90’lı yılların sonuna doğru dünyada gelişen Beden Olumlama Hareketi (Body Positive Movement ) ülkemizde de taraftar bulmaya başladı.
Ben de bu akımı son derece olumlu buluyor ve destekliyorum.
Tüm canlıların, tüm var oluş biçimlerinin kendi icat ettiğimiz “estetik” ölçülerine göre yargılanması ve kategorize edilmesinin son derece anlamsız ve yanlış olduğunu düşünüyorum.
İnsan vücuduna ilişkin “Estetik” ölçü kriterinin 20 ve 21. yy’daki itici gücü ise artık SANATSAL olmaktan da çıkmış tamamen ENDÜSTRİYEL bir karekter almıştır.
20.yüzyılın endüstriyel toplumları “bilimsel sağlık” gerekçeleriyle de desteklenen bir ESTETİK ÖLÇÜ dayatmasıyla neredeyse tüm insanları KENDİ VÜCUTLARIYLA MÜCADELE ETMEYE zorlamaktadır.
“Fazla kilolarınızdan kurtulun!”, “kırışıklıklarınız kalmasın!”, “daha parlak saçlar, daha pürüzsiz cilt”, “selülitlerle, siyah noktalarla, çatlaklarla mücadele”…
Ve tabi yüzlere, bedenlere yapılan “estetik” müdahaleler…
Tüm bunlar kozmetik dünyasının reklamlarla, sağlık ve moda dergileriyle insanların üzerine boca ettikleri bir “KENDİNDEN MEMNUNİYETSİZLİK” kışkırtmasıyla pazarlanıyor.
Estetik ölçü dayatmasıyla önce geniş bir TALEP yaratılıyor, sonra buna uygun binrlerce, milyonlarca ÜRÜN ve HİZMET pazarlanıyor. Estetik kriterler yetersiz kaldığında da SAĞLIK gerekçeleri destekleyici güç oluyor.
Moda ve sanat dünyası ronesans ressamlarının kalemlerinden çıkmış gibi İDEAL ÖLÇÜLERE sahip kadın ve erkeklerin dışında kimseye yer vermez. Bu görünüm dışındaki kadın veya erkek herkesin AŞAĞILIK KOMPLEKSİNE kapılmasına ihtiyaç vardır.
Böylece güzellik merkezleri, fitnes kulüpleri, kozmetik üreticiler, moda dünyası iştahlı ve sürekli müşterilere sahip olacaktır.
Konunun tüketici yaratma ve yolma parantezi dışında yığınla PSİKOLOJİK ve SOSYAL SORUNLAR yarattığına da dikkat çekmek; Beden Olumlama Hareketi’nin önemini vurgulamak bakımından iyi olacak sanırım.
Bir arkadaşım sinemalarda, TV’lerde oynatılan model kadın ve erkek tiplerinden dolayı gerçek hayatta karşılaştığı kadın ve erkeklerin ona ÇİRKİN geldiğini anlatıyordu. Nasıl birilerini sevmemiz, aşık olmamız gerektiği konusunda açıkça yönlendiriliyoruz.
Güzel yüzlü, güzel bedenli insanlar hep İYİ ROLLERDE; “çirkin” bedenli insanlar ise hep “KÖTÜ KİŞİ” rollerinde. Böylece yüz ve bedenlere göre öğretilmiş, yönlendirilmiş bir algı içinde insanlar.
Annesini, kızkardeşini “medyatik ölçülere göre” ÇİRKİN bulduğu için, onları arkadaşlarıyla tanıştırmaktan, toplumsal ortamlara sokmaktan ya da yan yana gözükmekten UTANAN insanlar tanıyorum.
“Çok güzel” bulduğunuz için evlendiğiniz eşiniz, ani bir kaza veya hastalık geçirdi; şimdi artık çok ÇİRKİN Mİ oldu?
Binlerce, onbirlerce ÇİÇEK türü, her türün de değişik varyasyonları bulunur. HANGİ ÇİÇEK ÇİRKİNDİR?
Güzelliğin tek bir ÖLÇÜTÜ, tek bir BİÇEMİ olamaz. Kimseyi kilolarından, kırışıklıklarından, çillerinden, kaşının gözünün hallerinden, vücudundaki başka herhangi bir özellikten dolayı ÇİRKİN saymaya HAKKIMIZ YOK.
Saçlarım beyazlaştığında onları niye boyamadığımı soran dostlarıma şöyle derim: “- Onları beyazlatmak için 50 yıldır uğraşıyorum”
İHTİYARLIĞIN, YAŞLANMANIN bir ÇİRKİNLEŞME olmadığını anlatmanın; gençlİk ve güzelliğin ayrılmaz ikili olmadığını bilmenin, sağlıklı yaşayakalmakla estetik biçimlere zorlamanın ayrı şeyler olduğunu bilmenin önemli olduğunu düşünüyorum.
Nasıl ki insanları ırkı, cinsiyeti, derisinin rengi, dili, dini gibi FARKLARDAN dolayı kategorize edemezsek, BEDENİN BİÇİMLERİ hakkında da GÜZEL-ÇİRKİN diye tasnif edemeyiz, etmemeliyiz.
Nasıl ki insanları hem var oluşsal özellikleri hem de bireysel nedeniyle yargılayıp BAŞKA BİR ŞEY OLMAYA ZORLAYAMAZSAK (Bu gibi ırk ayrımı, milliyetçilik, şövenizm, bağnazlık noktaları…) bedensel biçimler için de böyledir.
Bunu HOŞGÖRÜ kabilinden bir LÜTUF olarak değil, önce KENDİ BEDENİMİZE SAYGI ve SEVGİ olarak görmek; tıpkı bunun gibi sevdiklerimizin, eşimizin dostumuzun, tüm toplumun farklı beden biçimlerindeki varoluşsallığana SAYGI duymak, onları BAŞKA BİR ŞEY OLMAYA ZORLAMAMAK gerektiği düşüncesindeyim.
Bu nedenle BEDEN OLUMLAMA HAREKETİNİ son derece doğru buluyorum.
Elbette her bireyin kendi bedeni üzerinrde söz ve karar sahibi olduğunu da UNUTMADAN…
- Ağrı Kesiciler ve Uyuşturular - 12 Mart 2023
- Yardım Ekipleri Ayrılırken - 14 Şubat 2023
- Ukrayna işgali, Tarihin Aynası - 26 Şubat 2022