Farkında mısınız?
Her yeni yıla yepyeni üst kimliklerle giriyoruz:
Zaten bir süreden beri ‘izleyici’ ve ‘kullanıcı’ydık.
Şimdi bir de buna
‘tüketici olmak’ eklendi.
Hepimiz, nefsine hakim olamayan, hırsla parlayan gözlerle,
nur topu gibi birer tüketici olarak değişen yeni dünyaya gözlerimizi açtık.
Sorularımız ve cevaplarımız değişti.
Önceden:
‘Sofrada hangi ekmeği yiyorsunuz?,
ya da “senin oğlan da üç ayda bir ayakkabı eskiyor mu?”
vb. Sorular sorardık sohbetlerimizde.
Şimdi;
“En çok neyi tüketiyorsun?” Diye sorar olduk.
Meğer dünden hazırmışız tüketici olmaya!
Artık yemiyoruz, içmiyoruz, eskitmiyoruz…
Tüketiyoruz!
“Biz sofrada hep esmer ekmek tüketiyoruz…”
“Ben günde iki litre su tüketiyorum…”
“Bizim oğlan top peşinde koşmaktan, ayda bir ayakkabı tüketiyor…”
Modern denen dünya, tüketim konusunda ne toplum ayırd ediyor, ne de ülke.
En çok neyi tüketmemiz gerektiğini de söylüyor.
Yani bunun için ayrı çaba harcamamıza da gerek yok.
Neyi tüketirsek prestij kazanacağımızı söylüyor,
biz de onu tüketiyoruz!
Ayrıca,
Tüketirken nelere dikkat etmeliyiz?
Ürünün içeriği ve son kullanma tarihi gibi konularda gittikçe daha fazla bilinçlendik.
Tüketici haklarımızı öğrenip, kullanmaya başladık bile.
Elbette bu durum iyi ama…
Bu arada;
İnsan hakları,
Çocuk hakları,
Kadın hakları,
Hasta hakları vb.
Bir çok haklarımız olduğunu ya bilmiyor,
ya da önemsemiyoruz.
Zira bu konularda pek de fazla düşünüp sorguladığımızı kimse iddia edemez.
Donanım olmasa da olur:
ama kıyafetimiz olmazsa olmaz!…
Ay sonunu getirecek kadar paramız olmasa da olur,
Ama akıllı telefon şart!
Maddi ürünlere ve hizmetlere bir çok anlamlar atfedip,
bir gruba, bir kültüre ait olmak gibi amaçlar için,
popüler, estetikleşmiş ürünleri satın alıp duruyoruz!
Bir kısmımız;
İhtiyacından fazlasını yiyip, içip,
ihtiyacından fazlasına sahip olmak için zamanını,
dününü, gününü, yarınını harcayıp tüketirken,
Bir kısmımız;
Çalışıp kazandığı paradan fazlasını tüketiyor.
Aradaki açığı da bankaya,
eşe dosta borçlanarak telafi etmeye çalışıyor.
Öylesine ‘İyi birer tüketici’ olduk ki,
doğal kaynakları da hesapsızca tüketip duruyoruz!
Çocuklarımızın içecekleri suyu,
soluyacakları havayı, üstüne basacakları toprağı…
Geleceği de tüketiyoruz!
Dünyada bir çok ülkede ( Türkiye’deki bir çok firma da dahil)
her yıl Kasım ayının dördüncü perşembesinden sonraki gün,
büyük bir izdiham ve çılgınlık yaşanıyor.
O gün ‘Black Friday’ yani Kara Cuma olarak adlandırılıyor.
Kara Cuma gününde,
öncelikle ‘Kullanıcı’ yanımızı besleyen teknolojik ürünler olmak üzere,
bir çok ürün indirime giriyor.
İnsanların büyük kısmı, ihtiyacından fazlasını almak için uzun kuyruklar oluşturuyorlar.
Bu yıl 23 Kasım’da.
Tam da,
‘Dünyada hiç değilse bir tek gün tüketim olmasa nasıl olur acaba?’
Diye düşünürken,
öğrendim ki, sosyal aktivistler tarafından başlatılmış, öyle bir gün var.
Adı da;
‘Buy Nothing Day’ yani Hiç Bir Şey Satın Almama Günü.
Tüketiciliği ve tüketim kültürünü protesto amacıyla oluşturulmuş baş kaldırı, meydan okuma günü.
Tarih olarak da izdihamlara neden olan Black Friday( Kara Cuma) günü seçilmiş.
Her fırsatta söylerim, özel günleri pek sevmem.
Ama o günü sevdim:
Hiç Bir Şey Satın Almama Günü! Aslında ayda bir kutlanmalı…
Ah! Bir De Aynaya Bakma Günü lazım!
Kendini Görme Günü…
Ben’nilikle, Bencil’liği Ayrıştırma Günü…
Çünkü,
eğer böyle giderse
Tükete tükete
tükeneceğiz…
Latest posts by Meltem B. NALBANT (see all)
- 8 Mart da Erkeklerin Günü Olsun! - 7 Mart 2019
- İnce Memed’in Ardından - 28 Şubat 2019
- Kimin Varlığıyla Çoğaldınız? - 13 Şubat 2019