Üretimden kazanamayan çiftçi tarım dışına itiliyor, tarlalar icra yoluyla el değiştiriyor
Türkiye’de tarımsal üretimin bel kemiğini oluşturan çiftçiler, artan borç yükü ve üretim maliyetleri karşısında her geçen gün daha fazla sıkışıyor. Ürettiğinden gelir elde edemeyen çiftçiler, çareyi kredi almakta bulurken, ödenemeyen borçlar tarlaların icra yoluyla satışına neden oluyor. 2025’in ilk üç ayında binlerce tarla borçlara karşılık satışa çıkarıldı. Bu tablo, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyo-politik bir krize işaret ediyor: Türkiye, kendi üreticisini toprağından kopararak tarım dışı bir geleceğe sürükleniyor.
Borç Dağı Derinleşiyor: Tarım Sektörü Alarm Veriyor
Çiftçilerin bankalara olan borçları 2024 yılı sonunda 868 milyar liraydı. Bu borç, yalnızca iki ayda 67 milyar lira artarak 2025 Şubat ayında 935 milyar 936 milyon liraya ulaştı. Daha da çarpıcısı, zamanında ödenemediği için takibe alınan borçlardaki artış. CHP Niğde Milletvekili ve TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer’in verdiği bilgiye göre; Aralık 2024’te 3,6 milyar lira olan takipteki borç, Şubat 2025’te 4,96 milyar liraya çıktı. Bu, sadece iki ayda yüzde 37’lik bir artış anlamına geliyor.
Gürer’e göre, borcunu çeviremeyen çiftçiler için tek çıkış yolu tarlalarını kaybetmek oluyor. Mart ayında yalnızca 24 gün içinde 1959 tarla satışa çıkarılırken, ayın kalan günlerinde 978 tarlanın daha ihale edileceği duyuruldu. En fazla tarlanın satışa çıktığı il Kayseri oldu. Onu Balıkesir, Eskişehir, Kırklareli, Afyon, Ankara ve Bursa izledi.
Tarımda Sona Doğru: Borç, İcra, Göç ve İflas
Bu rakamlar yalnızca borç ve satış kalemleriyle sınırlı değil; Türkiye’de tarımın yapısal çöküşünü de gözler önüne seriyor. Borç yükü altında ezilen üretici, artık üretimden para kazanamıyor. Gübre, mazot, ilaç gibi temel girdiler döviz kuruna endeksli olduğundan üretici, ürününü satmadan önce borçlanıyor; sattığında ise maliyetini dahi karşılayamıyor. Bu kısır döngü, küçük üreticiyi tarımdan koparıyor.
Tarlasını kaybeden çiftçi ya büyük kentlere göç etmek zorunda kalıyor ya da tarım dışı işlerde asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Genç kuşakların tarıma ilgisi yok denecek kadar az; çünkü tarım artık yalnızca geçindirmeyen değil, aynı zamanda borçlandıran bir meslek haline geldi.
Bu gelişmelerle birlikte Türkiye tarımsal üretimde kendi kendine yetebilme kapasitesini her geçen yıl biraz daha kaybediyor. TÜİK verilerine göre Türkiye, 2002’de dünyada kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biri olarak anılırken, bugün birçok temel tarım ürününde ithalata bağımlı hale geldi. Buğdaydan ayçiçeğine, mercimekten mısıra kadar ithalat kalemleri giderek artıyor. Bu da üretici kadar tüketiciyi de vuruyor: Tarımdaki krizin bir ucu sofralara fahiş gıda fiyatları olarak yansıyor.
Politik Sorumluluk: Çözüm Yasal Düzenlemede mi?
Ömer Fethi Gürer, çiftçilerin içinde bulunduğu bu çıkmazı aşmak için bir yasa teklifi sundu. Gürer’in önerisine göre, çiftçilerin borçlarının ilk taksit ödemeleri 2027 yılına ertelenmeli ve borç faizleri silinmeli. Ancak bu öneri henüz Meclis gündemine alınmadı. Gürer, yaptığı açıklamada şu çağrıyı yaptı:
“Her geçen gün daha fazla tarla icra yoluyla el değiştiriyor. Bu durum yalnızca çiftçilerin değil, Türkiye’nin tarımsal geleceğinin iflası anlamına geliyor. Borçları ertelenmez, faizleri silinmezse köylü toprağını terk edecek, ülke de dışa bağımlılığı daha da artıracaktır.”
Tarımda Duraksamanın Anatomisi
Türkiye tarımındaki yapısal duraklamanın temel nedenleri birkaç başlık altında toplanabilir. Öncelikle, tarımsal üretimde kullanılan gübre, mazot ve tohum gibi girdilerin büyük ölçüde dövize endeksli olması, çiftçiyi daha üretime başlamadan borçlandırıyor. Ürününü sattığında ise elde ettiği gelir, artan maliyetleri karşılamaya yetmiyor.
Bu durum çiftçiyi krediye yönlendiriyor. Ancak bankalardan alınan kısa vadeli ve yüksek faizli krediler, üretimi sürdürülebilir olmaktan çıkararak borç sarmalını derinleştiriyor. Ödenemeyen borçlar nedeniyle çiftçiler, en değerli varlıkları olan tarlalarını kaybediyor. Tarım arazileri, ipotekli satışlar ve icra yoluyla ya bankaların ya da aracılık yapan şirketlerin eline geçiyor. Tüm bu gelişmeler, kırsalda yaşayan genç nüfusu da tarımdan uzaklaştırıyor.
Gelecek kaygısı, düşük kazanç ve sosyal güvencesizlik, tarımı yaşlanan nüfusun omzuna bırakıyor. Tarımsal üretimin geleceği ise gençlerin sektörden uzaklaşmasıyla daha da belirsiz hale geliyor. Öte yandan, hükümetin iç piyasadaki fiyat artışlarını kontrol altına almak amacıyla başvurduğu ithalat politikaları, yerli üreticiyi rekabetten koparıyor. İthal ürünler piyasayı doldururken, çiftçinin emeği karşılıksız kalıyor. Bu ithalata dayalı yaklaşım yalnızca üreticiyi değil, ülke ekonomisini de zora sokuyor; tarım dış ticaret açığını büyüterek dışa bağımlılığı artırıyor.
Tarımda Çöküş Sessiz Bir Toplumsal Yıkımdır
Türkiye’de tarımın geldiği bu duraklama hali yalnızca ekonomik bir veri değil, aynı zamanda bir yaşam biçiminin, bir kültürün, bir toplumsal sınıfın tasfiyesi anlamına geliyor. Küçük çiftçinin sessiz çığlığı, yalnızca tarlalarda değil, icra dosyalarında, mahkeme salonlarında, göç istatistiklerinde yankılanıyor.
Tarımın yeniden yapılandırılması ve çiftçinin yaşatılması artık bir tercihten öte, zorunluluk halini almıştır. Aksi halde Türkiye, bir zamanlar kendi topraklarında yetiştirdiği ürünler için yabancı üreticiye muhtaç hale gelmeye devam edecek. Bu ise yalnızca bir ekonomik kırılma değil, aynı zamanda gıda egemenliğinin ve ulusal güvenliğin kaybı anlamına gelecektir.
- Ankara’da Gençliğin Onur Çığlığı: “Baskıya, İşkenceye, Geleceksizleştirmeye Boyun Eğmeyeceğiz” - 26 Nisan 2025
- İstanbul’un İradesine Bir Darbe Daha: DEM Parti’den Yargının Araçsallaştırılmasına Sert Tepki - 26 Nisan 2025
- Gözaltı Operasyonlarına Tepki: Buğra Gökçe’nin İftira Endüstrisi Eleştirisi - 26 Nisan 2025