İsrail’in Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonlar Almanya’daki Sol Parti’nin (Die Linke) içindeki fay hatlarını yeniden görünür hale getirdi. Parti içinde antisemitizm tanımı üzerinden yükselen gerilim, İsrail’e yönelik eleştirilerle birleşince ideolojik kamplaşmaların fitilini ateşledi.
Ulrike Eifler Krizi: Bayrakla Başlayan Fırtına
Parti yönetim kurulu üyesi Ulrike Eifler’in iki hafta önce sosyal medya platformu X üzerinden paylaştığı bir görsel, Sol Parti’yi adeta ortadan ikiye böldü. Paylaşımda, İsrail ve Filistin topraklarını kapsayan bir harita tamamen Filistin bayrağının renklerine boyanmıştı. Bu paylaşım, İsrail’in varlık hakkına yönelik bir reddiye olarak algılandı ve parti içinde sert tepkilere yol açtı.
Tepkiler bununla sınırlı kalmadı. Chemnitz kentinde gerçekleştirilen son parti kongresinde antisemitizmin tanımı üzerinden yeni bir tartışma başladı. Sol Parti, hükümetin ve Yahudi topluluklarının benimsediği IHRA (Uluslararası Holokost Anma İttifakı) tanımını reddederek, onun yerine akademisyenler tarafından kaleme alınan Kudüs Deklarasyonu’nu (Jerusalem Declaration) benimsedi.
Kudüs Deklarasyonu: Antisemitizm mi, İsrail Eleştirisi mi?
Kudüs Deklarasyonu, antisemitizmi “Yahudilere Yahudi kimliklerinden ötürü yönelen ayrımcılık, önyargı, düşmanlık ya da şiddet” olarak tanımlıyor. Ancak bu tanımda İsrail devleti doğrudan yer almıyor. IHRA tanımına göre ise antisemitizm, Yahudilere yönelik nefretin yanı sıra, “İsrail devletinin bir Yahudi kolektifi olarak hedef alınması” şeklinde de tezahür edebiliyor.
Bu tercih, Almanya Yahudileri Merkez Konseyi tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Konsey Başkanı Josef Schuster, Sol Parti’yi “Yahudi toplumuna karşı sergilediği kayıtsızlık” nedeniyle suçladı ve parti içinde “İsrail nefretiyle körleşmiş radikal bir damar” olduğunu öne sürdü. Schuster’e göre Sol Parti, bu tavrıyla çağdaş antisemitizmin üzerini örtmeye yardımcı oluyor.
Jan van Aken: “İsrail Eleştirisi Bastırılmamalı”
Sol Parti Eşbaşkanı Jan van Aken ise tepkilere karşı temkinli ama net bir cevap verdi. Kudüs Deklarasyonu’nun da Yahudi akademisyenlerce hazırlandığını hatırlatan van Aken, IHRA tanımının İsrail hükümetine yönelik meşru eleştirileri susturmak için kullanıldığını savundu. Van Aken, “Gazze’de yaşanan bu dehşetli savaş döneminde, İsrail hükümetine yönelik eleştirilerin bastırılması kabul edilemez,” dedi.
Parti İçi İsyan: Ulrike Eifler’e Destek
Parti yönetiminin Ulrike Eifler’e mesafeli yaklaşımı tabanda tepki doğurdu. Yüzlerce üye, yayınladıkları açık mektupta Eifler’in yanlış anlaşıldığını, kendisine “önyargılı ve peşin hükümlerle” saldırıldığını ifade etti. Mektupta, antisemitizme ve her türlü ırkçılığa karşı olduklarını vurgulayan üyeler, şu sözlerle yönetimi eleştirdi:
“Filistin halkıyla dayanışmayı antisemitizm olarak yaftalayan bir ‘devlet aklı’ anlayışına karşı çıkıyoruz. İsrail’in varlık hakkı değil, şu anda Filistinlilerin yaşam hakkı tehdit altında.”
“Soykırım” Tartışması: Alman Solu’nun Derin Krizi
Sol Parti’nin bazı milletvekilleri de İsrail’e karşı sert açıklamalar yaparak tartışmayı daha da derinleştirdi. Milletvekili Cansin Köktürk, Ramazan ayında İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği bombardımanı “bir halkın sistematik olarak yok edilmesi” olarak niteledi ve sosyal medyada şu ifadeleri kullandı:
“Gazze’nin yıkımı bir ‘çatışma’ değil, bir halkın ortadan kaldırılmasına yönelik bir harekettir. Dünya, bu katliama gözlerini kapıyor.”
Köktürk ayrıca Almanya’nın İsrail’e silah desteğini sert şekilde eleştirdi:
“Almanya, bu suçların işlenmesine olanak sağlayan silahları sağlayarak elini kana buluyor.”
Benzer şekilde, başka bir Sol Parti milletvekili Mirza Edis, Meclis kürsüsünde şu ifadeleri kullandı:
“Bu bir savaş değil! Bu bir soykırımdır.”
Bu çıkış, Sol Parti’ye Alman Parlamentosu’ndan resmi bir kınama getirdi.
Sol Parti’de yaşanan bu kriz, Almanya’da İsrail-Filistin meselesinin sadece dış politika değil, aynı zamanda iç siyasetin de en tartışmalı ve patlayıcı başlıklarından biri haline geldiğini gösteriyor. Parti, bir yandan antisemitizme karşı ilkeli bir tutum sergileme iddiasında bulunurken, diğer yandan Filistin halkına yönelik zulme sessiz kalmak istemeyen üyeler arasında sıkışmış durumda. Bu ikili baskı, sadece Sol Parti’yi değil, Almanya’daki tüm ilerici hareketleri uzun süre meşgul edecek gibi görünüyor.