Bir kadını çöpe atmak


Bundan üç gün önce Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Başverimli beldesi yakınlarındaki şehir çöplüğünde geri dönüşüm malzemesi toplayanlar, yüzü yakılmış bir kadın cesedi buldular.

Yapılan incelemeler sonucunda vücudunda altı bıçak darbesi tespit edilen cesedin, Sakine Kültür’e ait olduğu anlaşıldı.

Van doğumlu olan 40 yaşındaki Sakine Kültür, ikisi engelli beş çocuk annesi idi.

Peki Sakine Kültür’ü altı yerinden bıçakladıktan sonra üste bir de yakarak bir çöplüğe atan canî kimdi?

Şırnak İl Özel İdaresi’nde saha personeli olarak çalışan ve aynı zamanda da Özel Harekât Ocakları Şırnak İl Başkanı olan İbrahim Barkın.

“Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre işkenceyle katledilen Sakine Kültür’ün, fail İbrahim Barkın tarafından 4 yıl boyunca sistematik bir şekilde cinsel tacize maruz bırakıldığı öğrenildi. Barkın’ın, sürekli tehdit ettiği Kültür’e, birçok kez işkence uyguladığı belirtildi.”

Peki “Özel Harekât Ocağı” nedir?

İsminin çağrıştırdığı resmiyetle hiçbir ilgisi bulunmayan bir sözde “sivil toplum örgütü.”

Bilindiği gibi “özel harekât” sıfatı, Türk Silahlı Kuvvetleri ile İç İşleri Bakanlığı’na bağlı polis ve jandarma teşkilatları bünyesinde kurulmuş olan “Özel Harekât Başkanlığı”, “Polis Özel Harekât (PÖH)”, “Jandarma Özel Harekât (JÖH)” gibi özel silahlı ekiplere aittir.

Yani, senelerdir Kürt illerinde korku ve baskı unsuru olarak kullanılan resmî yapılanmalara…

“Sivil toplum” ise demokratik ülkelerde yasama, yürütme, yargı erkleri ve medyadan sonra “beşinci güç” olarak tanımlanır; “sivil toplum örgütlerinin” varlık sebebi de “toplumun hayrına” faaliyetler yürütmektir.

Peki, onun da bir sivil toplum örgütü olduğu iddia edilen Özel Harekât Ocağı’nın ülkeye faydası nedir?

Söyleyeyim: Aynı ismi kullanan resmî militer yapılanmaların yarattığı korku ve endişeye bir de ırkçı faşist sivillerden oluşan birtakım karanlık pramiliter güçlerin yaratacağı korku ve endişeyi ekleyerek, Kürt halkı üzerinde ekstra bir baskı unsuru oluşturmak.

Ne ulvî bir vazife değil mi?

Nitekim bu karanlık amaç, Sakine Kültür üzerinde son derece etkili bir sonuç vermiş; Kültür, malum sözde sivil toplum kuruluşunun Şırnak il başkanı tarafından, tam dört yıl boyunca tehdit ile cinsel istismara maruz bırakılarak işkenceye uğramış; sonunda da vahşice katledilerek bir çöplüğe atılmıştır.

Kriminoloji dediğimiz suç biliminin davranış analizi verilerine göre, bir katilin katlettiği kişiyi bıraktığı pozisyon ile yer, direkt kurbanına yüklediği anlamın simgesidir ve çöplük, direkt “aşağılamayı” simgelemektedir. Bir cesedi dağ başına gömmek, bir nehrin karanlık sularına bırakmak vs gibi sayısız seçenek varken çöplüğe atmak, onun mecazen “çöp olarak görüldüğünün” göstergesidir.

Sadece, katilin kurbanına çöp olarak baktığının göstergesi olsa yine iyi; onu son derece kolay bulunabileceği uluorta bir yere atma fütursuzluğu, aynı zamanda yargıdan hiçbir şekilde korkmadığının; işlediği suçtan kimliği, ilişkileri ve pozisyonu sayesinde kolayca yırtacağına dair yüksek bir güven taşıdığının da yansımasıdır.

Bu genel bilgileri olayımıza adapte ettiğimizde göreceğimiz tablo ise ne yazık ki bazılarımıza hiç yabancı değil.

Ablukalar esnasında, yukarıda isimleri geçen resmî kuruluşların sosyal medya sayfalarında gördüğüm bir sözde karikatürü hiç unutmuyorum. Karikatürde, devasa boyutlarda çizilmiş bir faraş ile süpürge vardı ve o aletlere oranla neredeyse birer karafatma böceği ebadında resmedilmiş olan yerel kıyafetli kadın, erkek, yaşlı, çocuk Kürt insanları, üniformalı bir eleman tarafından süpürülerek dolduruldukları faraş ile çöpe atılıyorlardı.

Tıpkı Sakine Kültür gibi…

O insanlık dışı şeyin altındaki binlerce beğeniyi ve vahşi yorumu hatırladığımda, bugün bile gözlerimin dolmasına engel olamam.

Tıpkı şu anda aynı o karikatürdeki insanlar gibi bir böcek, iğrenç bir çöp gibi görülerek şehir çöplüğüne atılan Kürt kadını Sakine Kültür’e reva görülenleri yazarken yanaklarımdan süzülen yaşlara engel olamadığım gibi…

Elbette ki ülkemizde kadına karşı şiddet, taciz, tecavüz ve cinayet olayları her bölgede yoğun olarak yaşanmaktadır; fakat inkâr edilemez bir gerçek vardır ki Kürt bölgelerinde Sakine Kültür’ün failinin pozisyonundaki kişiler tarafından Kürt kadınlarına karşı sıklıkla gerçekleştirilen bu tarz insanlık suçlarının arkasında yatan saik, tamamen bu korkunç zihniyettir.

O kadınlara birer böcek, birer çöp parçası gibi bakılması ve onlara karşı işlenecek suçların cezasız kalacağına güvenilmesi…

Tıpkı “İpek Er-Musa Orhan” davasında olduğu gibi… Hatırlanacağı üzere Batman’da yaşayan 18 yaşındaki İpek Er, uzman çavuş Musa Orhan’ın kendisine evlenme vaadi ile cinsel istismarda bulunması sonucunda intihar etmiş; Orhan ise 10 yıl hapis cezası almasına rağmen, adlî kontrol kararı ile serbest bırakılmıştı.

Benzeri sayısız olayın tümünde olduğu ve dört sene boyunca türlü işkencelerle istismar ettiği beş çocuk annesi kadını sonunda altı yerinden bıçaklayarak yakıp çöpe attıktan sonra suçunu büyük bir rahatlıkla itiraf eden İbrahim Barkın olayında da olacağı gibi…

Mevzu tamamen, yukarıda anlattığım “çöpe atılmaya lâyık böcek insanlar ve faraş-kürek” mevzusudur.

Bu ülkede Kürt halkına “böcek”, onları katledenlere ise “faraş ile kürek” şeklindeki temizlik araçları olarak bakılmaya devam edildiği sürece, bu tarz kadın istismarları ve cinayetleri asla bitmeyecek; bu insanlık suçları sonucunda gerçekleştirilen her hukuk cinayeti ile de bu kirli toplum biraz daha çürüyecek!

Bu kadar net!

Birileri “herkes için adalet mi” dedi? Güldürmeyin beni…

Bu karanlık coğrafyada üç gün önce beş çocuk annesi 40 yaşında bir kadın, Özel Harekât Ocağı denilen ve SADAT ile bağlantılı olduğu tesbit edilen sivil toplum örgütü kisvesindeki paramiliter yapılanmanın başkanı tarafından, pozisyonunun yarattığı güç ve korku sayesinde yıllarca böcek gibi ezildikten sonra hunharca katledilerek çöpe atıldı!

Hani nerede yurdumun nadide kadın örgütleri, nerede?..

Şırnak’ın Silopi ilçesindeki Taybet Ana Dayanışma Merkezi’nin dışında kimseden tıs yok. Ki o Taybet Ana da yine ablukalar esnasında, cenazesinin yattığı sokaktan almasına bir hafta boyunca izin verilmeyerek çöp muamelesi yapılan bir başka Kürt kadınıydı.

Bundan iki yıl önce birtakım yazar kadınların önlerine gelen erkeği tacizle suçladıkları çakma “me too” furyasında “yargısız ifşa” ile yeri yerinden oynatıp, bazı başı sonu belli olmayan özel mesajlarını basına servis ettikleri islamî kesimden Ankaralı bir yazarın intihar etmesine yol açan çoğu feminist kadın derneklerinin hepsi sağıra yatmış durumda… O cengâverlerin cephesinde yaprak kıpırdamıyor.

Onlar da haklı aslında… “Böcek-çöp-faraş-kürek” denkleminin dokunulmazlığı var bu tekinsiz topraklarda…

Sakine Kültür’ün dili “me too” demeye dönemezdi; dönse de korkusundan diyemezdi; dese de kimse onu dinlemezdi. Dolayısıyla da içine doğduğu coğrafyanın ilahî değil mahşerî güçler tarafından yazılmış olan kara yazgısından kurtaramadığı çilekeş hayatı, halkından nefret edenlerin kendisine en lâyık yer olarak gördükleri bir çöplükte sona erdi.

Ağlamak, yüreğimize çöreklenmiş bir engereğin ağusudur artık sadece…

Rabia MİNE