“Kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan emperyalizmidir”
George Bernard Shaw
Etnisite, nüfus, inanç ve katliamlar
Ezidilerin dünya üzerinde nüfusu yaklaşık 1.500.000’dir. Bunun 700.000’i Irak topraklarında çeşitli yerleşim birimlerine dağılmıştır. Kuzey Irak’ta yerleşik grupların bir kısmı Şengal (Sincar) kenti civarındaki çorak bir arazi olan Şengal dağı (Çiyayê Şengalê) eteklerinde yaşıyor. Çorak arazilerde yaşamalarının nedeni tarih boyunca en barbar katliamlara maruz kalmasındandır. Dağlık ve çorak araziler, kimsenin, özellikle katliamcıların pek uğrak yeri sayılmadığı içindir. Tarihten gelen bir içgüdü savunma önlemi olsa gerek… Diğer 800.000’i Ermenistan, Gürcistan, İran, Suriye ve Türkiye’de yaşamaktadır. Etno-dinsel bir grup olan Ezidiler Kürt kimliğini benimsemişlerdir. Hatta tarihçilere göre Kürtlerin orijinidir Ezidiler… Ezidilik bir dindir. Günümüzde “yok olan dinler” kategorisinde yer almaktadır.
Türkiye’de yapılan nüfus sayımlarında Hıristiyanlık, Musevilik ve İslamiyet dışında kalan Ezidi, Keldani, Nasturi ve Kadim Süryaniler, nüfus sayımlarında farklı etnik köken ve inanışa sahip olmaları nedeniyle tasnif dışı bırakılarak “bilinmeyen” veya “diğer dinler” hanesinde yer almışlardır. [1] Devlet İstatistik Enstitüsü bu konuda herhangi bir çalışma yapmamıştır. Popülasyon ile ilgili veriler kitle örgütleri tarafından benimsenen ve ilan edilen kesin olmamakla birlikte tahmini rakamlardır.
1800’lü yıllara kadar Türkiye’de yaşayan Ezidilerin sayısı 300.000’di. 1970’lerde sadece Urfa, Viranşehir’de yaşayanların sayısı 80.000’di. Sonraki yıllarda Diyarbakır, Van, Bitlis, Mardin ve Siirt’te 50.000 Ezidi’nin yaşadığı tespit edilmiştir. 1980 faşist darbesinden sonra ülke dışına göçler başladı, 1985 tarihi itibariyle bu nüfus Türkiye genelinde 20.000’lere kadar düştü. Türkiye’deki Ezidilerinin büyük kısmı Almanya’ya göç etmiştir. Genel anlamda Kürt geleneği ile kendilerine özgü kültürleri harmanlamışlardır. Dünya nüfusu çoğalırken, Ezidi nüfusu hep azalmıştır. Bugün itibariyle Türkiye’de yaşayan Ezidi nüfusu 500-550 kadardır.
Dinsel inançları bakımından tek Tanrı’ya inanır. Tanrı sadece dünyanın yaratıcısıdır, sürdürücüsü değildir. Tanrısal irade tavus kuşu ile simgelenen ve rehberleri olan Melek Tavus’tur. Melek Tavus, Tanrı’nın yardımcısıdır. Simgesi Yezdanizm’den gelen 21 saçaklı Mezopotamya Güneşi’dir. Bu inancın eski Zerdüştlük ve Miltarizm’den gelmiş olduğu muhtemeldir. Dinsel inançları insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihçilere göre kuşlara ve yılanlara kutsal gözüyle bakmasının 6.000 yıl öncesine dayanan inancın devamı olabileceği yönündedir. Kutsal kitapları Meshaf-ı Reş ve Kitab el Celve’dir. Mehsaf-ı Reş (Kata Kitap) adlı eserde, başlangıçta Tanrı, kendi yüce özünden Beyaz İnci’yi ve Angar adlı bir kuşu yarattı. Beyaz İnci’yi kuşun sırtına koydu ve Beyaz İnci orada kırk bin yıl oturdu. İlk gün yani Pazar günü Tanrı, Melek Azazil’i yarattı. Ve o, hepsinin başkanı olan Melek Tavus’tur. Pazartesi günü Tanrı, Melek Dardaeli yarattı ki o Şeyh Hasan’dır. Haftanın diğer günlerinde başka başka melekleri yarattı. Ve sonunda Melek Tavus’u her şeyin yöneticisi yaptı. En sonunda Âdem’i yarattı. Melek Tavus, diğer meleklerin aksine Âdem’e secde etmedi. Çünkü Ezidiler Melek Tavus’u Azrail gibi ruh almaya gelen melek olarak görmüştür. Yani Melek Tavus insanlara haksızlık yapmamış, Tanrı’nın emirlerini yerine getirmiş, dünyayı kötülüklerden arınmayı kendisine görev edinmiştir. Kötülük insanların kalbindedir. Melek Tavus da bu “emre” karşı gelerek insanlara, yani kötülük sahiplerine secde etmemiştir. Daha sonra Melek Tavus, Âdem’e buğdayı yedirerek cennetten kovmuştur… diye devam ediyor. Sonuç olarak Ezidilik, Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi tek Tanrı’ya inanan bir yapıdır. Ezidilik ile ilgili inançlar ayrı bir makalenin konusu olduğu için daha fazla ayrıntısına girmeyeceğiz.
Ezidiler, inançları nedeniyle Osmanlı döneminde soykırıma uğramış, İttihat ve Terakki’nin hâkim olduğu Cumhuriyet öncesi ve sonrasında inanç ayırımı körüklenmiş, bölgede yaşayan Müslim – Gayrimüslim ayırımı yapılarak bölge halkı birbirine düşürülmüştür. Ezidiler tarih boyunca Keldani, Asuri ve Süryaniler gibi Kürtlere nazaran çok daha fazla ezilmişlerdir. Ortaçağda bile İslamiyet’i kabul etmediği gerekçesiyle binlercesi kılıçtan geçirilmiştir. Bildiğimiz kadarıyla Ezidi halkı, IŞİD katliamı dâhil tarih boyunca 80 kez kendi topraklarından sürülmüş, mülteci durumuna düşmüş, 73 kez soykırıma uğramıştır.
Ezidiler tarih boyunca saldırılar, katliamlar ve benzeri nedenlerle bir arada yaşama imkânını bulamamışlardır, dağılmışlardır. Özgün Çağlar’ın deyimiyle “Mezopotamya’nın dağılan tespih taneleri” gibidirler. [2] Mezopotamya’nın en kadim ve kimsesizlerin kimsesizi olan bu halk, kendi yerleşik topraklarını terk etmeleri için sürekli katliama uğramıştır. Yaşadığı, büyüdüğü ve alıştığı vatanlarını terk etmelerinin en büyük nedenlerden biri aynı toprakları paylaşan Kürtler, Araplar ve Türkmenler, “Ezidi Kültürü”nü içlerine sindirememesidir. Tarih boyunca Ezidiler, diğer halklar, kavimler ve uluslar tarafından “Yezidi” diye biliniyor, çoğu kez Kerbela olayları nedeniyle Yezidilerle karıştırılıyordu. Bu “Y” harfi, mazlum halkın sürekli baskı, zulüm ve katliama uğramasının bir diğer nedenidir. Sürekli Ezidi nüfusu azalmakta, “yok olan halklar kategorisine” doğru kendisine yer aramak üzeredir.
Tarih boyunca katliamlarla ilgili elimizde bilgi ve verilere ancak 1833 yılındaki olaylarda görebiliyoruz. Bu tarihte Kürtlerin Mîrê Kor lakabıyla anılan Kör Mehmet Paşa’dır. Bu zat, Osmanlı egemenliğindeki Soran bölgesinin emiriydi. İsyan etti. Tarihe “Kürt isyanı” diye geçen bu olaylar, kısa sürede Irak Kürdistanı’na yayıldı. Dersaadet’teki Sultan II. Mahmut, hem Bağdat’tan Ali Paşa’yı hem de İstanbul’dan Reşit Paşa’yı “Mir”in üzerine gönderdi. Emir’in ele geçirilmesinden sonra isyandan geriye korkunç bir Ezidi katliamı kalmıştı. [3]
1861 tarihinde Osmanlı Sultan’ı II. Abdülaziz döneminde de aynı bahaneler üretildi. Bu tarihte Padişah, komutanını Musul’a göndererek, Şengal dağlarında yaşayan Ezidileri topladı ve Osmanlı ordusuna askerlik yapmalarını emretti. 10 günlük bir süre tanıdı ve 15.000 gencin orduya kaydını yaptırmasını istedi. Ezidiler, bugünkü tanımlamayla “vicdani red” gerekçesiyle emre uymadılar. 1872 tarihinde Ezidi ileri gelenleri, red gerekçesini 14 maddelik bir deklarasyon yayınlayarak padişaha sundular. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında Ezidiler, bölgeden dağıtıldı. Büyük bir kısmı Rusya’ya geçti.
1914-1924 Osmanlı devletinin Gayrimüslimlere karşı güttüğü ve Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar devam eden İttihat ve Terakki’nin hükümet olduğu dönemde ve sonrasında Seyfo (kılıç) soykırımı diye anılan katliamda, 300.000 Süryani katledildi. Bu katliamdan Ezidiler, Asuriler, Aramiler, Süryani ve Keldaniler de nasibini aldı. 1915 tarihinde başlayan ve 1.800.000 Ermeni’nin katledildiği, 1.200.000 Ermeni’nin Suriye çöllerine sürüldüğü, Ermeni soykırımı ile birlikte Osmanlı gazabına uğrayan Ezidiler, yaşadıkları toprakları terk ederek Rusya’ya geçtiler. O tarihten bugüne Ezidiler, Kafkas devletleri, Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarında dağılan tespih taneleri misali hayata tutunmaya çalıştılar.
Ezidi soykırımı
Ezidiler, Süryaniler ve Nasturiler, Asuriler, Keldaniler, Aramiler ve daha niceleri Kürtler, Ermeniler, Türkmenler gibi Mezopotamya’nın kadim halklarıdır. Bu halklar, binlerce yıldır aynı topraklarda komşu, akraba olarak yaşamaya çalışmıştır, başka güçler tarafından kışkırtılmadığı sürece… Irkçıların, emperyal güçlerin ve radikal İslami kesimin kışkırtmaları sonucu çok canlar yanmıştır. Tükenmiş uygarlıkların birer nesli olarak günümüze kadar yaşamayı başarmış kavimler, aşiretler ve uluslar üzerinde oynanan oyunlar hala devam ediyor. Devletlerin oluşumu ve sınıflı toplumlara geçişten itibaren bu halklar tarih boyunca hep zulüm görmüş, yerinden yurdundan edilmiş, katliama uğramıştır. Uluslararası sermayenin, Ortadoğu üzerindeki politikaları nedeniyle bölge halklarının ve ulusların huzursuz edilmesi, yaşadığı anavatanından edilmesi, mülteci konumuna getirilmesi gerekiyordu. Türkiye de bunların taşeronluğunu yapan ülkelerden biriydi. IŞİD denen beslemelerin Ezidiler üzerinde süregelen katliamın bugün itibariyle son halkasını oluşturmuştu. Bu tarihten sonra katliamların yaşanmayacağını hiç kimse garanti edemez.
ABD emperyalizminin ve onların taşeronluğunu yapan Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve İsrail’in silah ve mühimmatıyla güçlenen IŞİD adındaki terör örgütü, Ortadoğu’da huzursuzluk ve güvensizlik yaratması için görevlendirilmişti. İlk işi bölgenin kimsesizleri olan ve tarih boyunca mazlumiyeti ile tüm dikkatleri üzerine çeken Ezidiler olmuştu. Bu bağlamda ilk önce Musul’a saldırdı, elindeki Türkiye üzerinden getirtilen ABD ve Türk menşeli silahlarıyla…
Musul’a bağlı Şengal’de yaşayan Ezidi nüfusu yaklaşık 100.000 civarındaydı. Bunların bir kısmı Şengal dağı eteklerinde yaşıyordu. BOP eşbaşkanımızın da desteklediği emperyalist güçlerin Ortadoğu üzerindeki politikaları nedeniyle ABD, radikal İslam Terör gruplarının tamamını harekete geçirdi. Bunların içinde El-Kaide, El Nusra, Taliban, IŞİD diğer irili ufaklı terör örgütleri vardı. IŞİD çetelerinin yoğunluk olarak saldırıya geçtiği bölge, Suriye Kürt topraklarıydı. Rojava ve Batı Kürdistan’daki Kürt yönetiminin elinde bulunan kentleri ve köyleri hedef seçmişti, sonuç alamayınca eylemlerini Irak sınırına doğru yoğunlaştırdı.
El-Kaide’nin bir kolu olan ve El-Nusra içinde yuvalanan bu örgüt, bunlardan ayrılarak kanlı ve katliamcı eylemler gerçekleştirmeye başladı. 2014 sonları ile 2015 başlarında Irak ve Suriye’de 100 bin kilometre kare civarında bir bölgeyi kısa sürede işgal etti. Suriye ve Irak’ta yaklaşık 8 milyon nüfusa hükmetti. Kuzey Irak’ta, Türkiye ve Suriye sınırında yer alan Musul kentinin işgali, Şengal dağlarında ve merkezde yaşanacak soykırımın başlangıcıydı. Haziran 2014’te IŞİD, hiçbir direnişle karşılaşmadan Musul kentini işgal etti. Irak ordusu ve peşmergeler, Musul’dan kaçarken bıraktığı silah, mühimmat ve diğer donanımlarını ele geçirdi.
Türkiye’nin de o zamanlar desteklediği eli kanlı bu çete, Şengal’in etrafındaki köylere saldırarak katliama başladı. Dünya sessiz kaldı; tıpkı Saddam döneminde dünyanın seyretmekle yetinip, sessiz kaldığı Halepçe’deki katliam gibi… Kendilerine İslam, Halife ve benzeri unvanlar takan bu katliamcı örgüt, insani, ahlaki, hukuki, dini hiçbir kural tanımayan, sınırsız şiddeti mubah gören, silahsız sivilleri katleden, kadınlara ve kızlara tecavüzü marifet sayan, çocukları esir pazarlarında satan bu insanlık utancı örgüt, Musul’un işgalinden sonra Suriye ve Irak topraklarında hâkimiyet sağlamaya başladı. Musul’daki Hıristiyanları, Şii Türkmenleri hedef alarak kısa sürede Ezidi Kürtlerin yaşadığı köylere yöneldi. Yanlış ve yalan bilgilerle “Şeytana tapanlar” gibi haksız önyargılara sahip oldukları bahanesine kılıf arayarak Ezidi Kürtlerini katletmeye başladı. IŞİD yaptığı bu katliamı, önceki saldırıların, yani 3 Ağustos 2014 tarihindeki Şengal’de yaşanan katliamın (73. Ferman) bir devamı olarak adını da “74. Ferman” koydular. 5-6 Ağustos 2014 tarihinde Şengal’i fiilen işgal etti. Tanıkların verdiği ifadeye göre 2.000’in üstünde sivil Ezidi, Şengal’de katledildi. Irak Kürdistan Birliği’ne bağlı Peşmerge ve PKK, Şengal kentine girerek kenti IŞİD’ten kurtardı. Ancak dağılan militanlar, kadın ve kızlara tecavüz ederek, köyleri yakıp yıkarak, terk etti, hem de ağır bir bilanço bırakarak… 6.000 Ezidi Kürt katledildi. 11.000 Ezidi kaçırıldı, 450.000’e yakın Ezidi yerinden ve yurdundan edildi. Bir zamanlar Ermenilere ve Kürtlere yaptığımız tehcir politikasıyla göçe zorlandı. 4.000 Ezidi kurtarıldı. 3.000 kadın ve çocuğun akıbeti hala bilinmiyor. Şengal’de yapılan aramalarda 12 toplu mezarda yüzlerce cesede rastlandı. 70’e yakın dini mabed yıkıldı. 20.000 Ezidi Türkiye’ye sığındı.
150.000 insan, açılan koridorlarda mahsur kaldı. Katliam sırasında örgütlenen Ezidiler, 2014 yılında Şengal Direniş Birlikleri’ni (YBŞ) kurdu. [4] Suriye’den gelen YPG güçlerinin yardımıyla on binlercesi Kuzey Suriye kentlerine yerleştirildi. Bir kısmı Diyarbakır, Mardin, Batman ve Şırnak’a göç etmek zorunda kaldı. İşgalin sona ermesini müteakip, YBŞ’nin denetimi altındaki bölgeye 8.000 aile geri döndü.
15 Haziran 2016 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından Ezidilere ilişkin rapor yayınlandı. Raporda, Suriye ve Irak topraklarında 400.000 Ezidi’nin öldürüldüğü, köleleştirildiği ve veya diğer insanlık utancı suçlara maruz bırakılarak yok edilmeye çalışıldığı kaydedildi. Halen soykırımın boyutları tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarılamadı. Bu vahşet karşısında Türkiye, her zamanki gibi üç maymunu oynadı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi, 3 Ağustos 2019 tarihinde “Ezidi Soykırım Günü” ilan etti.
Sonuç
IŞİD musibeti yalnız Şengal’de değil, 13 Eylül 2014 tarihinde 11.000 militanı, 50 tank ve 2 adet insansız hava aracıyla Kobanê’de köylere saldırdı. 2 Aralık 2014 tarihinde Kobanê civarındaki 350 köyü ele geçirdi. Sayıları 300.000’i bulan Kobanêliler, mülteci durumuna düşerek Türkiye sınırına dayandı. Türkiye, Ekim ayından itibaren Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’nun Türkiye’den Kobanê’ye geçmesine izin vermişti. Bu arada yapılan ikili görüşmeler sonucunda Peşmergelere de aynı muamelede bulundu. [5] Türkiye’de ve Avrupa’da Türkiye’nin bu tutumu karşısında büyük protestolar yaşanmıştı. 7 -12 Ekim tarihleri arasında Türkiye’de çıkan olaylarda 46 kişi öldürüldü, olayların sona ermesinden sonra ağır yaralananların bir kısmının ölümü üzerine bu rakam 102’ye yükseldi. 682 kişi yaralandı ve 323 kişi tutuklandı. Anadolu Ajansı’nın verilerine göre de 1113 bina hasar gördü. [6] Olaylar ülke çapında gelişti. Ancak her zamanki politika gibi kanla bastırıldı. Ankara, İstanbul, İzmir, Diyarbakır, Batman, Mardin, Hakkâri, Şırnak, Urfa, Siirt, Gaziantep, Bursa, Bingöl, Iğdır, Muş, Mersin, Erzurum, Bitlis, Van, illerinde ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde bu eylemler günlerce sürdü. Tayyip Erdoğan “Kobanê düştü düşüyor” türü demeçler vererek IŞİD’e olan desteğini açıkça ifade ediyordu. Gösterilerin amacı, Kobanê üzerindeki Türkiye’nin desteklediği IŞİD kuşatmasının kaldırılmasıydı. Olayların amacı, Türk Ordusu’nun Kobanê’ye IŞİD yardımına gitmesini önlemek içindi. Olayların ardından HDP yöneticileri hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı “Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Bürosu” soruşturma başlattı. Suriye Demokratik Güçlerinin direnişi sonrasında IŞİD çemberi yarıldı ve Erdoğan’ın çok istediği Kobenê düşmedi.
IŞİD, uluslararası sermayenin ve onların yörüngesi olan ülkelerin insanlık tarihinde bir kara lekeydi. İnsanlık için bir kâbustu. AKP’nin ideolojik kardeşi olan bu eli kanlı cellatlar, Türk askerini yakmaktan bile çekinmemişti. IŞİD, bir insanlık utancıdır ve siyasal iktidar bu utancın ABD ile birlikte mahcup ortağıdır. IŞİD, barbar örgütlerin en ilkelidir. Silahsız insanları katleden, erkek ve kız çocuklarına, kadınlara, tecavüz eden, öldüren, çocukları adeta Ortaçağ’dan kalma esir pazarlarında satan insanlık düşmanı bir örgüttür. Bu örgütün arkasında her zaman uluslararası kapitalizm durmuştur.
3 – 6 Ağustos tarihleri arasındaki saldırıların üzerinden 6 yıl geçti. Ezidi toplumunun yaraları hiçbir bölge ülkesi tarafından sarılmadı. Yaşadıkları kadim topraklardan bugün bile sürülmek istenmekte, hatta bölge tamamıyla Ezidi’siz ve Kürt’süz bir bölge olarak yeniden inşa edilmeye çalışılmaktadır. Ne Türkiye’nin ne de diğer bölge ülkelerinin Ezidilere karşı hiçbir tahammülü yoktur. Sanmayın ki IŞİD bu cinayetleri tek başına işledi. Onun arkasındaki güçleri görmemek için hiçbir neden ve bahane aranmamalıdır. Ezidilerin kendi topraklarından sürülmesine göz yuman ve kendilerine uygar diyen, aslında eli kanlı emperyalist olmaktan öteye gidemeyen batı ülkeleri de bu suça ortaktır. Ezidilere karşı uygulanan bu insanlık utancına sessiz kalmak, katliamı yapanlarla ortak olmak anlamındadır. Bu soykırım Ezidilere karşı işlenen cinayetlerin ne ilkidir ne de sonuncusu! Neyin Uğruna?
- Etnik ve mezhepsel çatışmalardan doğan anlamsız katliamlar uğruna!
- Savaş baronlarının silah satışından elde edeceği kazanç uğruna! [7]
- Emperyalist emelleri uğruna bölge halkının geleceğinin karartılması, tekellerin amacına ulaşması uğruna!
- Büyük Ortadoğu Projeleriyle her şeyi denetimi altına almak isteyen açgözlü emperyalistler uğruna!
- Ortadoğu’daki enerji kaynaklarının talanı uğruna!
Mazlum Ezidi ve diğer kadim halkların acılarını bir insan olarak yüreğimizin derinliklerinden hissediyoruz.
1950’de yitirdiğimiz İrlandalı düşünür George Bernard Shaw’ın dediği gibi “Kan kokusu almış bir köpek balığından daha tehlikelisi, petrol kokusu almış Amerikan emperyalizmidir.”
Ezidi ve diğer kadim halkların soykırımının cevabı bu özlü sözün içinde olsa gerek…
[1] Muammer Ulutürk, Etno-dinsel bir topluluk olan Ezidilerin Batman ve çevresindeki son yerleşim yerleri ve nüfusları üzerine (Ankara, 2013 s. 843)
[2] Özgün Çağlar, Ezidiler: Mezopotamya’nın dağılan tespih taneleri (Agos Gazetesi, 02.10.2014)
[3] Muhsin Kızılkaya, Mezopotamya’nın üvey evlatları (Hye Tert, 28.09.2014)
[4] Azad Barış, Dünyanın gözü önünde katledildiler: Ezidilerin 73. Fermanı (Gazete Karınca 03.08.2020)
[5] http://www.sabah.com.tr/gundem/2014/10/29/pesmerge-mit-esliginde-kobaniye-girdi
[6] Wikipedia, Kobani Olayları
[7] TMMOB Makine Mühendisleri Odası Denizli Şubesi 2014/4 no.lu bülteni (Ortadoğu’da Tiranların Son Valsı)
- Irkçılık - 31 Aralık 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (3) - 26 Kasım 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (2) - 12 Kasım 2022