Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, TÜSİAD’a övgüler yağdırdığı yazısında şöyle dedi: “Emekçilerin çıkarlarıyla büyük sermayenin çıkarlarının uyumlu olduğu bir tarihsel dönemden geçiyoruz.”
Türkiye’nin en büyük tekelci sermaye gruplarının temsilcilerinden oluşan Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD ), işçinin, emekçinin yanında olabilir mi? Emekçinin çıkarları ile sermayenin çıkarları uyumlu olabilir mi? Doğu Perinçek, işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki antagonist çelişkiyi mi çözdü? Adı üstünde antagonist yani uzlaşmaz çelişki.
Doğu Perinçek aynı yazıda yine şöyle diyor: ” Kendisine ‘sol’ diyen kimi çevrelerin TÜSİAD’a yan bakışını hepimiz biliyoruz. Bu önyargıların sorgulanması gerekiyor. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı’nın tarihi önemdeki açıklaması, önyargılara tam zamanında ve esaslı bir darbe indirmiştir.”
Önyargı mı? Karl Marks, “Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser” sözüyle kapitalizmin vahşi karakterini özetler. Aslında Marksist külliyatı gayet iyi bilen Doğu Perinçek, burjuvazinin karakterini çözümleyecek teorik birikime sahiptir. Dolayısıyla TÜSİAD’a bakış açımızda önyargı olmadığını kendide bilir. Bu açıklamalarının tek bir anlamı var, o da politik hattındaki duruşun içindedir.
Gelelim işçi sınıfı ile burjuvazinin arasındaki ilişkiye, tarihsel kökenlerine…
Burjuvazi ile proletarya arasındaki çelişki, antagonist çelişkidir. Birinin lehine olan şey, diğerinin aleyhinedir. Birinin yararına olan, öbürünün zararınadır. Bu iki sınıfın çıkarları uzlaştırılamaz. Egemen sınıf olan burjuvazi ile ezilen sınıf olan işçi sınıfı, varoluş koşullarının gereği üzere asla uzlaşmalarının bir yolu bulunmamaktadır.
Antagonist çelişki terimini sadece Lenin değil Mao’da kullanır. “Toplumun dönüşümünü sağlayacak antagonistik çelişki bir açıdan toplumsal bir belirlenimdir. İki sınıf arasındaki çelişki belirli bir aşamaya kadar gelişince açık bir uzlaşmaz karşıtlık biçimini alır ve devrime dönüşür.” Mao Zedong
Marx, para ile metalar arasındaki tekabuliyetin ortadan kalktığı para bunalımlarından bahsederken; “bunalım sırasında, metalarla onların değer-biçimi, para arasındaki zıtlık, mutlak çelişki düzeyine yükselir” demektedir.
Tarihte bir üretim biçiminden diğer bir üretim biçimine hareketi ne sağlar? Tarihin farklı üretim biçimleri arasında değişerek ilerleyişinin arkasında üretim ilişkilerinin üretici güçler ile girdiği çelişki yatar. Marx, bu çelişkiyi şöyle tarif eder: ” Gelişmelerinin belirli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde devindikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da, bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler.”
Üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çatışma kendisini toplum içerisinde üretim araçlarının mülkiyeti üzerinden gösterir. Bir üretim biçimine özelliğini veren de üretim araçlarının mülkiyetidir. Toplum, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olanlar olmayanlar arasında bölünmüştür. Mülkiyet temelinde gerçekleşen bu bölünme toplumsal sınıfları belirler. Örnek olarak kapitalist üretim biçiminin ortaya çıkışı gösterilebilir. Kapitalizm öncesinde manifaktür ve zanaatçılık, loncalar gibi feodal üretim ilişkileri ile çatışmaya girmiştir. Bunun sonunda rekabetçi, küçük işletmelere dayanan burjuvazi, feodal yapıyı yıkmıştır. ( Engels)
Bu süreçte birçok insan geçim araçlarından mahrum hale geldi. Doğrudan üreticiler, üretim araçlarını kaybederek mülksüzleştirildi. Toplum, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan burjuvazi ile kendi emeğinden başka satacak hiçbir mülkü olmayan proletarya arasında ikiye bölündü.”Toplumsal üretim ile kapitalist sahiplenme arasındaki çelişki, kendisini proletarya – burjuvazi karşıtlığı olarak gösterir.” F. Engels.
O halde diyebiliriz ki, tarihin ilerleyişini yönlendiren üretim ilişkileri ve üretici güçler arasındaki çelişki, toplumsal düzeyde kendisini mülkiyet ilişkileri dolayımıyla, sınıflar arasındaki mücadele olarak gösterir.
Bu sınıflar arası mücadele bugün kapitalizmin en üst aşaması emperyalizm çağında daha da keskinleşerek sürer, sürüyor. Nitekim bugün emperyalizm kendi içinde başka bir evreye geçmiş haldedir. Sömürü düzeni gün geçtikte daha vahşi bir hal almaktadır.
Dünya savaşları dediğimiz savaşlar, paylaşım savaşları değil midir? Kapitalizm krize girdiğinde, burjuvazi savaş çıkartır. Faşizm dediğimiz burjuvazinin çıplak sopasıdır. TÜSİAD’ın bazı zamanlar “demokratik” çağrılar yapması büyük burjuvazinin o anki ihtiyacı dahilindedir. Burjuvazi savaşa ihtiyaç duyduğunda ise gözünü kırpmadan en kanlı süreçlere girer, savaş çıkartır. Faşizm, burjuvazinin katil çocuğudur sadece. Hiçbir faşist sistem, kendi burjuvazisinin onayını, desteğini almadan iktidara gelmez, gelemez.
Hitler’i ve Nazi Almanya’sını anlatan “Kötülüğün Yükselişi” filmini seyretmişsinizdir. O filmde bir sahne vardır, henüz Hitler popüler biri değildir ama faaliyet yürütür. Hitler, Alman burjuvazisinin bir toplantısına davet edilir ve asıl olarak orada keşfedilir. Alman burjuvazisinin desteği ile Hitler yol alır ve sonunda iktidara gelir. Özetle Hitler’i, Almanya’nın başına bela eden Alman burjuvazisidir.
Tayyip Erdoğan ve AKP’sini, ılımlı islam projesini destekleyenler kimlerdi? Başta Amerikan emperyalizminin onayını almadı mı? Avrupalı emperyalistler de desteklemedi mi? Türkiye’de ise TÜSİAD’ın desteğini alarak iktidara gelmedi mi? Bugün Türkiye’nin başına bela olan İslami faşizm ,Türk burjuvazisi ve uluslararası emperyalistlerin eseridir.
Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü eserinde, Lenin şöyle der: “‘Bilgili’ baylara, demokratlara, sosyalistlere, sosyal-demokratlara, sosyalist devrimcilere, vb. gelince, onlara şöyle diyeceğiz: söze gelince, ‘sınıf savaşımı’nı hepiniz kabul ediyor ama gerçekte, sınıf savaşımı tam da keskinleştiği sırada onu unutuyorsunuz. Sınıf savaşımını unutmak demek, emekçilere karşı sermayenin yanına, burjuvazinin yanına geçmek demektir.”
İşçi sınıfının çıkarları ile sermayenin çıkarları uyum içine girmez, giremez. İster kendi ülkenizin burjuvazisinin yanında yer alın ,ister başka bir emperyalist devletin burjuvazisinin yanında (dolaylı veya dolaysız) yer alın, bunun tanımlaması, sınıf savaşımını unutmuşsunuz demektir.
“Faşizm ortamının hazırlanmasında, faşizmin iktidara getirilmesinde ve faşizmin uygulanmasında bütün kuklaların ipleri, son tahlilde, emperyalist finans kapitalin elinde bulunur.” (Faşizm ve Kapitalizm- A. Tasca, Otto Bauer, Arthur Rosenberg, A.Thalheimer)
Ve dün olduğu gibi bugünde devam eder aynı döngü. Zenginler savaş çıkartır, fakirler ölür. Bu döngü ancak kapitalist ve emperyalist sistemin yıkılması ile son bulur!
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024