Condoleezza Rice’i nasıl bilirsiniz. | Arzu Torun

Kırmızı başlıklı kız masalındaki, masum kız çocuğu değildir Rice. Bilakis kırmızı başlıklı kızı yutmak için kuzu postu giyen, sesini değiştiren sinsi ve ağzından kan damlayan bir kurttur. Ya da şöyle diyelim, şimdilerde kendine güvercin kanadı takmaya çalışan bir savaş tanrıçası. Lakin güvercin kanadı Rice’in üzerine oturmuyor. Çünkü, Condoleezza Rice Irak işgalinin mimarlarından. Geride paramparça edilmiş bir ülke ve yangın bıraktılar.

Irak’a demokrasi götürme havariliği yapan Condoleezza Rice ve saz ekibi, Ebu Garib zindanında ve Guantanamo’da Irak halkına akıl almadık, korkunç işkenceler yaptılar. Binbir yalan ve manipülasyonla girdikleri Irak’ta nükleer silahlar hala bulunamadı. Zaten bu manipülatif haberler işgal için bir gerekçeydi. Tüm bu yaşananlar savaş ve insanlık suçu değil miydi?

Saddam diktatördü, doğru. Ama Amerika’nın Irak’a götürdüğü “demokrasi”, Irak halkının boynuna tasma geçirip, kadın ve erkek neredeyse tüm esirlere tecavüz eden Amerikan askerleri, bir halkın onurunu ayaklar altına almaya çalıştığında hangi demokrasiden, hangi insan haklarından bahsedilebilir? Ebu Garib zindanından sesini dünyaya duyurmaya çalışan Nur’un mektubu hafızamıza kazındı adeta, unutmadık. Unutmadık, Amerika’nın Irak işgalini.

Condoleezza Rice bize ne anlatıyor? Paçalarında halkların dökülen kanı süzülürken, kendine güvercin kanadı takarak mı temizleyecek bu kanı? Belki yeni kuşak gençler tanımıyor Rice’i ama bizim kuşak kendisini ve Colin Powell, Dick Cheney gibi saz arkadaşlarını iyi tanır. Bugün Ortadoğu’da dinsel, etnik, mezhepsel savaşlarda dökülen kanın sorumluları kimler? Suriye iç savaşında, Suriye halkının ve insanlığın başına bela olan DAIŞ (IŞID) nasıl doğdu? DAIŞ ve diğer radikal cihadist gruplar kendine neden toplumsal bir karşılık buldular? Bu fanatizmi körükleyenler kimlerdi?

“Egemen ulusu işgal ettiğinizde bu bir savaş suçudur” diyen Condoleezza Rice’a hatırlatalım o vakit, sizin Irak’ta yaptığınız savaş suçu değil miydi? Sadece Irak mı? Irak’tan Libya’ya kadar parçalanan ülkeler, savaş ateşinin ortasında bırakılan ülkeler, halklar… Bu sadece son 15- 20 yılın bilançosu. Peki ya, ondan önceki süreçler; Latin Amerika ülkelerinde gerçekleşen darbeler ve Amerikancı cuntaların yönetimi altında oluşturulan toplumsal hapishaneler…

Türkiye’de de 12 Eylül 1980 askeri fasişt darbesinin mimarıdır Amerika. Bu faşist darbe ile oluşturulan yeşil kuşak projesi ise siyasal islamın, AKP’nin iktidarını doğurdu. Tarikat ve cemaatlerin ittifak çatısı olan AKP’nin “ılımlı islam projesi” ise pek ılımlıolmadı. Türkiye halkları bunu yaşayarak gördü. Anayasası’nda laiklik olan dört ülkeden biri olan Türkiye’de laikliğin çiğnenmesinin faturasi ağır oldu ( Ki Türkiye’de laikliğin uygulanması, laikliğin felsefesinin gerçek anlamda kavranması her zaman sorunlu oldu). Laikliğin felsefesine dair yazı hazırlığım var, bu konuya dair o zaman yazarım.

Bugün savaşın altıncı günü. Ukrayna emperyalizmin satranç tahtasında yangının ortasında ülkesini savunurken, tüm dünya merakla izliyor savaş haberlerini. Herkes tedirgin. Bu savaş, bir dünya savaşına dönüşür mü? Özellikle Türkiye’yi ve Avrupa’yı derinden etkileyecek bir savaş bu. Daha fenası, hepimizin aklından geçiyor elbet, savaş uzun sürerse, savaşın ilerleyen seyrinde nükleer silah kullanılır mı?

Rusya’nın Ukrayna işgali ve NATO ile Rusya’nın satranç oyunu devam ederken, savaşın sonuçlarını, günlük yaşama yerleşen ölümün ağırlığını yaşayan Ukraynalılar. Bu savaşın 3. emperyalist paylaşım savaşına dönüşmesini engelleyecek olan ise dünya halklarının vicdanı ve itirazıdır. Ne Putin, ne Amerika, ne de NATO!

Sosyal medya aleminde savaş analizleri yapılırken, Putinci, Natocu suçlamalarıyla devam eden tartışmalar, Doğu Perinçek ile Ertuğrul Kürkçü tartışmasındaki “sen Abdulhamit’i savundun” kıvamına doğru yol alıyor. Rusya ile NATO arasındaki satranç oyununu anlamaya çalışırken, Marx’ın öğretilerini hatırlamakta fayda var; Uluslararası sermayenin ihtiyaç duymadığı bir savaş yaşanmaz. Almanya’yı yıkıma sürükleyen, Nazi faşizmini insanlığın başına bela eden Adolf Hitler’i destekleyip, iktidara getiren Alman burjuvazisiydi.

Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlayan bu süreç nasıl ilerler kestirmek zor. Ilk iki gün kamuoyu genelinde oluşan eğilim, Rusya’nın kazanacağı yönlüydü. Lakin Zelensky ve Ukrayna halkı direnişi tercih etti. Ve psikolojik üstünlük Ukrayna’ya geçti. Ukrayna ne kadar dayanabilir? Süreç nasıl gelişir? Şu an tüm soruların cevabı belirsiz. Sürecin seyrini tarafların yapacağı hamleler belirler.

Sovyetler Birliği’ne karşı kurulmuş olan NATO, soğuk savaş sonrası varlık nedenini tanımlamakta sıkıntı yaşıyordu. Emmanuel Macron’nun ifadesiyle, NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmişti. Rusya’nın Ukrayna işgali NATO’ya can suyu oldu adeta. Dünyanın en büyük savaş örgütü olan NATO’ya savaş manipülasyonu yapmak için bir düşman algısı gerekiyordu. Işte o düşman bulundu.

Bu yazıda bahsettiğim birçok konu başlı başına bir analiz konusu. Bu bir analiz yazısı değil. Ve tüm analizlerin ötesinde yaşanan bir gerçek var ki, Ukrayna’nın günlük yaşamına tüm ağırlığıyla çöken savaş gerçeği. Işte bu noktada tüm kelimeler anlamını yitiriyor. Kulağımız, gözümüz, yüreğimiz ülkesini canıyla ve kanıyla savunan Ukrayna halkı ile birlikte!