Bugün aylardan…-eylül, “sabah” kokar… Bazen bayram kokar…
Bazen Eylül ve Bayram’ın hüznü aynı sabah kokar insanın burnuna…
İlk gününün sihrine inandığım, güzel yağmurlarla bereketlensin dediğim aydır Eylül…
Bir gidişe en fazla yaraşan, bir başlangıca en fazla yakışan aydır Eylül…
Gidiyorum bu şehirden ayıdır…
Sonbaharın başı… Yaz sonunun mahmurluğu, kışa doğru uzanan yoldur…
Sesi olan bir aydır… Git diyen, gel diyendir Eylül…
“…eylül aniden gelir”
Bazen bir sevgilinin doğduğu aydır… Bazen sevgilinin göçtüğü aydır Eylül…
Soluk alınan, yaşanan, hatta içinde doğulan; insanı hüzünlendiren, yer yer ağlatan ama asla üşütmeyen; yazın kırılan cevizlerin toplandığı, kışın başa gelebileceklerin hesabının yapıldığı, çoluk çocuk sabi sübyanın okul telaşına düştüğü, yurdum insanının mali sıkıntılar çektiği az buçuk buruk; rüzgârın işini bildiği etek açma, saç baş dağıtma ve sıkıntıyı def etmeyi en iyi becerebildiği epi topu 30 günden müteşekkil aydır Eylül.
Bitişlerin ve başlangıçların ayıdır Eylül. İnce bir hüznün, telaşların, hayallerin, vedaların ve merhabaların ayıdır. Sarıdan kızıla dönecek yaprakların, yağmurların, yağmur kokusunun ayıdır. Sevmek lazımdır eylülü. Eylül yazın bittiğini kabul edebilmek, gelecek olan kışa hazırlıklı olmak ve yazın yine geleceğini umut etme ayıdır. Çelişkilerin ve bu çelişkileri kabul edebilme fırsatının ayıdır Eylül…
Yaz bitiyor, sıcaklar bitiyor, havanın geç kararması bitiyor, balkon sefaları bitiyor… Odalarda oynayacağız tavlaları, yine çay olacak olamayanların yerine… Ama yine de…
Hayat boyu Ağustoslardan sonra gelen Eylüllere bayıldım ben…
İsyan ve teslimiyet arasında başlamanın ve bitişin bir anda yaşandığı Eylüle gelince; “oh be!” derim hep. Geldin sonunda. Diğer ayların hiçbirinde olmayan kalın bir çizgi vardır Ağustos ve Eylül arasında. İşte o çizginin müptelasıyım.
Ağustos’un başı olsun ben doğayım, sonu olsun sen gel… Eylül bana Nisan’dan sonra en güzel armağanı veren aydır artık… Eylül benden o kara gözlü yâri alan aydır…
21 Haziran’da başlayıp 23 Eylül’de biten yazdır… 23 Eylül’de beni babaanne yaparak hayatımın sonbaharına sokan aydır Eylül…
Eylül’ü sevmek, illâ ki hüzünbazlık mı, onu da bilmiyorum.
Eylül’de gel yıllarını da geçtim ama yine de beklediğim Eylül’de gelsin istiyorum.
Şunun şurasında ne kaldı?
Ve “Eylül” Mehmet Rauf’un incelikli romanıdır Suat ve Süreyya’nın cinsiyetlerini hala karıştırdığım…
Ve Eylül İkinci Bahar’da çalan o güzelim şarkıdır…
Hafiften dökülmeye başlayan yapraklarına bayıldığım aydır Eylül…
Şiir okumayın bu ay boşuna Eylül zaten şiirdir.
Nereye gideceğim diye düşünmeyin Eylül her yerde güzeldir.
Korkmadan sinemalara gidin çünkü tırışka filmler gösterimden kalkmıştır.
Sokaklara vurun kendinizi artık güneş terletmez, henüz soğuk üşütmez…
Yürüyün çünkü trafik berbat olur bu ayda.
Arada Teoman dinleyin çünkü en baba sonbahar şarkıları onundur.
Açık hava konserlerine gidin çünkü artık son demleridir.
Eğlenmek için kasmayın çünkü melankoli gazlar her taraf…
Üzerinize bir şeyler almadan çıkmayın, çantanıza bir minik şemsiye atıverin çünkü yağmur serpiştirebilir her an…
Uzun yola çıkın çünkü ne güzeldir yollarda olmak şimdi…
Hüznün miladi takvimde yer bulmuş hâli olsa gerek Eylül. Ne Ağustos kadar sarı, ne Ekim kadar kırmızı … Tek başına bir mevsimdir Eylül… 11 ayın yalnızlık kalesine Eylül denir.
“kızarmadan bozarmış sarı yapraklarını seveyim” ben senin…
- “Aidiyet” Ait Olmanın Tadının Kaçtığı Şeyler - 23 Aralık 2019
- Dedikodu - 17 Ekim 2019
- Anne var, anne var… - 19 Eylül 2019