Çocuk Yoksulluğu: Küresel Bir Sorunun Avrupa ve Türkiye Boyutları

Çocuk yoksulluğu, yalnızca gelişmekte olan ülkelerin değil, aynı zamanda refah seviyesinin yüksek olduğu Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin ve Türkiye gibi yükselen ekonomilerin de çözmekte zorlandığı küresel bir sorun. Dünya genelinde milyonlarca çocuk yoksulluk içinde büyüyor, eğitim ve sağlık gibi temel haklara erişimde büyük engellerle karşılaşıyor. Bu durum, sadece bireylerin değil, toplumların geleceğini de tehdit ediyor. Avrupa Birliği ve Türkiye özelinde bu sorunun farklı boyutlarına bakmak, çocuk yoksulluğunun küresel ölçekte nasıl bir tablo çizdiğini anlamak açısından kritik.

Avrupa Birliği: Refah İçindeki Çatlaklar

Avrupa Birliği, sosyal devlet anlayışının güçlü olduğu bir bölge olarak görülse de çocuk yoksulluğu, burada da önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Eurostat verilerine göre, AB ülkelerinde yaklaşık 19 milyon çocuk, yani her dört çocuktan biri, yoksulluk veya sosyal dışlanma riskiyle karşı karşıya. Bu oran, refah düzeyi yüksek ülkeler arasında bile büyük farklılıklar gösteriyor.

Örneğin, İskandinav ülkelerinde sosyal devletin güçlü yapısı sayesinde bu oran oldukça düşük. Finlandiya ve Danimarka gibi ülkelerde çocuk yoksulluğu %10’un altına kadar düşerken, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerde bu oran %30’un üzerine çıkıyor. Almanya’da ise çocuk yoksulluğu tartışmaları, sosyal yardım sisteminin etkinliği üzerinden sürüyor. 2015’ten itibaren yaşanan mülteci akını, istatistikleri etkileyerek çocuk yoksulluğu oranını artırmış gibi görünse de bu durum, sosyal devletin başarısızlığına değil, aksine, zor durumdaki çocuklara destek sağlanmasına işaret ediyor.

AB’nin bu konuda attığı adımlar ise yetersiz kalıyor. 2021 yılında başlatılan Avrupa Çocuk Garantisi programı, tüm çocuklara eşit fırsatlar sağlamak için önemli bir adım olsa da uygulamada yaşanan aksaklıklar, bu hedefe ulaşmayı zorlaştırıyor. Özellikle dezavantajlı bölgelerdeki çocuklar için yeterli kaynak sağlanamıyor.

Türkiye: Yoksullukla Mücadelede Sistemsel Sorunlar

Türkiye’de çocuk yoksulluğu, daha yapısal ve derin sorunlarla karşı karşıya. TÜİK’in verilerine göre, ülkede yaklaşık her beş çocuktan biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor. UNICEF’in 2023 raporu ise bu oranı %22 olarak veriyor. Türkiye’de çocuk yoksulluğu, özellikle kırsal bölgelerde ve büyük kentlerin yoksul mahallelerinde yoğunlaşmış durumda.

Eğitim ve sağlık gibi temel haklara erişimdeki eşitsizlikler, Türkiye’de çocuk yoksulluğunu daha da derinleştiriyor. Örneğin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın verileri, kırsal bölgelerde okullaşma oranlarının hala düşük olduğunu ve bu durumun yoksulluğun kuşaklar arası aktarımına zemin hazırladığını gösteriyor. Benzer şekilde, yetersiz beslenme ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkiliyor.

Türkiye’nin sosyal yardım mekanizmaları, kısa vadeli çözümlerle sınırlı kalıyor. Örneğin, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülen çeşitli yardım programları, yoksulluk içinde yaşayan ailelere destek sağlasa da bu yardımlar genellikle kalıcı bir çözüm üretemiyor. Sosyal devletin güçlü bir güvenlik ağı oluşturmadığı durumlarda, çocuk yoksulluğu bir döngü haline geliyor ve nesilden nesile aktarılıyor.

Küresel Perspektif: Ortak Bir Sorun

Dünya genelinde çocuk yoksulluğu, gelir eşitsizliği, eğitim eksikliği ve sağlık hizmetlerine erişim sorunlarıyla birleşerek daha karmaşık bir hal alıyor. Dünya Bankası’nın verilerine göre, dünya genelinde 356 milyon çocuk, aşırı yoksulluk içinde yaşıyor. Bu, günde 2.15 dolardan daha az bir gelirle geçinmeye çalışan ailelerin çocuklarını kapsıyor.

Küresel çapta çocuk yoksulluğunu azaltmak için Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamında belirlediği hedefler, ülkeler arası iş birliğini teşvik etmeyi amaçlıyor. Ancak kaynak dağılımındaki adaletsizlikler ve siyasi önceliklerin farklılaşması, bu hedeflere ulaşmayı zorlaştırıyor.