Emperyalist ve küresel bir güç olan Fransa’da neoliberal haydutluğa karşı [1] temel insani taleplerle sokağa çıkarak masumane bir hareket ile başlayan eylemler, polisin şiddet kullanması sonucunda kontrol edilemez hale gelerek siyasi iktidarı sarsan bir harekete dönüştü.
Neoliberalizm, dünya çapında emek düşmanı politikalar üreten, büyük kitleleri yoksulluğa mahkum eden, hayat pahalılığının ve ekonomik krizlerin temel nedeni, mutlu bir azınlık olan uluslararası finans kapitalistlerinin doymak bilmez işkembeleri uğruna çevre ülke yöneticilerinin işbirliği ile halkları baskı altında tutan kapitalist sistemin en insanlık dışı uygulamasıdır. Bugün ülkemizde neoliberalizmin sebep olduğu ekonomik krizin faturasının yoksul halktan çıkarılmasına kitlelerin ses çıkaramamasının en büyük nedeni otokrasiye dayanan tek adam rejiminin polis devletine dönüşmesidir. Burjuva demokratik devriminin tamamlanmadığı ve küresel ekonomide çevre ülke konumundaki ülkemizde askeri darbeler dönemi bitmiş, yerine sivil sisteme dayalı oligarşi düzeni hakim kılınmıştır. Bunun baş mimarı uluslararası finans kapitalizminin inşa ettiği küresel ekonomi, merkez ve çevre ülke sistemidir.
Neoliberal haydutluğa karşı bu hareket Fransa ile sınırlı kalmamış, geçtiğimiz haftalarda Bulgaristan’da akaryakıt zamlarına karşı binlerce kişi sokaklara çıkmıştı. Fransa ile başlayan kitlesel gösteriler, eş zamanlı olarak Belçika’ya, Almanya ve Hollanda’ya sıçradı.
Bilindiği gibi Fransa, Cumhuriyetçi monarşi rejimine dayanan yarı başkanlık sistemi ile yönetilen bir ülke konumunda ve burjuva demokrasisini içine sindirmiş yapısal ekonominin hakim olduğu bir ülke. Ancak neoliberalizm gereği, ister istemez vergi yükünü hep çalışanların, yani emekçilerin sırtına bindiren bir sistem, Türkiye’de olduğu gibi, egemen sınıfların kriz yükünü tüketim mallarına ve hizmete yapılan zamlarla yönetmeye kalkışan neoliberal bir ekonomi. Üst sınıflar dediğimiz burjuva kesimine yüklenen vergi yükü azalırken, alt sınıf dediğimiz emekçi sınıfı ve halk yığınlarına yeni vergiler yüklenmeye başladı. Buna ek olarak geçtiğimiz aylarda “çevre koruma politikası” gereği akaryakıt maddeleri içinde motorinden alınan vergiyi arttırma kararına karşı kendiliğinden oluşan halk tepkisi, toplumsal öfkeye dönüşmesine neden olmuştur.
Bilindiği gibi Fransa, Avrupa’nın en pahalı petrolünü tüketiyor. Yıl boyunca peş peşe fiyat artışları yetmiyormuş gibi yeni vergi planı başta kamyon şoförleri olmak üzere halk yığınlarını harekete geçirdi. Planlanan zam artışı, dizel için 6,5 sent, benzin için 2,9 sent ek vergi bindirilecekti. Verginin oranı % 60 civarındı. Dünya piyasasında petrol fiyatlarındaki düşüşe rağmen Ocak 2018’den bu yana dizele 7,60 sent, benzine de 3,90 sent zam görmüştü. Dizelin bugünkü fiyatı 1,54 Euro, benzinin bugünkü fiyatı da 1,66 Euro’dur. Macron’un hedefi vergiden 7,8 milyar Euro ek gelir sağlamaktı. Ancak kitlesel hareket ile bu vergilerin 6 ay ertelendiği duyuruldu.
Bu eylem sınıfsal mücadeleye dayalı olmamakla birlikte başta alt sınıflar dediğimiz az ve orta gelirlilerin katılımı ile Kasım ayı sonlarına doğru sayıları 300 bini bulan kitlesel harekete dönüşmüştür. Eylem, sınıfsal amaca yönelik olmamakla birlikte biriken bu öfke giderek öğrenci kesimini, demiryolu işçilerini, çiftçileri, kamyon şoförlerini ve nakliye çalışanlarını kapsayacak şekilde genişledi. 8 Aralık 2018 tarihinde Paris’te 617; Ülke çapında 974 kişinin gözaltına alındığı, ayrıca 135 kişinin yaralandığı İçişleri Bakanı Christophe Castaner tarafından açıklanan gösterilerde 89 bin polis görev yaptı.
17 Kasım’da başlayan ve kesintisiz devam eden eylemler, Fransa’nın en büyük sendika konfederasyonu CGT (Genel İş Konfederasyonu) da 14 Aralık günü için “büyük eylem günü” çağrısında bulundu. Hafta içinde öğrenciler, köylüler, öğretmen sendikaları ile toplu taşıma çalışanları da kendi talepleri doğrultusunda mücadele çağrısında bulundular. Köylü sendikaları da eylem çağrısı yaptılar. 200 civarında lisede dersler boykot edildi, üniversitede hareketlenmeler başladı, geçtiğimiz pazar akşamından itibaren kamyon şoförleri grev çağrısında bulundular.
Eylemcilerin talepleri üç ana başlıkta incelenebilir. İlki vergi yükünün eşitsiz dağılımı, yani çok kazanandan az, az kazanandan çok vergi alınması. Bununla birlikte taşra kentlerinde ve kırsal bölgelerde kamu hizmetlerine ulaşım eşitsizliğine karşı oluşan tepki ile ekonomik, kültürel gelişimden nasibini alamayan alt sınıfların endişelerinin öfkeye dönüşmesi; ikincisi milletvekillerinin seçmenlere gerektiğinde hesap vermeleri, halk oylaması uygulamasının yaygınlaştırılması; üçüncüsü de burjuva sınıfına, teknokrat kökenli yönetici kadrolara, elit sınıfına küreselleşmenin hep kazananlarına karşı biriken öfkenin [2] dışavurumu olarak açıklanabilir.
Sarı Yelekliler ne istiyordu?
Başlangıçta yüksek akaryakıt fiyatlarındaki vergi artışına bağlı odaklanan eylemler, daha sonra hayat pahalılığı, ücretlerin artırılması, dar gelirli ve orta sınıflar ile kırsal ve kentsel varoşlarda yaşayan halkın talepleri de eklenince hınç ve öfkenin hakim olduğu ve kitlesel bir eyleme dönüşen hareket, “mali oligarşinin adamı” olan başkan Emmanuel Macron ve hükümetine diz çöktürdü. 29 Kasım tarihinde hazırlanan liste 42 talep içeriyordu. Bu talepler arasında ön plana çıkanlar, brüt ücretin 1.498 Euro’dan 1.800 Euro’ya çıkartılması, 62 olan emeklilik yaşının 60’a indirilmesi, emeklilik maaşının en az 1.200 Euro olması, zorunlu ihtiyaç maddeleri arasında bulunan su, elektrik ve doğal gaz gibi temel tüketim ürünlerine uygulanan % 5,5 KDV’nin aşağılara çekilmesi, yaşam standartlarının iyileştirilmesi ile ilgili vergilerin kaldırılması gibi talepler bulunmaktadır.
Diğer taleplerin belli başlıları; maaşların enflasyona endekslenmesi, eşit işe eşit ücretin sağlanması, sözleşmeli işçilerin kadrolu çalışma hakkına kavuşturulması, 80 milyar Euro’luk vergi kaçakçılığının peşine düşülmesi, mültecilere ait güvenlik, temel gıda ve çocuklarına eğitim sağlanması, işsizler için yeni iş alanlarının açılması, engellilere yapılan mali yardımın arttırılması, kira fiyatlarının sınırlandırılması, gaz ve elektrik şirketlerinin kamulaştırılması, küçük yerleşim birimlerindeki kapatılan anaokulların ve ilkokulların açılması, ana okullardan başlayarak liseye varıncaya kadar tüm sınıf sayılarının 25 öğrenci ile sınırlandırılması, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin genel milletvekili seçimlerinden ayrılması ve siyasi otoriteden ayrılarak her 5 yılda yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin yeniden 7 yıla çıkartılması, çocuklara 10 yaşına kadar geçerli olmak üzere bakım ve destek sisteminin geri getirilmesi, vergilerde stopaj sistemine son verilmesi gibi konular içermektedir. [3}
Sonuç
Halkın % 70’inden fazlasının desteklediği ve Fransa’da halk hareketine dönüşen eylem sona erse ve Macron’un krizi atlatsa bile bir daha seçilemeyeceğine kesin bir gözle bakılıyor. Anketler bu yönde. Her ne kadar sağa ya da sola mal edilmeyen bu hareket, Fransa’da solun güçlenmesini beraberinde getirecektir. Bu hareket Fransa ile sınırlı kalmamış, Avrupa’nın çok büyük bir kesimine ve hatta batı demokrasilerinde genel bir öfke, mutsuzluk ve güvensizliğin yayılması kaçınılmaz olmuştur. Bugünkü hareketin içinde sağcıların ve solcuların ve hatta apolitik görüşlerin bulunması onun bir halk hareketi olmasını engellememektedir.
Hareketin çıkış noktası 2013 Gezi Parkı olaylarıyla kıyaslandığında hareketin oluşumunda benzerliğe rağmen oldukça farklı mecralarda seyrettiğini görüyoruz. Türkiye’deki Gezi protestolarına karşı devletin tepkisi ile Fransa’daki Sarı Yeleklilerin eylemine karşı polisin tepkisi benzerdir. Ancak Türkiye’deki eylem, daha çok kentli gençlerin varoluş talepleri ön plandaydı. Siyasal iktidarın yanlış uygulamalarına, çevre katliamına ve haksızlığa karşı kendiliğinden oluşan bir tepki olduğu halde Fransa’da doğrudan doğruya neoliberalizm haydutluğuna karşı ezilen halkın bir başkaldırısı olarak görüyoruz. Bu nedenle sonuç açısından her iki eylemi aynı kefeye koymak doğru değildir. Ancak tüm Avrupa’da hükümetlerinde olduğu gibi Türkiye’de de AKP siyasal iktidarının bu hareketten ürktüğü ve aradan 5 buçuk yıl geçmesine rağmen 2013 tarihli Gezi Parkı eylemlerinde adı geçen bazı kişilerin bugün bile tutuklanmasını gündeme getirdiği de yadsınamaz.
[1] İbrahim Varlı, Sarı Yelekliler’e nasıl bakmalı (Bir Gün gazetesi 04.12.2018)
[2] Ahmet İnsel, Sarı Yelekle İfade Edilen Hınç ve Öfke (Birikim Dergisi, 04.12.2018)
[3} İrfan Aktan, Sarı Yeleklilerinki Hor Görülmeye İsyan, Alican Tayla ile söyleşi, Realite haber, 01.12.2018
- Irkçılık - 31 Aralık 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (3) - 26 Kasım 2022
- Azgelişmişlik Üzerine (2) - 12 Kasım 2022