Avignon Mahkemesi: Erkek Egemenliğine Karşı Direnişin Yükselen Sesi

Avignon’da sonuçlanan tarihi dava, yalnızca Fransa’da değil, dünyanın dört bir yanında yankı uyandırdı. Gisèle Pelicot’un maruz kaldığı kitlesel cinsel şiddet, bu şiddeti gerçekleştiren 51 erkeğin toplamda 400 yılı aşkın hapis cezasına çarptırılmasıyla tarihe geçti. Ancak bu dava, yalnızca bir ceza değil, aynı zamanda bir sistemin ve erkek egemenliğin sorgulanması için de bir dönüm noktası.

Bir Kadının Direnişi: Gisèle Pelicot’un Hikayesi

Gisèle Pelicot, yaşadığı travmayı bir direniş eylemine dönüştüren bir kadının hikayesini yazdı. Eski eşi Dominique ve ona destek veren diğer sanıklar tarafından yıllarca cinsel şiddete maruz kalan Pelicot, sessiz kalmayı reddetti. O, yalnızca kendisi için değil, susturulmuş milyonlarca kadın için de adalet arayışına girişti. Mahkeme sırasında kamuoyunun ilgisini talep etmesi ve davanın kapalı kapılar ardında değil, herkesin gözü önünde görülmesini sağlaması, Pelicot’un mücadelesinin en güçlü sembollerinden biri oldu.

Uluslararası Destek ve Takdir

Avignon’daki dava yalnızca yerel değil, uluslararası bir dayanışma dalgasını da beraberinde getirdi. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Pelicot’u cesaretinden ötürü tebrik ederken, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez onun “insanlık onurunun simgesi” olduğunu vurguladı. İngiliz siyasetçi Jeremy Corbyn ise Pelicot’u “kadın direnişinin ve dayanıklılığının yüzü” olarak tanımladı. Corbyn’in şu sözleri dikkat çekiciydi: “Bugün, cinsel şiddet mağdurlarının yanındayız ve onları susturmaya çalışan sistemlere karşı duruyoruz.”

Bir Sistem Sorunu: Erkek Şiddeti ve Kadınların Susturulması

Bu dava, bireysel bir adalet arayışının ötesinde, erkek egemen toplumun temel yapısını da sorgulatan bir mahkeme oldu. Almanya Kadın Bakanı Lisa Paus’un şu sözleri, meselenin boyutlarını net bir şekilde ortaya koyuyor: “Bu olay bir istisna değil. Erkeklerin kadınlara yönelik şiddeti organize ettiği, bunu ulusal ve uluslararası düzeyde planladığı ağlar var.”

Avrupa’nın dört bir yanından liderler, cinsel şiddet mağdurlarının sıklıkla suçlandığını ve toplumsal normların bu mağdurları susturmayı amaçladığını ifade etti. Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in şu sözleri, bu sorunun özüne iniyor: “Suçlular değil, mağdurlar suçlanıyor. Bu döngüyü kırmalıyız.”

Avignon Davasının Öğrettikleri: Direnişin Önemi

Avignon davası, yalnızca bir mahkeme kararı değil, aynı zamanda erkek şiddetine ve erkek egemenliğine karşı bir uyanış çağrısıdır. Pelicot’un cesareti, kadınların seslerinin ne kadar güçlü olabileceğini ve adaletin sağlanması için mücadele etmeye değer olduğunu bir kez daha gösterdi.

Bu dava, erkeklerin şiddeti gizleyerek toplumun karanlık köşelerinde kendilerini koruyamayacağını ortaya koydu. Erkek egemen yapılar ve bu yapılar tarafından korunmaya çalışılan sessizlik duvarı, Pelicot gibi cesur kadınlar sayesinde çatırdamaya başladı.

Kadınların Direnişi Erkek Egemenliğini Yıkacak

Avignon davası, kadınların sadece mağdur olmadığını, aynı zamanda bu erkek egemen yapıyı sorgulayan, dönüştüren ve yıkan bir güç olduğunu gösteriyor. Erkek egemenliğinin sona ermesi, yalnızca kadınların değil, adil ve eşit bir toplumda yaşamak isteyen herkesin meselesidir. Bu dava, bir sistemin değişebileceğini ve adaletin kadınların sesiyle yükselebileceğini kanıtladı.

Gisèle Pelicot ve onun gibi kadınlar sayesinde, bu direniş küresel bir harekete dönüşüyor. Erkek şiddetini ve onu mümkün kılan sistemleri yıkmak için atılan her adım, gelecekte daha adil bir dünyanın kurulmasını sağlayacaktır. Bu dava, umudun ve adaletin hiç olmadığı kadar mümkün olduğunu gösteriyor.