New York’ta görülen dava, araya başka önemli olaylar girse de, Zarrab konuştukça ilginç olmaya ve Türkiye’nin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. “Zarrab Davası” olarak başlayan dava, Zarrab’ın sanıklıktan, tanıklığa terfi etmesiyle yeni bir adlandırmaya gidilmesini zorunlu hale getirdi. İşin kolayına kaçanlar, sanıklardan Mehmet Hakan Atila’dan hareketle “Atila Davası” demeyi uygun bulmuşken, Zarrab tanık sandalyesinde konuşmasını sürdürdükçe, davanın başka bir yöne doğru yol almaya başladığı da görünmeye başlandı.
Zarrab ifadesinin kimi bölümlerinde, (üçüncü gün) Atilla’yı korumaya alan ifadeler kullanarak davanın giderek “Atila Davası” olmadığını göstermeye başladı. Zarrab’ın, Attila’nın elini güçlendiren ifadeleri onunda savcılıkla gizli bir anlaşma içinde olduğunu akla getiriyor. Öyle değilse, mahkemenin asıl hedefinde olanın Attila olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu durumda davaya bir ad vermek isteyenlerin tercihi “Halk Bankası Davası” olacaktır. Ancak başka banklarının da adının geçtiği göz önüne alındığında bu adlandırma da doğru olmayabilir. Aslında bu adlandırma “krizi”nin nedeni, “Erdoğan Davası” demekten korkup kaçıştan kaynaklanıyor.
Ancak diğer yandan, herkesten çok davanın nereye doğru gittiğini görüyor. Davaya kendisinin ve yakınlarının adının eklenerek çok da uzak olmayan bir gelecekte kullanılmak için zemin yaratıldığını görüyor. Ama bundan da önemlisi davanın gündemde kalmasıyla, dikkatleri üzerine çektiğini ve bunun seçmen nezdinde belli bir güven aşınması ve oy kaybı anlamına geldiğini de görüyor. Bu yüzden hedefte olanın Türkiye olduğunu söyleme gereği duyuyor. Bununla yetinmiyor, yeni krizler çıkarma peşinde koşuyor. Yunanistan ile başlatılan Lozan tartışması da bunlara dahil.
Tabi diğer yandan Trump’un Kudüs açıklaması arayıp da bulamayacağı bir olanak eline verdi. Önümüzdeki günlerde iktidar Kudüs ile yatıp kalkarken, CHP’li Belediyelere yapılan operasyonlarda devam edecek…
Erdoğan böyle bir savunma hattı kurarak New York’ta görülmekte olan davanın seyrini etkileyemeyeceğini biliyor. Ancak bu savunma hattının gerisine çekilerek muhalefeti susturma, tabanını bir arada tutabilmeyi hesaplıyor.
New York’taki mahkemenin, savcıları ve hâkimi hakkında FETOCU suçlamaları yapılması, Amerikan yargı sisteminin Gülencilerin eline geçtiğini ileri süren akıl dışı açıklamalar yapılması, Zarrab’ın hain, casus ilan edilmesi, hepimizin aynı gemide olduğunun hızla yaygınlaştırılmaya çalışılması, aynı amaca hizmet ediyor.
Yaratılmak istenen yerli milli dalganın sırtında 2019 seçimlerine kadar gidilmesi pek mümkün gözükmüyor. Bütün gelişmelere baktığımızda baskın bir erken seçimin kaçınılmaz olduğunu görüyoruz…
- Hız Sınırlarını Aşmak ve Ortadoğu’nun Çaresizliği - 15 Aralık 2024
- Kozmik Birlik: Hepimiz Yıldızların Çocuklarıyız - 9 Ekim 2024
- İçsel Yolculukta Aldığımız Yaralarla Ayağa Kalkmak - 25 Mayıs 2024