Küreselleşme: Bir Dönüm Noktasına Geldik

Son otuz yılın en büyük ekonomik ve politik olgularından biri olan küreselleşme, bugün ciddi bir sınavdan geçiyor. 1990’larda Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle hız kazanan bu süreç, dünyanın her köşesini birbiriyle daha bağlantılı hale getirdi. Teknolojik ilerlemeler, serbest ticaret anlaşmaları ve üretimin küreselleşmesi, yeni bir ekonomik düzen yarattı. Sanayi üretimi Asya’ya kaydı, dijitalleşme hizmet sektörünü dönüştürdü, uluslararası finans piyasaları devasa bir büyüme yaşadı. Küreselleşme, zenginleşme ve refah vaadiyle dünyanın dört bir yanında hükümetler tarafından teşvik edildi.

Ancak bu süreç herkes için aynı şekilde işlemedi. Kazananlar kadar kaybedenler de oldu. Orta sınıfın erimesi, sanayisizleşen bölgelerde işsizliğin artması ve gelir adaletsizliğinin derinleşmesi küreselleşmeye yönelik eleştirileri beraberinde getirdi. 2008 küresel ekonomik krizi, bu sistemin kırılganlıklarını gözler önüne sererken, pandemi sonrası tedarik zinciri krizleri ve Rusya-Ukrayna savaşının tetiklediği enerji krizi küreselleşmenin sürdürülebilirliğini sorgulattı.

Bugün, özellikle Batı dünyasında, küreselleşmeye karşı tepki her zamankinden daha güçlü. Donald Trump’ın korumacı ekonomi politikaları, Brexit süreci, Avrupa’da artan milliyetçi söylemler ve Çin’in küresel ekonomideki artan etkisi, küreselleşmenin geri çekildiği yönündeki tartışmaları alevlendirdi. Peki, gerçekten küreselleşme sona mı eriyor, yoksa sadece biçim mi değiştiriyor?

Ne Yanlış Gitti?

Küreselleşme, başlangıçta ekonomik büyümeyi ve refahı artıracağı umuduyla teşvik edildi. Ancak zaman içinde sistemin kazananları ile kaybedenleri arasındaki uçurum giderek büyüdü. Büyük şirketler ve finans çevreleri küreselleşmenin en büyük faydalanıcıları olurken, birçok ülke ve toplum gelir adaletsizliği, sanayisizleşme ve işsizlikle karşı karşıya kaldı.

Özellikle Batı ülkelerinde sanayi üretiminin ucuz iş gücü avantajı nedeniyle Asya’ya kaydırılması, yerel iş gücünü olumsuz etkiledi. ABD ve Avrupa’da mavi yakalı işçilerin ekonomik güvenlikleri azaldı, sanayinin çekildiği bölgelerde yoksulluk arttı. Bu durum, küreselleşme karşıtı siyasi hareketlerin doğmasına zemin hazırladı. Donald Trump’ın “Önce Amerika” politikası ve Brexit süreci küreselleşmeye karşı duyulan hoşnutsuzluğun en belirgin örneklerinden biri oldu.

Küreselleşmenin Geleceği Var mı?

Bugün dünya, küreselleşmenin tamamen sona erip ermediğini sorguluyor. Ancak uzmanlar, küreselleşmenin sona ermek yerine biçim değiştirdiğini savunuyor. Tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması, bölgesel ticaret anlaşmalarının artması ve ülkelerin ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirme çabaları yeni bir küreselleşme modelinin doğuşuna işaret ediyor.

Özellikle pandemiyle birlikte kritik sektörlerde üretimin yerelleştirilmesi önem kazandı. Avrupa Birliği ve ABD, Çin’e olan bağımlılıklarını azaltmak için teknoloji ve enerji sektörlerinde kendi kendine yeterlilik politikalarına yöneldi. Aynı zamanda dijitalleşme, yapay zeka ve yeşil ekonomi gibi yeni dinamikler, küreselleşmeyi farklı bir eksene taşıyor.

Küreselleşme, eski formuyla devam etmese de dünya çapındaki ekonomik ve politik bağlantılar kopmuş değil. Ancak önümüzdeki yıllarda, daha dengeli ve kapsayıcı bir küreselleşme modelinin inşa edilip edilemeyeceği en büyük soru işaretlerinden biri olmaya devam edecek.