Aşırı Sağ ve Faşizm: Geçmişin Hayaletleri Bugünün Taktikleriyle Sahne Alıyor

Faşizm, 20. yüzyılın totaliter rejimlerini tanımlayan tarihsel bir kategori olarak sıkça tartışılmıştır. Ancak günümüzde bu terim, farklı bağlamlarda yeniden gündeme gelmektedir. Sadece geçmişin hatıralarıyla değil, aynı zamanda günümüzün siyasi gelişmeleriyle de anlam kazanan faşizm, tarihsel köklerinden beslenerek yeni biçimlere evrilmiştir. Şebnem Oğuz’un AKP’li Yıllarda Siyasal Rejimin Dönüşümü başlıklı makalesi, bu dönüşümün Türkiye bağlamındaki tezahürlerini anlamamıza ışık tutarken, küresel düzeyde aşırı sağ hareketlerin benzer dinamikler üzerinden yükseldiği gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Faşizmin Evrimi ve Güncel Tezahürleri

Faşizmin klasik biçimleri, Mussolini ve Hitler’in liderlik ettiği rejimlerde somutlaşmıştı. Bu rejimler, militarizm, otoriterlik, milliyetçilik ve anti-demokratik yapılarla tanımlandı. Günümüzde ise “yeni faşizm” olarak adlandırılabilecek olgular, bu tarihsel modelin izlerini taşımakla birlikte, neoliberal kapitalizmin ve dijitalleşmenin etkisiyle farklı bir yapıya bürünmüştür. Yeni faşizm, hem devlet aygıtının dönüşümünü hem de toplumsal ilişkilerin yeniden yapılandırılmasını içeren bir süreçtir.

Şebnem Oğuz, Türkiye’de AKP iktidarı döneminde görülen otoriterleşmeyi “çelişkili bir süreç” olarak nitelendirir. Oğuz’a göre, AKP rejimi, bir yandan küresel neoliberal düzenin gereklerini yerine getirirken diğer yandan bu düzenin yarattığı eşitsizlikler ve toplumsal kırılmaları kontrol altına almak için otoriter araçlara başvurmuştur. Türkiye’deki bu dönüşüm, faşizmin küresel düzeydeki yeni tezahürleriyle paralellik göstermektedir.

Yeni Faşizmin Küresel Örnekleri

Küresel ölçekte faşizmin güncel biçimleri, farklı coğrafyalarda benzer stratejilerle şekillenmektedir. ABD’de Donald Trump, beyaz işçi sınıfının ekonomik güvensizliklerini, göçmen karşıtı söylemler ve milliyetçi retorik ile manipüle etmiştir. Macaristan’da Viktor Orbán, “illiberal demokrasi” kavramını öne sürerek liberal değerlerin altını oymuş, medya ve yargı üzerindeki kontrolü artırmıştır. İtalya’da Giorgia Meloni, geleneksel aile yapısını ve dini değerleri merkeze alan bir söylemle muhafazakâr bir popülizmi temsil etmektedir.

Rusya’da Vladimir Putin, otoriter bir rejimi inşa ederken geçmişin Sovyet nostaljisi ile Ortodoks Hristiyanlığı birleştirmiştir. Putin’in otoriterleşme stratejileri, ekonomik kaynakların elit bir zümreye aktarılması ve muhaliflerin susturulması üzerine kuruludur. Bu stratejiler, Erdoğan’ın Türkiye’deki uygulamalarıyla dikkat çekici bir paralellik sergiler.

Türkiye: Yeni Faşizmin Laboratuvarı

Türkiye, faşizmin güncel biçimlerinin analizinde önemli bir örnek teşkil etmektedir. Şebnem Oğuz’un belirttiği gibi, AKP rejimi, sermaye birikimi ve devletin zor aygıtlarının dönüşümünü eş zamanlı olarak yürütmüştür. Özellikle 2010 sonrası süreçte medya üzerindeki kontrolün artması, yargı bağımsızlığının zayıflaması ve başkanlık sistemine geçişle birlikte otoriterleşme hız kazanmıştır.

Bu süreç, toplumsal kutuplaşma, dini referansların siyasette artan rolü ve muhalefetin kriminalize edilmesiyle desteklenmiştir. Ekonomik krizler, iktidarın meşruiyetini sarsarken, hükümet bu krizleri dış güçlerin saldırısı olarak sunmuş ve milliyetçi bir söylemle kitleleri mobilize etmeyi başarmıştır.

Demokratik Direnişin Önemi

Yeni faşizmle mücadele, yalnızca otoriterleşmeye karşı çıkmakla sınırlı kalamaz. Aynı zamanda eşitsizliklerin derinleşmesine yol açan ekonomik ve toplumsal yapıları dönüştürmeyi de hedeflemelidir. Demokratik hareketlerin, aşırı sağın gündem belirleme becerisine karşı kendi alternatif söylemlerini oluşturması kritik önemdedir.

Şebnem Oğuz’un vurguladığı gibi, Türkiye’de demokratik muhalefetin temel sorunu, neoliberalizme karşı tutarlı bir alternatif geliştirememesidir. Bu eksiklik, yalnızca otoriter rejimlerin değil, aynı zamanda aşırı sağ hareketlerin güçlenmesine de zemin hazırlamaktadır.

Sonuç: Küresel Mücadele, Yerel Çözümler

Yeni faşizm, küresel bir eğilim olarak karşımıza çıksa da her coğrafyada kendine özgü dinamiklerle şekillenmektedir. Türkiye’de olduğu gibi, faşizmin yeni biçimleri, neoliberal politikalarla otoriter pratiklerin iç içe geçtiği bir süreçle varlık kazanır. Bu bağlamda, faşizme karşı mücadele, yerel koşulları dikkate alan ancak küresel bir dayanışmayı hedefleyen bir anlayışla yürütülmelidir.

Demokrasi savunusu, yalnızca mevcut rejimlerin eleştirisiyle değil, aynı zamanda daha eşitlikçi, katılımcı ve adil bir toplumsal düzenin inşasıyla mümkün olacaktır. Bu mücadele, sadece bir tarihsel mirasın korunması değil, aynı zamanda insanlığın geleceği için bir zorunluluktur.


Kaynak: Şebnem Oğuz, AKP’li Yıllarda Siyasal Rejimin Dönüşümü: Çelişkili Bir Süreç Olarak Yeni Faşizm