Ay büyürken uyuyamam

Kim demiÅŸti “Ay büyürken uyuyamam” diye? Çok eskilerden beri, dilime takılmış, zihnimde yer etmiÅŸ olmalı. Ay büyürken uyunur belki ama çocuklar soluksuz kalıp ciÄŸerleri patlayarak, sarsılarak bir kanlı hesaplaÅŸmanın kurbanları olarak ölüyorlarsa uyumak zor olmalı.

Bir zamanlar dünyanın geri kalanının tümünü talan etmenin bedeli olarak, dünyanın geri kalanının tümüne uygarlık ve Hristiyanlık diye, tifo, frengi, kolera, cüzzam ne varsa taşıyan batının semalarında, batı teknolojisinin ürünü bir uçağın camından dolunayı seyrediyorum. Aşağıda kara Avrupa’sını kaplayan isli, kara, kirli bulutların arasından toprağa kadar dökülüyor ışıkları. Kendinin değil, güneşten ödünç aldığı ışıkları.

Talancı istilacıların merhamet ve iyilik melekleri misyonerleri düşünüyorum sonra; Talancıların taşıdığı uygarlığın hasta ettiÄŸi milletlere ilaç diye öğüt götüren misyonerleri. Her dinden misyonerler, hastalıktan, savaÅŸtan, yoksulluktan dökülenlere dediler ki, “sızlanmak ve sabırsızlık göstermek kötüdür, tevekkül ıstırabınızı, acınızı, açlığınızı hafifletir. Musibete sabretmeyip feryat ederseniz, Tanrıya (yani efendilerinizin otoritesine) isyan etmiÅŸ olursunuz.”

Onu, Dolunayı seyrediyorum. Bu gece ayın ondördü. Yarın gece onbeÅŸinde olacak, yarın gece, güneÅŸ ondan ışığını esirgeyecek, yarın gece bir süre parlamayacak. Yüzü kızarmış halini merak ediyorum. Yüzü kızarsa bile, her yaÅŸtan insanların ciÄŸerlerine çektikleri zehirli gazdan soluksuz kalıp ölmekte oluÅŸlarını umursadığından deÄŸil elbet. Öyle ya, David Hume’un, insansoyunun evren için önemi istiridye soyundan daha fazla deÄŸil demiyor muydu? Ondan asırlar sonra, Einstein’ın  çalışma arkadaşı Bohm da, kainat hakkında ne kadar çok bilgi sahibi olursak, bizi hiç umursamadığını da o kadar net görüyoruz diye, Hume’u teyit etmiyor mu? Birbirimize ettiÄŸimiz akılötesi zulmün dolunay için ne önemi olabilir ki?

Yahudileri düşünüyorum. Ä°nsanlığın yüz karası soykırımı. Halepçe’yi hatırlıyorum. Her canlının öldüğü günü ve geceyi. Acılı ama sessiz ölümü. Kimseler duymadı. Çığlık bile atılamadı. Hawar diye bağırılamadı. Ay neredeydi acaba 16 Martı 17 Mart 1988’e baÄŸlayan gece. Bu utanca ortak olmuÅŸ muydu? Hayır ay yoktu o gece. Peki ÅŸimdiki vahÅŸi kıyımları niçin izliyor bu defa? Roboski’yi düşünüyorum; Kemiklerine kadar donmuÅŸken, kemiklerine kadar ısınmayı ummuÅŸken, kemiklerine kadar kavrulup kül olanları… Sahi neredeydin o gece? Ya Saraybosna’daki katliamda? Ya Yemen’de, Somali’de insanlar açlıktan kırıldığında?

Türkler Dolunay der. Farslar Mehtab, Araplar Bedr, Kürtler Tavehiv der. “GüneÅŸin Gölgesi”. Doyumsuz aydınlık yüzünü seyrediyorum GüneÅŸin Gölgesinin. Belki de Afrika’nın güney ucundan geçip, Hint Okyanusuna doÄŸru yoluna devam ediyor gecenin bu saatinde. Muhtemelen ÅŸimdi bulunduÄŸu noktadan boylam Mezopotamya’yı ortasından bölüyordur.

Tamam kabul umurunda değiliz ne evrenin, ne de senin. Tamam acılarımız ve sevinçlerimiz anlamsız. Ama söyler misin, duvardan kazara düşen taş baş yarsa da, kasten atılan taş kadar neden derin acı vermez? Yoksa insanın insana zulmü müdür bunca yürek yakan?

Nice savaÅŸa, nice isyana, nice zulme ve kana, nice barışlara ve refaha ÅŸahitlik ettin o kadim topraklarda aziz Tavehiv. Kralların, kral tanrıların, peygamberlerin hepsini tanıdın. Daha evvel böylesine kaç kez ÅŸahit oldun acaba, ÅŸimdi arkamı dönüp uzaklaÅŸmakta olduÄŸum o topraklarda? Böyle kitlesel, böyle kanlı ve kirlisine…

“Ä°nsan eÅŸref-i mahlukattır” sözü Mezopotamya’dan çıktı. Ä°lk kim düşündü, söyledi?  Bunu söylediÄŸinde var mıydı gerçekten eÅŸreflik. Yoksa her güzel söz gibi bir dilek miydi belki de insanın en alçaldığı anlardan birinde söylenen…

Ay büyüyor ve ben uyuyamıyorum.

M. Şirin ÖZTÜRK
Latest posts by M. Şirin ÖZTÜRK (see all)