Diken yazarı Murat Sevinç, 24 Mayıs 2025 tarihli köşe yazısında hukukun yalnızca mahkeme salonlarına sıkıştırılamayacağını, adalet ve eşitliğin yaşanabilir bir toplumun temel koşulu olduğunu vurguladı. Sevinç’e göre bu ilkeler, yalnızca ihtiyaç duyulduğunda değil, başlı başına temel değerler olarak benimsenmeli.
“Adalet mülkün temelidir” sözüyle başlayan yazısında Sevinç, bu ifadenin tarihsel ve ideolojik bağlamdan koparıldığında anlamını yitirdiğine dikkat çekiyor. Ona göre, ne devlet ne de adalet tek bir biçimde tanımlanabilir: “Bir liberalin, bir sosyalistin, bir faşistin devlet ve haliyle adalet algıları birbirinden farklı.”
Ancak yine de, farklı inançlara, kültürlere ve ideolojilere sahip yurttaşların bir arada yaşayabilmesi için ortak bazı ilkelerin gerekliliğine işaret eden Sevinç, bu ilkelerin tarih boyunca süzülerek oluştuğunu, hukuk devleti ilkesinin de bu çabanın bir ürünü olduğunu belirtiyor:
“Yasaları olan bir devleti hukuk devletine dönüştürmek için, o yasaların, birkaç yüzyıllık mücadelenin sonucunda benimsenmiş ve sürekli gelişen bazı ilkelerle zenginleştirilmiş olması gerekir.”
Hukukun Demokratik Niteliği ve Eşitlik
Sevinç’e göre yasaların varlığı bir devleti hukuk devleti yapmaya yetmez; önemli olan o yasaların “demokratik bir zihniyetle ve evrensel ilkelere uygun hazırlanıp hazırlanmadığı”dır. Klasik burjuva demokrasisinin “yasa karşısında eşitlik” vaadini hatırlatan Sevinç, bu vaadin içeriğinin oldukça sınırlı olduğunu, çünkü mülkiyet hakkı gibi hakların herkes için “eşit biçimde” güvence altına alınmasının, sınıfsal farklılıkları yok saydığını belirtiyor.
Bu bağlamda şu uyarıyı da ekliyor:
“Adalet ilkesi bir gün bana da gerekebilir varsayımıyla değil, başlı başına temel bir ilke-değer olduğu için savunulmalıdır.”
Adalet, Mahkeme Salonlarından Fazlasıdır
Sevinç, toplumda yaygın olan “adalet bir gün size de gerekebilir” yaklaşımının adaletin yalnızca mahkemeyle özdeşleştirilmesinden kaynaklandığını savunuyor. Oysa adaletin gündelik yaşamla iç içe bir ilke olduğunu, bu ilkeye yabancı kalan yurttaşların çeşitli şekillerde zarar göreceğini vurguluyor:
“Bir gün dahi mahkemeye yolu düşmemiş ve düşmeyecek bir yurttaş, eşitlik ilkesinden mahrum bir adalet kavrayışının zararını bir ömür hisseder.”
Sevinç’in bu vurgusu, hukuk düzeninin sadece bireysel hak arayışlarıyla sınırlı olmadığını, kamusal hizmetlerin kalitesinden eğitim sistemine kadar her alanda adalet ilkesine dayanması gerektiğini gösteriyor.
Kayyım Atamaları ve Adaletin Toplumsallaşması
Yazının ilerleyen bölümlerinde Sevinç, Türkiye’deki bazı güncel uygulamalara değinerek, adalet ilkesinin göz ardı edilmesinin nasıl geniş toplumsal sonuçlar doğurabileceğini örneklerle anlatıyor. Güneydoğu illerine kayyım atandığında tepki göstermeyen kesimlerin, bu uygulama İstanbul’a geldiğinde şaşırdığını hatırlatarak şunları yazıyor:
“Bazı Güneydoğu illerine kayyım atandığında Batı’da güçlü bir tepki gösterilmedi. Sevinenler, destekleyenler oldu. O uygulama sonunda İstanbul kapılarına dayandı.”
Bu örnekler, adaletin yalnızca bireysel değil, toplumsal ve yapısal bir mesele olduğunu ortaya koyuyor. Sevinç’e göre, adaletsizlikler yalnızca mağdur olan kesimlerin değil, tüm toplumun düzenini bozan sonuçlara yol açar. Bu nedenle, yurttaşların hakları yalnızca “bir gün bana da lazım olabilir” düşüncesiyle değil, toplumsal sorumluluk duygusuyla savunulmalıdır.
Adaletin Musluktan Akan Su ile Bağlantısı
Yazısının sonunda Murat Sevinç, adaletin yalnızca hukuki değil, gündelik yaşamla doğrudan ilgili bir mesele olduğunu çarpıcı örneklerle anlatıyor:
“Pazardan aldığı sebzenin kalitesinden emin olamayan bir yurttaş, bu durumla, örneğin Can Atalay’ın AYM kararına rağmen hâlâ cezaevinde oluşu arasında sıkı bir bağ olduğunu kavramalı.”
“OHAL KHK’larıyla kurulan rejimle, musluktan akan suyun temizliği arasında ilişki var.”
Bu örnekler, Sevinç’in adaletin yalnızca soyut bir kavram değil, toplumsal refah, güvenlik ve insanca yaşamla doğrudan ilişkili olduğunu göstermek için kullandığı güçlü anlatımlardan bazıları.
Çözüm Yeni Anayasada Değil, Yurttaşlık Bilincinde
Sonuç olarak Sevinç, “yeni anayasa” tartışmalarının yüzeysel kalabildiğini, asıl çözümün yurttaşlara adalet ve eşitliğin yaşamsal önemde olduğunu anlatmakta yattığını vurguluyor. Anayasal ilkelere dikkatle bakıldığında zaten adalet, eşitlik ve yargı bağımsızlığının mevcut anayasada yer aldığını hatırlatıyor.
“Çare, bıkıp usanmadan anayasa üzerine konuşmakta değil, yurttaşa adaletin ve eşitliğin ‘insanca yaşam için’ yaşamsal değerini anlatabilmekte.”
Kaynak:
Murat Sevinç, Adalet ve eşitlik hava gibi, su gibi, Diken, 24 Mayıs 2025. Yazıya ulaşmak için tıklayın
- Yeni İnfaz Düzenlemesi ve Çocukların Cezaevi Koşulları - 1 Haziran 2025
- Gezi Direnişi’nin 12. Yılında Türkiye’de Coşkulu Anmalar - 31 Mayıs 2025
- İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa’ya Kalp Operasyonu: İki Ana Damarına Müdahale Edildi - 31 Mayıs 2025