Atatürk’ün Vasiyetinin Hukuki Boyutu

Mustafa Kemal Atatürk 5 Eylül 1938 Pazartesi günü vasiyetini yazmış, ertesi gün İstanbul Altıncı Noteri İsmail Kunter’e vasiyetini kapalı bir zarf içerisinde teslim etmiştir. Noter işlemleri gerçekleştirilirken (6 Eylül 1938 günü saat: 13:30) Dolmabahçe Köşkü’nde (71 Nolu odada) doktoru Neşet İrdelp,  Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’ta hazır bulunmaktadır ki noterliğin düzenlediği teslim-tesellüm belgesinde (Y. NO. 7061 C. NO. 1 Zabıt Varakası) onların da imzası bulunmaktadır.

Vasiyetname konusunda Mustafa Kemal Kocaeli Milletvekili Selahattin Yargı’dan yardım alır. Hukukçu milletvekili Yargı, Hasan Rıza Soyak’ın yönlendirmesiyle bir vasiyetname taslağı hazırlar. Cümlede geçen  “Soyak’ın yöneldirmesi” ya da “Selahattin yargının yardımı” ifadeleri bir yanlış anlamaya yol açmasın; elbette Mustafa Kemal vasiyetinin içeriğini kendisi belirleyecektir. Vasiyet konusunun gündeme geldiği tarihe dikkate edilirse bu tarihlerde Mustafa Kemal’in hastalığının had safhada (ki yaklaşık 2 ay sonra vefat edecektir) olduğu görülecektir. Soyak’ın yardımı bir hastanın, vasiyetinin yazılması konusundaki getir-götüre yardımı şekline okunmalıdır. Selahattin Yargı’nın vasiyet-taslağı da vasiyetin içeriğine değil, onun hukuki bağlamına dair bir yardım olarak okunmalıdır.  Zaten Notere teslim edilen Vasiyetname’de Mustafa Kemal’in Selahattin Yargı’nın çıkardığı taslaktan yola çıkarak kendi el yazısıyla kaleme aldığı 6 maddelik bir metinden oluşmaktadır. (başlıkta bu belgeyi okuyabilirsiniz.)

Vasiyetname şöyledir:

1. Mâlik olduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankayadaki menkul ve gayri menkul emvalimi C- H. P. ye vasiyet ediyorum.

2. Her seneki nemadan bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça yaşadıkları müddetçe Makbule’ye ayda 1000, Afet’e 800, Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira, Rukiye ve Nibile’ye şimdiki halde 100 er lira verilecektir.

3. Sabiha Gökçen’e bir ev aınabilecek para verilecektir.

4. Makbule’nin yaşadığı müddetçe Çankaya’da oturduğu ev emrinde kalacaktır.

5. ismet inönü’nün çocuklarına yüksek tahsillerini ikmâl için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır.

6. Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.

 

Mustafa Kemal ile ilgili birçok konuda olduğu gibi (acaba siyasi tarihimizle ilgili birçok konuda olduğu gibi  mi yazsaydım!) vasiyetname ile ilgili tartışmalar da bir kör dövüşüne döndü. Atatürk’ün gizli vasiyeti, vasiyetin orijinalinin Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nden kayboluşu (ki 2015’te dönemin D.A.G Müdürü Doç. Dr. Uğur Ünal belgeyi televizyon kameraları önünde göstermişti) Son olarak da Atatürk Orman Çiftliği arazisi ile ilgili tartışmalar sırasında vasiyetname gündeme gelmişti.

Bu yazı, bu popüler konularla değil de Atatürk’ün vasiyetinin hukuki boyutu ile ilgili. Bir vasiyetin o dönemki hukuk kodları çerçevesinde analizini yapabilecek hukuk bilgisine sahip olmadığımı bilmem söylememe gerek var mı? Arşivimdeki bir makaleden yardım almak zorundayım. Bu makale, yukarıda yer verdiğim vasiyet metnini de kopyaladığım Atatürk’ün Vasiyetnamesinin Hukukî Muhtevası Ve 6195 Numaralı Kanun Muvacehesindeki Durumu başlıklı bir makale. Kemal Tahir Gürsoy tarafından kaleme alınan çalışma 1954 yılında Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi’nde (cilt 11 Sayı 3) yayınlanmış.

Gürsoy birçok açıdan Mustafa Kemal’in vasiyetnamesini hukuksal yönden inceliyor. Makaleden yararlanarak vasiyetnamenin hukuki boyutu daha doğrusu vasiyet edilen mal ve nakit ve gelirlerin hukuki boyutu ile ilgili şöyle bir özet yapabilirim.

Mustafa Kemal Vasiyetinin daha cümlesinde “Mâlik olduğum bütün nukut ve hisse senetleriyle Çankayadaki menkul ve gayri menkul emvalimi C- H. P. ye vasiyet ediyorum.”  Veraseti ile ilgili genel çerçeveyi çizmiştir. Gürsoy  bu konudan başlayarak kukuki değerlendirmelerini şöyle sıralar:

  1. Partiye terekenin tamamı veya bir kesri (MK. 463) tevcih edilmiş olmadığından, parti, mansup bir mirasçı durumunda değildir. Çünkü tasarruf haricinde kalmış mallar da olabilir.
  2. Buna mukabil C. H. P. ye yapılan tevcih ” bir mal vasiyeti ” dir. ” terk ve vasiyet ediyorum “, tâbiri, bunu sarih olarak göstermektedir. Birbirini teyid eder mahiyette bulunan bu iki kelimenin, Atatürk tarafından, vasiyetnamede, başka bir mânada kullanılmış olduğunu gösteren en küçük bir emare de mevcut değildir. O halde, parti, bir vasiyet müsalehidir.

Ortada bir mal vasiyeti de olsa bunun nevi nedir? Bir mülkiyet hakkı temin eden bir vasiyet mi, yoksa çıplak mülkiyet tevcihini tazammun eden bir vasiyet midir? Zira 2 ilâ 6 numara tahtında zikredilen kimselere verilecek kıymetlerle, tevcih edilen malın geliri, tamamen massolunmaktadır. Bu tasarruf neticesinde nema olarak Halk Partisinin eline hiç bir şey geçmemektedir. Atatürk, bu malların çıplak mülkiyetini partiye, intifa hakkını da mezkûr kimselere terk ediyorum, deseydi, durum zahirî bakımdan, hemen hemen aynı olurdu. Acaba Atatürk, bu vasiyetiyle parti dışındaki kimselere bir intifa hakkı mı tevcih eylemiştir? Sorusu haklı olarak sorulabilir. Bu kimselere yapı­lan tevcihin bir intifa hakkı veya bir irat vasiyeti olmasının büyük bir ehemmiyeti vardır. Eğer, intifa hakkı mevzuubahis ise, intifa hakkı sahiplerinin haklan aynî bir hak olacak, bu yüzden diğer aynî haklarda olduğu gibi, bu hak o kimselerin mameleklerinde bir aynî hak olarak ve üçüncü şahıslara karşı kabili dermeyan olacaktır. Ve netice olarak da, musalehlerin alacaklıları tarafından haciz edilebilecek. Buna mukabil, Parti bu durum karşısında bir kuru mülkiyet mâliki olacak ve bu malların intifa hakkı, Partinin mameleki dışında kalacaktır. Bunun neticesi olarak da bu hak Partinin alacaklıları tarafından haciz edilemeyecektir.

Diğer lehtarların durumları: makaleye göre bunlardan 5 ve 6 ncı maddede adları geçen kimselerin haklarının mahiyetiyle bunların dışında kalanların haklarının mahiyetini birbirinden tefrik etmek lâzımdır. A) 2, 3, 4 üncü maddelerdeki kimseler ikinci dereceden musalehtirler; vasiyet borçlusu partidir. Bunlar bir kısmı irad alacaklısıdırlar (MK 542. I) 7 – Bunların haklan hakkında borçlar kanununun umumi hükümleri tatbik olunur 8 – 9 . Bu kimselerin durumları borçlu olan partinin diğer alacaklıların durumların aynıdır. Partinin tasfiyesi halinde, bunlar, haklarını diğer alacaklılar gibi garameye iştirak suretiyle alırlar Bayan S. ve M. ye, 3 ve 4 üncü maddeler mucibince, temini istenilen menfaatler de bidayette bu karakteri haiz olduğu halde, şimdiye İcadar bu hususlar yerine getirilmiş olması, pek muhtemel olduğu için, bunlar hakları aynî bir hakka (mülkiyet ve süknâ hakkı) inkılâp etmiş olacaklardır. Bu kimselerin bankadaki mevduat ve esham üzerinde hiç bir mülkiyet hakkı yoktur. Malik Halk Partisidir. B) 5 inci maddede ” İsmet İnönü’nün çocuklara yüksek tahsillerini ikmâl için muhtaç oldukları yardım yapılacaktır. ” Bu şartın şimdiye kadar yerine getirilmiş olması itibariyle üzerinde münakasa zait olacaktır. Yalnız şurasına işaret koyalım ki, burada mezkûr kimseler lehine vazedilmiş 2 nci dereceden bir vasiyet değil, onların istifade edebileceği ve Medenî Kanunun 462 nci maddesinde mevzuubahis bir mükellefiyet ” müessesesi mevcuttur. Bundan sonra Dil ve Tarih Kurumlan haklan üzerinde söyleyeceğimiz sözler aynen bu husus hakkında da muteberdir.

C) Dil ve Tarih Kurumlarının durumları: Burada da enteresan bir müessese vardır- Bu Kurumlar bir mal vasiyetinin musalehi değildirler. Bu Kurumlar, Medenî Kanunun 462 nci maddesinde mevzuubahis mânada bir “mükellefiyet” müessesesinin müstafidirler. Bundan sonraki izahlarımız için ehemmiyetli olması itibariyle, ölü­me bağlı tasarruflara vazedilen mükellefiyetler üzerinde durmak ihtiyacını hissediyorum. Medenî Kanunumuzun 79 ve 462, Borçlar Kanunumuzun da 240 nci maddelerinde ” mükellefiyetten ” bahsolunmaktadır. Acaba bu müessesenin mânası nedir? Kanunun hiç bir yerinde bu müessesenin mânası açıklanmış ve hakkında bir tarif verilmiş değildir.

D) İş Bankasının hukukî durumu: ” Nukut ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandınlacak, ” cümlesinin mânası nedir? a- Banka yönünden bu kaydın mânası, onun sadece bir vasiyeti tenfiz memuru olmasından ibarettir. Gerçekten de hükmî bir şahsın da vasiyeti tenfiz memuru olarak tayinine bir mani yoktur. Fakat Banka mahdut salahiyetli bir tenfiz memurudur. Zira, vazifesi sadece nemalandırma muamelesine inhisar etmekte bunu tazammun etmiyen tasarruflar onun salâhiyeti dışında kalmaktadır.

İkinci olarak, Atatürk hayatta iken banka nasıl bir nemalandırma muamelesinde bulunuyorsa şimdi de aynı yetkilere sahiptir Atatürk hayatta iken yapamadığı muameleleri şimdi de yapamaz. Zira vasiyetnamede ” şimdiki gibi ” tabiriyle Atatürk bankanın salâhiyeti hudutlarını tayin eylemiş bulunmaktadır. Bu hudutları aşan tasarrufları, ancak mâlik olan parti yapabilir. Fakat, bu hükmün diğer bir mânası da bu malların bankada durması ve Partinin diğer mallariyle karıştırılmaması mânasına gelir. Banka bu mallar hakkında ayrı bir muhasebe tutmak mecburiyetindedir. Hukuken bu kıymetler Partinin mülkiyetinde bulunmakla beraber hususî bir mamelek. Buna rağmen bu mamelek de Partinin malı olduğu için icabında alacaklılar tarafından haciz konulabilir

Bu kaydın parti bakımından mânası ise ona bir mükellefiyet borcu tahmin eylemekten ibarettir. Parti, bankanın yukarıdaki ölçüdeki muamelelerine tahammül etmek ve mezkûr kıymetleri kendi mallariyle karış­tırmamak mükellefiyetindedir.

Vasiyet şarta tâbi bir tevcih midir? 1- Birinci fıkrada ” Halk Partisine aşağıdaki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum, denmektedir. ” Şartlarla ” kelimesi borçlar hukuku anlamında bir şartı mı ifade ediyor? Yâni Atatürk yapmış olduğu tevcihi tadat eylemiş olduğumuz külfetlerin yerine getirilmesi şartına mı, muallak kılmıştır? Eğer böyle ise ortada partinin keyfine tabi infisahı bir şart mevcut olacaktır. Mezkûr külfetlerin yerine getirilmesinden ibaret bulunan bu infisahı şart tahakkuk eder etmez, Parti otomatik surette musaleh olmaktan ve binnetice malların maliki olmaktan çıkacak mıdır? Muris tarafından kullanılan, şart tâbirinin teknik mânada kullanılmamış olduğu muhakkaktır. Çünkü Atatürk 1-6 maddelerde mevzuubahis kimselere tevcihlerde bulunmayı behemehal arzu eylemiştir. Bunu Partinin keyfine muallâk kılmamıştır Zira Parti, Atatürk’ün vefatı zamanında vasiyeti reddedebilirdi. Bunun neticesi de — şart tâbiri teknik mânada kullanılmış olsaydı — diğer vasiyetname lehtarların, hiç bir hak iktisap etmemeleri intaç ederdi. Halbuki Atatürk’ün bu kimselere tevcihlerde bulunmak arzusu kat’îdir. O halde buradaki ” şart ” tâbiri ” kayıt ” veya ” külfet.” karşılığı mânasında kullanılmıştır. 2. Partiye yapılan tevcih şartsız olmakla beraber 2, 5, 6 numara tahtında zikredilen lehtarlara yapılan tevcihler şarta tâbidir. Şöyle ki: yapılacak edalar iş Bankasındaki kıymetlerin nemasından olacak ve miktarlar da bu nemanın hacmine göre ayarlanacaktır. 2, 3, 4, ilâ 5 numarada sözü geçen musalehlere yapılacak edalardan başka geride bir şey kalırsa, bakiye Kurumlara verilecektir. Eğer bankadaki hesabın iradı her hangi bir sebeple azalır ve meselâ bir sene hiç nema vermezse o sene için bu kimseler hiç bir şey alamayacaklardır. Çünkü vasiyet edilen malın Halk Partisinin diğer mallarına karışmaması ve yapılacak tediyelerin buradan icrası şart edilmiştir. Bu itibarla Parti bu edaları kendi şahsî mamelekinden yapmak mecburiyetinde değildir- Hakikati halde borçlu olan mamelek bankadaki hususî maldır. Herhangi bir sebeple DU mamelek bir sene zarfında nema vermezse tediyeler ana sermayeden de yapılamayacağından bu neticeye lehtarlar katlanmak zorundadırlar.

Özet olarak

1. Atatürk Halk Partisine bir mal vasiyetinde bulunmuştur.

2. Bu vasiyet neticesinde parti bu malların malikidir.

3. Bu vasiyet 2 nci dereceden vasiyet ve mükellefiyetlerle mahmuldür. İşte 14.12.1953 tarih ve 6195 numaralı kanunun neşri anına kadar hukukî durum bundan ibarettir.

Keyifli Pazarlar

Mete Kaan KAYNAR