Takvimler 22 Temmuz 2005’i gösterdiğinde, gazetelerde “Tarım Kampı, Diyanet’e verildi” başlığıyla bir haber yayımlanır. Habere göre, İzmir Gümüldür’de Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) ait, denize sıfır 40 dekar araziyi ihaleye çıkarmıştır. Daha önce iki kez daha ihaleye çıkartılan araziye bir süre alıcı bulunamaz ancak 27 Mayıs 2005’te yapılan ihale sonucunda Yol-İş Sendikası, 3 milyon 10 bin TL bedelle araziyi satın alır. Daha sonra ise ilanın yerel gazetelerde yayımlanmadığı gerekçesiyle ihale iptal edilir ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 28 Temmuz’da yeniden ihale yapılacağını duyurur. Fakat ihale tarihi gelmeden önce kamp özelleştirme kapsamı dışına çıkartılır, satışı durdurularak ‘bedelsiz ve süresiz olarak’ Diyanet İşleri Bakanlığı’na tahsis edilir. Yurttaşlar ise skandal kıyağa tepki gösterir ve dönemin AKP’li Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın talimatıyla devir iptal edilmek zorunda kalınır. Sonrasında ise kamp 6.1 milyona “Şeker Sanayi Mensupları Hayır ve Eğitim Müesseseleri Kurma Derneği”ne satılır. O dönem kamuoyu şu soruyu sorar: “6.1 trilyon eden bir kamp, neden Diyanet’e bedelsiz ve süresiz verilmek istendi?”
“Alaçatı geceleri Diyanet’e emanet”
13 Haziran 2014 tarihinde, gazetelerde şu başlıkta bir haber yayımlanır: “Alaçatı geceleri Diyanet’e emanet.” Habere göre, İzmir Valiliği tarafından oluşturulan bir komisyon, Alaçatı Belediyesi’ne ait, aralarında içki satışı yapılan dükkânların da bulunduğu taşınmazları Diyanet İşleri Başkanlığı’na devretmişti. Zira Büyükşehir Belediyesi Yasası’yla birlikte o dönem 141 yaşında olan Alaçatı Belediyesi kapatılmıştı ve belediyenin mal varlığını devretmek için bulunan ‘en uygun kurum’ Diyanet olmuştu. Diyanet’e devredilen yerler arasında kiliseden camiye dönüştürülen ve belediyece yaptırılan restorasyonun ardından hristiyan figürleri perdeyle kapatılan, hem cami hem kilise olarak kullanılan Pazar Yeri Camisi’nin yanı sıra içki satışının yapıldığı 22 dükkân, Orta Kahve semtindeki tarihi belediye binası ve şehir merkezinde 4 dönümlük arsa da yer alıyordu. Turizm cenneti Alaçatı’ya Diyanet adeta göz dikmişti. O dönem, şu soru kamuoyunu meşgul etmişti: “Bir turizm mekânı neden Diyanet’e devredilir?”
“Diyanet’e kilise piyangosu”
22 Haziran 2017’de, Agos gazetesinde “Diyanet’e Mardin’de kilise piyangosu” başlıklı bir haber yayımlandı. Habere göre Mardin’de Valilik, Süryanilere ait pek çok çok sayıda kilise, manastır, mezarlık gibi mülkleri ‘kamu kurumlarına’ devretmişti. Mor Gabriel Manastırı Vakfı bu karara itiraz etmişti ancak valiliğin Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu itirazları reddetti. Hazineye aktırılan mülklerin daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildiği ortaya çıkmıştı. Mardin Valiliği, tepkilerin ardından 2014 yılında aldığı ve Süryanilere ait çok sayıda kilise ve manastırın Diyanet İşleri Başkanlığı’na devrinin yapılmasını öngören kararı iptal etti. Ancak tescilinin halen Hazine’de olduğu söylemek gerek. Mülklerin Diyanet’e devri Lozan Anlaşması’nın ihlaliydi ve olayın açığa çıkmasının ardından yurttaşlar şu soruyu sormuştu: “Kilise ve manastır gibi birer kültür hazinesi olan bu mülkler niye Diyanet’e verilmek istendi?”
Botanik Bahçesi de artık onların elinde…
1 Ağustos 2017’de, BirGün’ün manşetten duyurduğu haber, şöyleydi: “Botanik Bahçesi müftülüğe verildi.” Habere göre 1933 yılında üniversite reformu gerçekleştiğinde bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelen Prof. Dr. Alfred Heilbronn ve Prof. Dr. Leo Brauner tarafından 1935’te kurulan İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edilmişti. Bahçe 1995’te Sit alanı ilan edilmişti ve içindeki bitkiler yerinde korunması gerekli tabiat varlıkları olarak tescillenmişti. Bahçe, Osmanlı döneminde bu alanda Şeyhülislamlık bulunduğu gerekçesiyle 2015’te sessiz sedasız Diyanet’e devredilmişti. Yurttaşlar, olayın açığa çıkmasının ardından şu soruyu sormuştu: “Uluslararası Botanik Bahçeleri’ne kayıtlı iki bahçeden biri olan Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi neden Diyanet’e tahsis edilir?”
Siyasal İslam’ın merkezi: Diyanet
Aslında tüm bu soruların cevabı biliniyor: Politik İslam’ın örgütlenme merkezi haline dönüşen Diyanet’le birlikte; AKP, iktidar mücadelesinin yaşandığı mekânlardan birisi olan kenti tahakkümü altına aldı. Öyle ki, ‘para’ ve ‘din’in uyumuyla birlikte, parklarımız, yeşil alanlarımız, eğitim alanlarımız, usulsüz plan değişikliğiyle Diyanet’e verildi, veriliyor. Diyanet’e seferber edilen kaynakları göz önüne bulundurduğumuz zaman, toplumun ne denli dönüştürülmeye çalışıldığını, ‘kentlerin dinselleştirildiğini’ görebiliyoruz. Bunun dışında iktidarın Diyanet’e verdiği ‘hediyeler’i kentin de bir kimliği olduğunu hatırlayarak düşünürsek, AKP Türkiyesi’nin bize sunduğu “büyük resmi” daha iyi kavrayabiliriz: İşte bu yüzdendir Ramazan’da oruç tutmayanlara yönelik baskı. Bu yüzdendir devlet dairelerindeki memurların veyahut esnafların kendilerini Cuma’ya gitmeye mecbur hissetmeleri. Bu yüzdendir içki içilen yerlerin sayısının azalması. Bu yüzdendir ki farklı dine mensup yurttaşların içe dönük bir sosyal yaşantı geçirmek zorunda bırakılmaları… Özetleyecek olursak; AKP’li “neoliberal İslamcı belediyelerle”, Diyanet işbirliğinde yaratılan kentteki bu değişim türlü cemaatlerin etkisini artırıyor. Haliyle yaşam tarzımıza müdahale de ‘kolaylaşıyor’.
Bakan Özhaseki’nin imam hatip itirafı
Tam da bu noktada, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin itirafı oldukça önemli. Özhaseki, geçen günlerde yaptığı açıklamada, 10 yıl imam hatip okulu vakıf başkanlığı yaptığını belirterek, “21 yıl belediye başkanlığı yapmış birisi olarak itiraf ediyorum; 10’dan fazla kaçak imam hatip okulu yaptırdım” demişti. Özhaseki’nin açıklaması AKP’nin sistematik uyguladığı gericilik hamlelerin kente bir yansımasının en net göstergesi. Ancak şöyle bir ekleme yapmak gerekiyor: Çevre ve şehircilik işlerinden sorumlu olan bakanın, gayet pişkin bir şekilde bu açıklamayı yapması, AKP’nin dinciliği topluma dayatmak için yaptığı usulsüz uygulamaları da gözler önüne seriyor. AKP her ne kadar “yeni Osmanlıcık” hedefiyle tepeden inmeci politikalarını kente uygulamaya kalksa da, yurttaşların tepkisi her geçen gün artıyor. Yaşam alanlarımıza yönelik bu saldıralara karşı tepkiyi büyütmenin yolu ise daha fazla bir aradalık ile sağlanabilir.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024