Doğa, kendi döngüsü içinde kendini yenileyebilir. Ancak o döngü sürecine olumsuz etkiler yapacak müdahaleler yapılmadıkça. Biz insanların yaşam alanlarına yaptığımız müdahaleler, doğanın geri kazanılmasında, telafisi mümkün olmayan yaralar açabiliyor. Bu yaraların tedavisi ise on yıllar sürebilir. Tabi ki yeni tahribatlar yaratacak müdahalelerimiz olmadıkça. Yinede doğa, kendi kendini yenilemeyi sonsuza kadar sürdüremez. Bir şekilde bu özelliği zayıflayabilir. Bu yüzden ondan beslenen bizlerin ilgisine, hassasiyetine mutlaka ihtiyaç duyar. Bizler, her şart altında çevremize özen göstermeli, onu kirleten, yıpratan, tahrip eden davranış ve eylemlerden uzak durmalıyız. Bizim özenli çabalarımız, doğanın kendi iç döngüsü sonucunda kendinde açılan yaraları sarabilir. Verimliliğini koruyabilir. Doğanın kendi iç yaşam döngüsüne uyumlu çabalarımız, doğanın kendini daha hızlı toplamasına hizmet edecektir. Yeter ki toprağın ihtiyaçlarını, gerekli gıdalarını, eksikliklerini giderecek takviyeleri doğru sağlayalım. Her şart altında doğanın kendi döngüsü içinde kendini besleyecek organikleri kendi içindeki doğal geri dönüşüm yoluyla üretebilir. Doğanın bize sunduğu nimetleri geri dönüşümle yeniden kazanmak elimizdedir. Peki, doğa için bizler ne yapıyoruz? Sorusunu sormamız gerekiyor.
Biz TEMA gönüllülerinin ZOOM üzerindeki “yerküreye saygı, iklimi koru” projesini konuşurken bir arkadaşımızın şu belirlemesi beni çok düşündürdü. “Son günlerde bahçelerde yükselen dumanları gördükçe çok üzülüyorum. Çünkü budanan ağaç dallarının yakılması sonucu bu dumanlar yükseliyor. Almanya’da bu ağaç dalları bir makine ile öğütülerek gübreye dönüştürülüp, yine bahçelerde kullanılıyor. Belediyeler bunu sağlıyor.” Dedi. Doğru bir tespit. İnsanlarımız budama sonucu ortaya çıkan çalı çırpıyı yakarak ondan kurtulmaya çalışıyor. Oysa belediyeler bu işe bir el atıp, o çalı çırpıyı kompost yoluyla gübreye dönüştürme işlemini yapsa, hiç kimsede o yakma işini yapmaz ve havamız bu yolla daha az kirlenir.
Söke ovasında birkaç yıl önce pamuk çöpleri öğütülerek tarlada bırakılıyordu. Sonrada sürülerek toprağa karıştırılıyordu. Bunu yapmanın nedeni, bu sapların toprak altında çürüyerek doğal bir gübreye dönüşümü sağlanıyordu. Bu işlemle toprağın ek besin almasını sağlanıyordu. Ancak son birkaç yıldır, Biyokütle Enerji Santrali sahipleri, bu çöpleri kesip balyalayarak, santralde yakmak için depolarında toplamaya başladıklarını gördük.
Bu işlem yapılırken, birincisi tarlanın doğal yolla alması gereken organik desteklerden yoksun kalıyor. İkincisi bu saplar santrallerde yakılarak, havayı kirleten birçok gaz salınımı yapılıyor. Santrallerde aşırı su kullanımı ile tarım sularının farklı alanda kullanılmasına yol açıyor.
Bunun dışında sürekli aynı alanda aynı ürünü ekme ve o ürünün verimini artırmak için kimyasal gübrelere yüklenerek devam etmek, toprağın kimyasını bozmakta, onun verimden düşmesine, bazı minerallerin artmasına, bazılarının kaybolmasına neden olmaktadır. Bu ise toprağın verimden düşerek, kimyasının bozulmasına neden olmaktadır. Bu ise çölleşmenin ilk basamaklarını oluşturmaktadır. Bunu önlemenin doğal yolları vardır. Coğrafyamızda zeytinlikler, narenciye bahçeleri, incir bahçeleri ve benzeri meyve bahçelerinin budanması ile, yakacak dışında kalan ağaç dal ve çöplerinin, belediyeler tarafından öğütülerek kompost gübre yapmaları, hem yakılma ile oluşan hava kirliliğinin önlenmesi sağlanır, hem de çevre temiz kalır. Elde edilen gübrede köylüye veya belediyelerin park ve bahçeleri için hazır gübre ihtiyacı karşılanmış olur. Bu konuda bu işi yapan birçok belediye mevcuttur. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Antalya Muratpaşa Belediyesi, Kocaeli Çayırova Belediyeleri ile Kuzey Kıbrıs’ta Güzelyurt Belediyesi bu tür işlemleri yaparak geri dönüşüm sağlıyor. Bu işlemlerinde büyük yarar sağlamaktadır. Bu işleri yapmalarından dolayı kutlamak gerekiyor. Eğer belediyelerimiz bu gibi “Yeşil Atık Dönüşüm Projeleri” uygulamaları yönünde bir adım atarsa, toplumda da olumlu yönde bir bilinç oluşur ve geri dönüşüm konusunda yeni projelerde oluşabilir. Bu tür çalışmalarla daha az kimyasal gübre kullanılır. Toprak bu kimyasal gübre kullanımının azalmasına bağlı olarak daha az kirlenmiş olur. Çevre daha temiz bir görünüm kazanır, yakma sonucu oluşan hava kirlenmesi de azalmış olur. Temiz hava oluşumuna katkı sağlanmış olur. Ayrıca mantar gibi ortaya çıkan Biyokütle Enerji Santralleri de bu kadar artmamış olur. Nerdeyse tüm büyük ovalarımızın bulunduğu alanlarda bu tür santraller her geçen gün artarak, çevreye ve doğaya büyük zarar vermeye başlamıştır. Salt bundan dolayı da olsa Belediyelerimiz bu işe el atmalı ve çevreye bir katkı sunmalıdır. Bu yolla doğanın kendini yenilemesine bir katkı sağlanmış olur. Yoksa bu gidişle yapılan bu çöp toplama ve santrallere taşıma işlemleri, toprağın kendi doğal organik gıdasından yoksun kaldığı gibi, aşırı kimyasal gübre yoluyla da, toprağın, suyun hızlı bir şekilde kirlenmesine ve tuzluluktan dolayı kıraçlaşarak çölleşmesine neden olunacaktır. Bilimin yol göstericiliğinde yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, toprağı besleyen, onun bozunmasını önleyen çalışmalarla, hem verim artar, hem çevre temiz kalır, hem de doğanın kendi kendini yenilemesine katkı sunulmuş olur. Toprak kendi içindeki mikroorganizmalarla, kendi yaralarını sarabilir. Çünkü, toprağın içi kendini yenileyecek minarelerle doludur. Onları kendi içinde çözümleyerek, kendine yarayışlı hale getirebiliyor. Bunu asla unutmayalım.
- Zeytinyağlı Yerim, Ama Zeytinliklerden Vazgeçemem! - 10 Nisan 2022
- Yasadışı Yaşamımdan Geçen Sekiz Yıl - 2 Nisan 2022
- Maden Şirketleri ;Rehabilite Değil, Cehennem Çukurlarını Arkalarında Bırakıyorlar!!! - 18 Mart 2022