ABD Ticaret Temsilciliği (USTR), Çin’in yarı iletken endüstrisindeki politikalarını hedef alan yeni bir soruşturma başlattığını duyurdu. Açıklamada, Çin’in bu sektörde yerel ve küresel pazarlarda hakimiyet kurma çabalarının “rekabet dışı” yöntemler içerdiği ve ABD’nin ekonomik güvenliğini tehdit ettiği iddia edildi. Ancak bu gelişme, ABD’nin yıllardır uyguladığı piyasa manipülasyonlarını görmezden gelerek kendi çıkarlarını mutlaklaştırdığı bir düzenin yeni bir örneği olarak öne çıkıyor.
ABD’nin “Hukuk ve Piyasa” Çelişkisi
ABD’nin açıklamasına göre, Çin yerlileştirme politikalarıyla küresel pazarları “haksız rekabetle” zorluyor, ABD’nin tedarik zincirlerini ve ekonomik gücünü baltalıyor. Ancak söz konusu kendi çıkarları olduğunda, ABD’nin “rekabet” kavramını nasıl eğip bükebildiğini dünya defalarca gördü. Amerikalı dev şirketler yıllardır gelişmekte olan ülkelerin doğal kaynaklarını sömürerek ve emek piyasalarını manipüle ederek küresel sistemde avantaj sağlamadı mı? Yatırımlarını korumak adına askeri müdahalelerden ekonomik yaptırımlara kadar tüm araçları devreye sokan bu sistemin, şimdi Çin’i “rekabet dışı yöntemler” kullanmakla suçlaması bir ironi değil mi?
ABD, soruşturmayı “savunma, otomotiv, tıbbi cihazlar, havacılık, telekomünikasyon” gibi stratejik sektörlere odaklayacağını duyurdu. Yani mesele yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir rekabetin de parçası. Çin’in teknolojik ilerlemesini ve sanayide kendi kendine yeterlilik politikasını, emperyalist düzenin baş aktörü olan ABD’nin bir tehdit olarak görmesi şaşırtıcı değil. Teknolojik üstünlüğünü koruyarak ekonomik hakimiyetini sürdürmek isteyen ABD, Çin’in ekonomik yükselişine karşı yeni bir soğuk savaş cephesi açıyor.
Emperyalist Düzenin Çıkar Oyunu
ABD Ticaret Temsilcisi Katherine Tai’nin “Amerikalı işçileri ve işletmeleri destekleme” açıklaması, iç politikada sıkça kullanılan bir manipülasyon taktiği. ABD, işçilerini ve işletmelerini desteklemek için gerçekten bu kadar hevesliyse, neden onlarca yıldır üretimi düşük maliyetli işgücüne sahip ülkelere taşımaktan geri durmadı? İşin aslı, bu tür hamlelerin işçi hakları ya da piyasa dengesiyle bir ilgisi yok; mesele, küresel ekonomide ABD’nin hegemonyasının tehdit edilmesidir.
ABD’nin açıklamasında, Çin’in eski tip yarı iletkenler ve silisyum karbür alt katmanları gibi kritik üretimlere yönelik politikalarına dikkat çekiliyor. Ancak bu, yalnızca Çin’in teknolojik ilerlemesini yavaşlatma çabasının bir parçası. ABD’nin, Çin ve diğer ülkelerin kendi sanayilerini geliştirmesine yönelik sistematik engellemeleri, kapitalist emperyalizmin çifte standartlarını net biçimde ortaya koyuyor.
Bu soruşturma, yalnızca çip üretimi ya da rekabetle ilgili değil. Esas mesele, küresel ekonomik düzenin iki büyük aktörü arasındaki güç mücadelesidir. Ancak ABD’nin, “ahlak” ya da “piyasa kuralları” kisvesi altında kendi hegemonyasını koruma çabası, dünya halklarının gözünden kaçmıyor. Kapitalist emperyalizmin bu çifte standardı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik bir sömürü düzeninin de yansımasıdır. Çin’in yükselişiyle bu düzenin çatırdamaya başlaması ise kaçınılmaz görünüyor.
- Kadınların Seçme ve Seçilme Hakkı: Almanya’da 1918’de Kazanılan Büyük Zafer - 8 Mart 2025
- Cinsiyetler Arası Ücret Farkı: Türkiye’de Durum - 7 Mart 2025
- Türkiye’de Yargı Bağımsızlığı: Krizin Derinleşen Anatomisi - 23 Şubat 2025