece bireysel bir yargılama olarak değil, sistemli bir tasfiye politikası olarak değerlendirdi.

Özer, operasyonun esas hedefini ise şöyle özetledi: “İBB’ye bir tünel kazarak güçlü Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu’nu oyun dışına atmak istediler. Tutuklandığım gün bu tespiti yaptım. Henüz savcı kararını vermemişti, ben bunu avukat olan kızıma söyledim. Bu, bir taşla bir kuş değil, kuş katliamı yapma girişimiydi.”

Barış süreci, çelişkiler ve bumerang etkisi

Tutuklanmasının, yeni bir “barış süreci” bağlamında ters teptiğini savunan Özer, bu girişimin bir “bumerang etkisi” yarattığını söyledi: “Bir yandan barış süreci yürütülüyor, öte yandan barış ve demokrasi mücadelesi veren bir insan tutuklanıyor. Bu apaçık bir çelişkidir, halk vicdanı bu oyunu gördü.”

Özer’in açıklamaları, devletin hegemonya krizinin derinleştiğine işaret ediyor. Siyasal iktidar, çözülmekte olan sınıfsal ve ulusal çelişkileri kontrol altında tutmak için yargı mekanizmalarını bir araç olarak kullanıyor. Ancak bu otoriter sıkıştırma, ters tepen bir karşı-hegemonik bilinci de beraberinde getiriyor.

Bahçeli’nin pozisyonu: Çatlak büyüyor mu?

Özer’in en dikkat çekici tespiti, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye dair oldu. CHP’ye yönelik siyasi operasyonların Cumhur İttifakı içinde de rahatsızlık yarattığını ifade eden Özer, “Bahçeli bu operasyonların barış sürecine zarar verdiğini görüyor ve kendi ölçüsünde itiraz ediyor” dedi. Bu yorum, MHP-AKP ittifakının çatlaklara gebe olduğuna işaret ediyor.

Özer, Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı çağrının ardından gelen bu operasyonların, milliyetçi tabanda yaratacağı rahatsızlığı yatıştırmak için kurgulandığını belirterek şöyle konuştu: “Siyasi iktidar, bir yandan barış mesajı verirken, diğer yandan ‘terörle mücadele ediyoruz’ algısı yaratmaya çalışıyor. Bu, tam anlamıyla bir çelişki ve bu çelişki barış sürecini dinamitleyebilir.”

AKP-MHP devlet bloğu ve ideolojik kayma

Özer’in değerlendirmeleri, AKP’nin zaman içinde devleti dönüştürmek yerine devletin ideolojik formasyonuna eklemlendiğini ortaya koyuyor. “AKP devleti dönüştürme vaadiyle iktidara geldi ama güçlendikçe devlet gibi davrandı” diyen Özer, 15 Temmuz sonrası kurulan AKP-MHP ittifakını ise “devlet bloğu” olarak niteliyor.

Bu bağlamda Özer’in açıklamaları, Türkiye’de devletin ideolojik yeniden yapılanmasında AKP’nin rolünün sınırlı hale geldiğini, karar verici olmanın ötesinde araçsallaştığını ortaya koyuyor. Yargı üzerinden muhalefeti tasfiye eden bu yeni yapı, sadece CHP’yi değil, Kürt seçmeni, yerel demokrasiyi ve olası barış umutlarını da hedef alıyor.

Siyasal mühendislik ve direniş

Özer’in açıklamaları, Türkiye’de yerel demokrasinin, muhalefet partilerinin ve Kürt seçmenin üzerindeki baskının sadece güvenlikçi değil, aynı zamanda siyasal mühendislik temelli olduğunu ortaya koyuyor. Bu süreçte yargı, medya ve güvenlik aygıtlarının eşgüdümlü çalıştığı; muhalefetin ise kriminalize edilmeye çalışıldığı açık.

Ancak Özer’in ifadesiyle, bu baskı stratejisi halkın vicdanında mahkûm olmaya devam ediyor. Direnişin sinyalleri, cezaevi hücresinden bile yükseliyor.