Bir Şoför, Bir Bayram ve Bir Rejim Fotoğrafı: CHP Otobüs Şoförüne Ev Hapsi

23 Nisan 2025. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Cumhuriyet’in doğduğu, halk iradesinin sembolleştiği bir gün. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulduğu tarihi yapının önüne gitmek üzere yola çıkan CHP otobüsünün şoförü Gökhan Gülyurt, günün sonunda kendini adliyede buldu. Ardından gelen karar ise artık sıradanlaşmış bir keyfiyetin yeni bir tezahürüydü: Ev hapsi.

Bayramda emekçiye ceza: “Suçu 1. Meclis’e gitmekti”

CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut, kararı kamuoyuna şöyle duyurdu:

“Suçu, 23 Nisan’da milletvekillerimizi 1. Meclis’e götürmesi.”

Görünen oydu ki, devletin bir kısmı bu anlamlı günün coşkusunu kutlarken, diğer kısmı aynı günü muhalefete yönelik cezalandırma fırsatına çevirmişti.

Bulut’un ifadeleri, sadece bir milletvekilinin değil, toplumun büyük bir kısmının içinden geçen sözlerdi:

“Biraz insaf, biraz akıl, biraz vicdan. Çekin ellerinizi emekçilerden!”

Ancak işin resmi cephesi bu kadar yalın değil. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, açıklamasında “parti otobüsünü sürdüğü için ceza verildiği” iddialarını yalanladı. Gerekçeyi “görevli memura mukavemet” olarak tanımladı. Tunç’a göre sürücü Gökhan Gülyurt, “dur” ihtarına uymayıp aracı “polisin üzerine sürdüğü” için zincirleme şekilde memura mukavemet suçuyla ev hapsi cezası aldı.

Bu nasıl ‘mukavemet’? Siyasallaşan adaletin gölgesinde

Olayın tanıkları ve CHP heyeti ise farklı bir tablo çiziyor. Gökhan Gülyurt’un, aracın fren mesafesi nedeniyle geç durduğunu, polisle görüştükten sonra eskort eşliğinde yola devam ettiğini belirtiyor. Yani ortada ne bir kaza, ne bir yaralanma, ne de fiziksel bir saldırı var.

Bu durumda kamuoyunun sorması gereken soru net:

“Zincirleme memura mukavemet” suçu, neye dayanıyor?

Ortada fiziksel bir engelleme ya da şiddet unsuru yokken bu karar nasıl verildi? Ve daha önemlisi, bu karar hangi zihniyetin ürünü?

CHP’nin açıklamasında yer verilen şu ifade, meselenin özünü özetliyor:

“Biri görevini yaptığı için cezalandırılıyor, diğeri silahla saldırdığı halde kollanıyorsa, ortada adalet değil, açık bir çifte standart vardır.”

Hukukun maskesi düşüyor: Sıradanlaşan ceza, olağanlaşan baskı

Bir partinin otobüs şoförüne uygulanan ev hapsi kararı, hukuk sisteminde yaşanan çöküşün yalnızca bir göstergesi. Bu, sadece bir kişinin değil; Türkiye’de emekçilerin, muhaliflerin ve sıradan yurttaşların hukuk karşısında ne kadar savunmasız bırakıldığının resmidir.

Her 23 Nisan’da çocuklara demokrasiyi, özgürlükleri ve halk iradesini anlatan devlet; 2025 yılında bu iradeyi taşıyan bir otobüsün şoförünü cezalandırdı. Çünkü sembollerle kavgası olan bir rejimde, o sembollere giden yol dahi tehlikeli sayılıyor.

Siyasi iklimin barometresi: Şoföre ceza, saldırgana dokunulmazlık

Kararın en çarpıcı tarafı ise bir başka karşılaştırmada yatıyor. Geçtiğimiz haftalarda Konya’da CHP’lilere kurşun sıkan saldırgan serbest bırakılmıştı. Olayın failine yönelik caydırıcı hiçbir işlem yapılmazken, 23 Nisan’da bir otobüsü sürdüğü için bir emekçinin ev hapsine çarptırılması, yargının artık sadece bir hukuk kurumu değil, bir siyasi araç haline geldiğini gösteriyor.

Yurttaşlar soruyor: “Bir şoför evinden çıkamazken, elinde silahla siyasetçiye saldıran neden serbest?”

Bu soru, sadece bir vicdan meselesi değil, aynı zamanda bir demokrasi imtihanıdır. Cevabı ise şimdilik, iktidarın yargı üzerindeki gölgesinde kaybolmuş durumda.