Gazeteci Furkan Karabay, YouTube’da yayınladığı bir video ve sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek gözaltına alındıktan sonra, “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamalarıyla sevk edildiği İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliği tarafından tutuklandı. Bu, Karabay’ın son üç ay içerisinde üçüncü kez tutuklanması oldu.
Karabay, hâkimlikte yaptığı kısa ama sert açıklamada, Türkiye’deki yargı sisteminin siyasal iktidarın çıkarlarına göre şekillendiğini vurgulayarak şu sözlerle savunma yapmayı reddetti:
“Adliyeye üçüncü gelişim ve iki kere tutuklanarak çıktım. Benim buradaki amacım bu adliyedeki yargı mensubu denilen cübbe giymiş çeteleşmiş insanlara karşı olmaktır. Savunma yapmayı kabul etmiyorum.”
Gazeteci Barış Pehlivan, Karabay’ın gözaltına alındığını ilk duyuran isim oldu. Pehlivan, sosyal medyadan yaptığı açıklamada suçlamaların içeriğini paylaşarak, “Gerekçe olarak YouTube için hazırladığı bir video ile sosyal medya paylaşımları gösteriliyor” ifadelerini kullandı.
Erdoğan Ailesi Hedef Aldı, Yargı Harekete Geçti
Karabay’a yönelik yargı kıskacının yeni olmadığı biliniyor. Geçtiğimiz aylarda, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çocukları Bilal Erdoğan, Ahmet Burak Erdoğan ve Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın doğrudan şikâyeti üzerine yargılandığı bir davada 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Gazetecinin özellikle yolsuzluk, adalet sistemi ve yüksek yargı üzerindeki siyasi tahakküm gibi konularda yürüttüğü eleştirel haberciliği, iktidar blokunun hedefinde olmasının temel gerekçesi olarak değerlendiriliyor.
Yargıdan Gazeteciliğe Kelepçe
Furkan Karabay’ın yaşadığı süreç, Türkiye’de giderek derinleşen basın özgürlüğü krizinin yeni bir halkasını oluşturuyor. Son yıllarda gazeteciler, haberin niteliği ya da doğruluğundan çok, kimin canını sıktığına göre yargılanıyor. Terörle mücadele yasaları ve “cumhurbaşkanına hakaret” gibi muğlak ve geniş yorumlara açık suçlamalar, ifade özgürlüğünün bastırılması için rutin araçlara dönüşmüş durumda.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) gibi kuruluşlar Türkiye’yi, gazetecilerin sistematik olarak yargılandığı, susturulduğu ve tutuklandığı ülkeler listesinde her yıl daha geriye düşen bir örnek olarak raporluyor. Karabay’ın tutuklanması da bu karanlık tablonun yalnızca bir örneği.
Yargı, İktidar ve Eleştiriden Arındırılmış Toplum
Furkan Karabay’ın mahkemede “savunma yapmıyorum” diyerek ifade ettiği siyasal duruş, bir gazetecinin hukuka değil, siyasal baskıya maruz kaldığını haykıran bir isyanı temsil ediyor. Bu isyan, yalnızca Karabay’ın değil, habere ulaşma hakkı gasp edilen milyonların sesi olarak da okunmalı. Üçüncü kez cezaevine gönderilen bir gazetecinin öfkesi, gazeteciliğin değil, otoriterleşen rejimin aynasıdır.
Bir ülkede gazeteci, yaptığı haber nedeniyle defalarca tutuklanıyorsa, orada artık yalnızca basın özgürlüğü değil, halkın gerçekleri öğrenme hakkı da kelepçelenmiş demektir. Karabay’ın susturulması, gerçeğin değil, korkunun egemenliğini genişletmek isteyen bir politik sistemin tercihidir.
Basının üzerindeki baskılar ve gazetecilerin hedef alınması, demokrasiyi savunan herkesin karşı çıkması gereken sistematik bir tehdittir. Furkan Karabay’ın tutuklanması, iktidarın rahatsız olduğu hakikatin peşinden giden tüm gazetecilere verilmiş bir gözdağıdır.
Ama aynı zamanda şunu da unutmamak gerekir:
Bir ülkenin gerçek gazetecileri susturuldukça, o ülkenin sessizliği daha çok şey anlatır.