Alaycı bir reddedişi, neşeli bir öfkenin izlediği günleri yaşıyoruz. Çatırdama sesleri ardı ardına geliyor. Suya düşmüş hayalleri, gerçekleşemeyen beklentiler boğuyor. Sağlam kafanın sağlam olmayan vücutta yaşadığı dönemlerden geçiyoruz. Bu geçişten sağ salim çıkabilmek için yeni bir paradigmaya, dolayısı ile yeni bir gramere ihtiyacımız var.
Yeni paradigmanın grameri ile bir araya gelmiÅŸ bir çok “ben”, “biz” olmaya hazırlanıyor. Gelin toplumsal ve bedensel saÄŸlık üzerinden bizlere dayatılan bu süreci yeni okuma biçimiyle yorumlayalım.
Malum “Covid-19” sürecindeyiz. Bu süreç bir dizi önlemi de beraberinde sunuyor. Menüdeki birinci madde, pandemi ile tekrar üst sıradaki yerini alan “bedensel memurlaÅŸtırma”dır! Böylece bireyin saÄŸlığı iktidarın saÄŸlığı üzerinden formüle edilmeye çalışılır.
Toplum bir bedene , bedende hastalığı muayene edilip iyileştirilecek nesneye dönüştürülmektedir. Muayene ve tedavi sonunda da bedene sağlığına kavuşması emredilmektedir.
SaÄŸlıklı olmanın ön koÅŸulu ise,”temiz” olmak. EÄŸer bir ÅŸey önüne ek alıyorsa, mutlaka arkasında bir ÅŸeyleri gizliyordur. Temiz eller, temiz toplum, temiz doÄŸa gibi.
Temizlik bedensel hakimiyetin daha doÄŸrusu bedenlere indirgenmiÅŸ mutlak hakimiyetin göstergesidir. Aslında temizlik üzerinden sunulan, bireyin kendisine karşı ödevlerini, devletine karşı görevlerini eksiksiz yapması gerektiÄŸidir. Birey olarak bedenine, vatandaÅŸ olarak devletine hep borçludur ve bu borcu “temiz”lemelidir.
Beden ve ruh hijyeni en temel ahlâki sorumluluk mertebesine yükseltiliyor. Bireyin temizliÄŸinin “iman”dan gelmesi, o imanın sonsuz kudrette olması dolayısıyla iktidarın ve taşıyıcısı olduÄŸu kapitalizmin hiç sona ermeyeceÄŸini müjdeliyor!
Unutmamak gerekir ki; sadece bireyler deÄŸil , iktidarlarda taşıyıcıdır. Dolayısı ile, neoliberalizmin taşıyıcısı hükümetler, “Covid -19” taşıyıcısı bireyler yarattığında ÅŸaşırmamak gerekli.
Salgından korunmanın yolu bireysel çözümlere bırakılmış durumda. “Küçükleri gözlerinden, büyükleri ellerinden öperim” anlayışı ÅŸimdilerde sakın bunu yapmayın diyor. Bu aslında yönetememenin getirdiÄŸi çivisi çıkarılmış dünyayı anlatmakta.
Suçu elini yıkamayan “pis” bireyler üzerine atmak, kapitalizmin pisliÄŸini ne yazık ki örtmüyor.
Pisliğini örtmek için çırpınan sistem kendi benzerlerini üretmeye çabalıyor. Yapamayınca da kendisine benzetmek adına karşısındaki vatandaşını bir güzel benzetiyor.
Bu zorlu bir gönüllü kulluk sürecidir. Zorun bu inşası sonucu sesi kısılan vatandaşın sözü de yükselemiyor.
Sesin kısılıp sözün yükseltilmediÄŸi bu döneme Covid-19 tedbirlerini de eklediÄŸimizde; ezilen, sömürülen, yok edilmek istenen “büyük insanlığın” üzerindeki en etkili tedavi yöntemi “öldürerek tedavi” etme biçimini almaktadır.
Bu ilginç tedavi yöntemi ile gizlenen ve söylenmeyen rakamların arkasında; vakâ sayısından fazla işsiz sayısı, taşıyıcı insan sayısından fazla aç ve yoksul insan bulunmaktadır.
Toplumun rehin alınma süreci, karakollaÅŸmanın tüm dünyayı kapsamasıyla el ele yürümektedir. Hayatı bir barometreye dönüştürme çabası vatandaşın ateÅŸini ölçerken, iklim krizi ve ekolojik yıkımın getirdiÄŸi “doÄŸanın ısınmasını” önemsememektedir. Biliyoruz ki; toplumsal ısının artması doÄŸanın ısınmasından ayrı düşünülemez.
Salgının vatandaşın ortak suçu olduğu, dolayısıyla sistemin bundan muaf tutulması gerektiği her gün saatlerce anlatılıyor. Suçlunun suçunu bilmesi, evinden çıkmaması ezberletiliyor.
Evde kalmanın getirdiği baskı bedenin ve aklın her parçasına işlemekte, otomatik alışkanlıklara dönüşmüş performanslar sergiletmektedir.
Tehdit ve tehlike artık evimize, odalarımıza, hatta evde birlikte yaÅŸadığımız “ötekine” bulaÅŸmıştır.
Bu alarm durumu, bedenin “FÄ°ZYO-POLÄ°TÄ°K” olarak “DENETÄ°M” altına alınma sürecidir.
Böylece bir zincir oluÅŸturulur. Önce birey sonra yaÅŸadığı oda, ev, mahalle ve en sonunda da toplum bağışıklık kazanmalıdır. Toplumun bağışıklığından istenen aslında “bağımlılıktır”.
Temizlik üzerinden bedenimize, maske ile karşımızdakine, mesafe ile de sosyal ve sınıfsal konumumuza yabancılaşmamız örgütlenmeye çalışılır. Tekrar hatırlatmak gerekirse, Corona tedbirleri organik değil, mekanik örgütlenme ağıdır.
Neoliberal sistemde istek ve amaçlar vazgeçilmez ihtiyaçlar olarak sunulur. Böylece ihtiyaç ve üretim arasındaki gerçeklik bağı koparılır. İhtiyaç planlanabilir bir şey olmaktan çıkarılıp, hissedilebilir bir şeye dönüştürülüyor.
Bu hissedilebilirliÄŸin disiplin altına alınması içinde, sadakat ve korku mekanizmasının üretici kurumları devreye girmekte: hastane, hapishane, tımarhane, AVM, depremle yerle bir olan daire…
Hayatın eve sığma mantığı yukarıda sözünü ettiğim disiplin, sadakat, korku üçgeninin içine hapsolmuş binalarda hayat bulmaktadır.
Kapitalizmin hapşırması toplumun “Covid-19″a yakalanmasına yetiyor. Temizlik, maske, mesafe üçlüsüne yakından bir kez daha bakalım.
TEMİZ kapitalizm yoktur. Yüzüne her gün değişik MASKELER takan vahşi bir sistem mevcuttur. Öyleyse en kısa zamanda, kapitalizm ile toplum ve doğa arasına MESAFE koymalıyız.
- Su ve Yaşam Hakkı - 18 Aralık 2020
- Meta faşizmin dili - 5 Aralık 2020
- Fizyo-Politik Kontrol - 29 Kasım 2020