Anaların nerede oturduğu değil ama yasları beni çok ilgilendiriyor. Çünkü Antigone’den günümüze gidenin arkasından yas tutma ediminde çok da değişen bir şey yok sanırım. Aynı şekilde gidenin öfkesi ve kalanın kendini suçlamasında da değişen bir şey yok. Antigone, ölen kardeşine bir mezar bularak yasını tuttu. Çünkü temel kuraldır birini kaybettiğinizde ona ait bir mezar yoksa kaybedilenin yası asla bitmez.
Yaklaşık 42 yıldır Arjantin’de askeri rejim döneminde kaybolanların yakınları yani Plaza de Mayo Anneleri, son 40 yıldır her hafta sonu başlarına beyaz eşarp takarak, Devlet Başkanlığı Sarayı önündeki meydanda toplanıyor. Tek istekleri kaybolan yakınları için bir mezar ve gömülme hakkı elde edebilmek.
Aynı şekilde 27 Mayıs 1995’ten beri Türkiye’de de Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı’nda toplanıp onlar da kaybolan yakınları için bir mezar ve gömülme hakkı istiyorlar. Arjantin’deki Plaza de Mayo Anneleri ’de Cumartesi Anneleri ‘de devletlerinden aynı şeyi istiyor. Yani yas tutmak! Ama ne yazık ki bildiğim kadarıyla evrensel temel haklar beyannamelerinde ve ülkelerin yasalarında yasla ilgili herhangi bir atıf ve beyan yok. Ülkeler bunu problem olarak görmüyor olabilirler ama bu ciddi bir problem.
Çünkü kişi kaybolanın veya kaybedilenin yasını tutmadığı zaman, zamanın bir yerinde donup kalır ve o kişi için saatlerin, gecenin ve gündüzün anlamı yoktur artık. Kaybolanın ve kaybedilenin ardından duyulan şok, inkâr, öfke depresyon ve hüzün hiç tükenmez. Kaybolana ait bir mezar olmadığı için de gidenin yokluğunu zihin ve beden bir türlü kabullenmez. Kişi ya inkar aşamasında ya öfke aşamasında ya depresyon aşamasında ya da hüzün aşamasında donup kalır ve gidenin öfkesi kalanın suçluluğu evin duvarlarında asılı kalır.
Çünkü sevdiği bir yakınını faili meçhul bir cinayette, gözaltında, zindan da yitirenlerin neler yaşadığını kendimden biliyorum ve belki de bildiğim için yakınlarını kaybedenlerin arayışı benim arayışım, bitmeyen yasları benim yasım oluyor.
Önce kaybedilen karşısında bir şok! Sonrası boğazında bir yumru, nefes darlığı, el ayak güçsüz, yediğin ekmek, içtiğin su zararmış gibi boğazından geçmiyor. Daha da kötüsü yitirilen kişinin kaybını kabullenmiyor beyin. İnkâr ediyorsun kendine. Şöyle yapsaydık, böyle yapsaydık, gitmeseydik, erken dönseydik… Uzayıp giden akıl oyunları ve kendini suçlamaya dönüşen süreç.
Asla unutmamamız gereken, insanların ölüm şeklidir. Acı ve yas tutma veya tutamama süreci aynı olsa da yatağında ölmek ve faili meçhul bir cinayette ölmek arasında çok büyük ayırımlar vardır. Çünkü katili tanımıyorsunuz ve öfkeniz boşlukta kalıyor. Bundan dolayı da sizin dışınızdaki her şey öfkenizi boşaltmak için birer birer nesnelere dönüşüyor. Artık her şeye öfkeleniyorsunuz. En çok kendinize tabii, koruyamadığınız için.
Belki de bu coğrafyanın kaderi bitmeyen yaslar coğrafyası olmasıdır. Çünkü onca kırım, onca kayıp ve boşlukta kendine nesne arayan öfke. Gidenler yas tutamadıkları için öfkeliydiler. Kalanlar da öfkeliydi onlar da gidene, kaybolana ve kaybedilene ilişkin bir şeyler yapamadıkları için sağ kalmanın suçluluğu ile kavruldular.
Bunun için yakın tarihimizde Cumartesi Annelerinin, Asker annelerinin ve Cizre bodrumlarında kaybedilen gençlerin ailelerinin yas tutma süreçleri elbette kolay olmayacaktır.
Bu annelerin kedere saplanmış ruh hallerini kaçımız anlıyoruz acaba? Hayatlarının sonuna kadar yaslarıyla boğuşacak olmaları düşüncesi bile dehşet bir duygu! Günlük hayatta nasıl bir yaşamları olacağını düşünebiliyor musunuz? Düşünemezsiniz, çünkü siz o değilsiniz.
Kimse kusura bakmasın, yitirilen şey bir fotoğraf değil, cüzdan değil. Zihninize kazılmış, asla silinmeyecek bir resimdir o. Dolaba sakladığınız fotoğrafları, atmaya kıyamadığınız giysileri, burnunuzda tüten kokusu her ah çekişte sızım sızım sızlatıyor gövdenizi.
Gidenlerin öfkesi, kalanların sağ kalma suçluluğu kader mi bu coğrafyada! İşte bu yüzden kimse kimsenin acısını kıyaslamaya kalkmasın. Analar, acı çekenler karşı karşıya getirilmesin, buluşturulsun, kucaklaşmaları sağlansın.
- Yazar Takdir bekler mi? - 14 Ağustos 2024
- Kör İnanç ve Terör - 4 Ekim 2023
- Z Kuşağı ve Deprem! - 9 Şubat 2023