Büyük Menderes ırmağı suyunda ki Kadminyum’un ölümcül etkileri…

Süleyman Demirel Üniversitesi ve Adnan Menderes Üniversitesinde Akademisyenlerin 2006 ve 2008 yıllarında yaptıkları analizlerde Büyük Menderes Irmağı suyunda yüksek oranda Kadmiyum ağır metalinin bulunduğunu tespit edip kamuoyuyla paylaşmışlardı.

Normal şartlarda bile alabildiğimiz çeşitli mineraller gibi, Kadmiyum da alınabiliniyor. Akarsularda da bulunma oranı 0.8 ile 1.25 mg/kg kuru ağırlıktadır. Ancak Büyük menderes suyunda 21.47 mg/kg kuru ağırlıkta tespit edilmiştir. Bu çok yüksek bir oran ve normal değerlerin çok çok üstündedir. Bu ise tehlikenin boyutunu göstermektedir. Bu ve benzeri ağır metaller gerek buharlaşma yoluyla havaya karışarak, gerekse bu suyla sulanan sebze ve meyvelere sirayet ederek soframıza kadar gelmesi sonucu, uzun vadede vücudumuzda birikerek kanser ve benzeri öldürücü hastalıklara neden olabiliyor.

Kadmiyum elementi ekosistemde en tehlikeli ağır metal kirleticilerinden biri olup canlı organizmalar için toksiktir. Fosforlu gübre ve arıtma çamurlarının uzun süreli kullanılması nedeniyle, tarım toprakları az veya orta düzeyde kadmiyum birikimine maruz kalmaktadır. Kadmiyum toprak-bitki sistemindeki yüksek mobilitesi nedeniyle kolaylıkla besin zincirine dâhil olabilmekte böylece bitki, hayvan ve insan sağlığı açısından tehlikeli olabilmektedir.  Bunun yanı sıra günümüz koşullarında örtü altında yoğun gübre kullanımıyla yetiştirilen ürünlerin kullanıldığı modern toplumlardaki insanların kadmiyum toksisitesinden kaçınmaları imkânsız gibi görünmektedir. Kadmiyum ve bileşenleri böbrekler ve karaciğerde birikerek yüksek tansiyon, akciğer kanseri, kemik erimesi ve kansızlık gibi önemli rahatsızlıklara neden olabilmektedir.

Ayrıca Kadmiyum ağır metali; karaciğerde, mantarda, kabuklu deniz ürünlerinde, midyede, kakao tozunda ve deniz yosunlarında bulunur. İnsan vücudunun buna çok fazla bir ihtiyacı yoktur. Vücutta fazla birikmesi çeşitli hastalıklara neden olabiliyor. En önemlisi de kanser olgusudur.

Bunun yanında çeşitli tarım haşerelerine karşı kullanılan DDT’nin uzun yıllar önce yasaklanmasına rağmen hala kaçak olarak kullanılması ve öncesinde yoğun bir şekilde kullanılmış olmasından dolayı, Ziraat Mühendislerinin verdiği bilgiye göre toprağın hala 30-40 santimetre derinliklerinde kalıntılarının olduğu belirtiliyor. Kalıntılara 60 yıla kadar sürebilmektedir. Ayrıca yer altı sularına da ulaştığı biliniyor. İşte Kadmiyum ve DDT’nin içerdiği kimyasalların doğada bozularak daha tehlikeli olduğu söylenen DDE’ye dönüşmesi de kanser ve benzeri ölümcül hastalıklara neden oluyor.  Kadmiyum ile DDE’nin vucutta belli bir orana yükselmesi çok rahatça öldürücü olabiliyor.

Doğanın ve çevrenin bu tür ağır metal ve zehirlerden arındırılması hayati önemdedir. Kadmiyum daha çok pillerden, seramik fabrikalarının çamurlarında, Çimento Fabrikalarının atıklarında yoğun olmak üzere ve kaplama işlemleri yoluyla doğada yoğunlaşıyor. Ayrıca bu ağır metal toprak yüzeylerinde çokça bulunuyor. Atıklarla oran daha da artıyor. Menderesteki yüksek düzeyde bulunması yaşamımızı yakından etkiliyor. Kanseri ileri boyutta tetiklemektedir. Ve Menderesin temizlenmesi için devlete büyük görev düşmektedir. Yetkililerin buna bir çözüm bulması gerekiyor.