8 Mart’a Giderken Kadın Devrimi

İnsan soyu pek çok devrimin hem kaynağı hem şahidi oldu. Tarım devrimi, sanayi devrimi ve şimdi içinden geçmekte olduğumuz bilişim devrimi bunlardan en önemlileridir. Tüm bu devrimlerin, başka bir anlamda da, kadına karşı yapıldığını söylersem abartılı bulunur mu bilmem… Ama daha açık bir biçimde söylemem istenirse, evet, olanlar kadın açısından bir karşıdevrimdir. Bu nedenle, bunlara bir kadın devrimiyle karşılık vermek meşru bir hak olacaktır.

Konunun daha anlaşılır olması açısından bazı tespitler (bazıları tekrar olacaksa da) yapmalı… Yapmalı ki, kadına yönelik anlam krizinin çözümü, etiğe kavuşturulup estetize edilebilsin. Toplumun ahlâki kodları, kadın bedeni ve daha özelde de cinsellik üzerinden şekillendiriliyor. Ne büyük bir haksızlık ve ahlâksızlık… Bu konu hayati önemdedir; zira, kadını hayatın içinden çıkarıp alın, ne kalır ki geriye…

Kadınla eşit ve özgürlükçü temelde demokratik yaşam yaşamın olmazsa olmazıdır. Bu durum, her iki cinsiyet açısından da aşka baş koymanın zeminini oluşturmalıdır. Aşkın açıkça gerçekleşmediği ortam, baskıcı, gerici, ataerkil bir ortamdır. Aşk insanları diğer canlılardan ayıran en temel niteliktir. Aşkın, ata-erkil toplumda kavranış biçimi onu sakatlamaktadır. Böylece cinsellik boyutu kışkırtılmakta, cinnet toplumu yaratılmaktadır. İnsanlar kadın ve erkek olarak birbirinin doğalarını tanımamakta, bu anlamda birbirine yabancı bir hayat sürmektedirler. Hemen açıkça söyleyelim ki, bugün insanlığın karşı karşıya bulunduğu pek çok sorun, kadının sosyal yaşamda olması gerektiği yerde olmamasından kaynaklanmaktadır.

Kadının, kadınlığının kendine kazandırdığı düşünsel ve duygusal rolü oynayamamasının nedeni çarpık bir namus ve cinsellik kavrayışıdır. Güzel bir doğa parçası olarak kadının karanlıktan kurtulup aydınlanması, başta erkeği ve giderek tüm tarihi aydınlatacaktır. Hiç kuşkusuz bu devrimsel bir durumdur. Bilinmesi gerekir ki, kadının bir aşk nesnesi, annelik ve fedakârlık timsali olarak sömürülmesi (ki hâkim düzen böyle sömürüyor) sömürünün katmerleşmesidir. Bu durum, kadın aklının, kadın ruhunun, kadın sezgisinin yaşama katılmasını engelleyen bir faktördür. Öyle inanıyorum ki, kadının bilgeliği, ruhu ve bedeni özgür olduğunda tüm kötülükler güçsüz ve çırılçıplak kalacaktır. Bilgelik, kadının “gen havuzunda” ne kadar bastırılmaya çalışılsa da toprak altındaki tohum gibi hep oradadır.

Bugüne kadar kadına dair hâkim bilginin yerine kadın hakikatini güncelleştiren, bu temelde yeni bir kadın kimliği inşası bir lüks değil, kaçınılmaz bir gerekliliktir. Mevcut bilgi-iktidar yapılanmaları eril ideolojinin eseridir. Bu beş bin yıldır böyledir. Söz konusu bilgi-iktidar ilişkisini tersine çevirecek politik hareketler çok etkili olmadı bugüne kadar.

Bunların içinde en etkili olanı feminizmdir. Ancak, kadın eksenli politik hareket olan feminizm marjinal kaldı; en geniş kadın kimliği tarafından içselleştirilemedi. Bu anlamda toplumsal değişim ve dönüşüm konusunda etkili olamadı. Bu yüzden, kadına, toplumsal yaşamda feminizm ötesi bir rol- sorumluluk yükleyen başka bir bakışaçısı gerekli. Doğru, feminizm doğası gereği ataerkil sistem karşıtıdır, anti-militaristti,; anti-cinsiyetçidir, anti-faşisttir. Evet ama, moderniteyle bağlarını sorgulamadığı için bütün bu olumlu nitelikleri işlevsiz kalmaktadır. Kendini en geniş kadın kitlesi tarafından rol-model bir yaşama bakış olarak kabul ettirememektedir.

Kadın hareketinin, giderek de toplumun gelişip dönüşmesinde feminist külliyatın katkılarını inkâr etmeye gücümüz yetmez. Ama daha da geliştirilmeye açık olduğu gün gibi ortadadır. Tabii bu anlaşılabilir bir şeydir. Zira, feminizm, kadının beş bin yıllık kölelik döneminin son iki yüz yıllık düşünsel-pratik tarihine sahiptir. Feminizmin, bir yandan kadın özgürlüğü mücadelesi verirken, diğer yandan da zaman zaman toplumsal yaşamda erkeğin oynadığı role -yönetmeye- soyunduğu da olmuştur. Bu durum onu, geri ve liberal bir pozisyona itmiştir. Bu üstten bakış onun pratiğe, yaşama, zamana hâkim olmasını engellemiştir. Daha çok politik, kültürel, sosyal sistemi eleştirmiş, onun yerine ne koyacağını açık, net, anlaşılır, elle tutulur bir biçimde ortaya koyamamıştır. Ama her halükârda feminizmi marjinal kalmaya iten damarların açılması kadın devrimin yolunu daha da açacaktır.

Ama şurası açık ki kadın, kendine giydirilmiş, onu boğan ideolojik, sosyolojik, politik, cinsiyetçi elbiselerden soyunmalı… Ki yeni yeni kadınlık ve insanlık “var oluş hallerine” uyansın, kendi doğasını keşfetsin.Kapitalizm ve tüketim kültürü kadını en küçük hücresine kadar metalaştırmış, yozlaşmış bir cinsellik ve namus kavrayışı içinde erkeğe tâbi kılmış. Cinsiyetçi ideolojinin fabrikasından çıkmış bu görüş ve tutumdan farklı bir kadın kimliği inşası çıkmazdı zaten.

Özgürlük için, kendisi olmaktan çıkarılmış, kendi karşıtına benzetilmiş bir cinsiyetin ancak devrimsel bir dönüşümle kendine dönmesi mümkün olabilir. “İnsan eliyle inşa edilenin yine insan eliyle değiştirilebilir” kuralı ile düşünürsek, bunun gerçekleşmesi çok da mümkündür. Kadına dayatılan ve ideolojik bir inşayla ortaya konan, ahlâk, ayıp, günah, namus kavramlarının mevcut tarifleri çöpe atılarak, bu kavramlara, kadın kimliği etrafında yeni tarifler/ tanımlar yaparak başlamak en kullanışlı yol gibi görünüyor.

Başta kadının cinselliği olmak üzere, bedenini, duygu gücünü aşağılayan, metalaştıran tavır teşhir edilsin. Kadının aklını, duygusunu ve varlığını parçalayan böylesi tutumlar en geniş kadın kitleleri bilincinde çürütülsün. Ki, erkek ve kadın toplumsallığının bir gereği olan diyalektik bakışla, kadın ve erkeğin birbirine karşı değil, tam tersine birbirini tamamlayan bütün olduğu anlaşılsın.

Anlaşıldığı biçimiyle kadın bedeni, ruhu ve cinselliği bir utanç kaynağı değildir. Tam tersine kadın, bedeni ve duygusuyla bir bütündür. Onun bu yanı, insanlığın en güzel ve bereketli yanıdır. Ataerkil kültürün kutsallık halesi, yasaklama, günah, ayıplama, utanç kördüğümünden oluşmaktadır. Bu durum, kadını fazlasıyla nefessiz bırakmaktadır. Söz konusu kördüğümün çözülmeye başlaması kadın devriminin işaret fişeği olacaktır.

Kadın sorunu -ki aslında bir insanlık sorunudur- ister ataerkil kültür, ister din, ister kapitalizm kaynaklı ya da her üç faktörün sorumluluğundan kaynaklanan bir sorun olarak görülsün, bunların içinde kalarak çözülecek bir sorun değildir. Kadın devrimi dediğimiz durum ancak tüm bunlara alternatif üreterek gündemleşecek bir olaydır. Bunun gerçekleşmesi, erkeğe karşı savaşta değil, erkekle birlikte hayatiyet kazanabilecek bir şeydir.

Tekrarlayalım; kadın sorunu ahlâki-politik bir insanlık sorunudur; sadece kadının sorunu değil… Ama her şeyden önce, her bir kadının ve tek tek her erkeğin kendi içlerinde bir ”kadın devrimi ” yapmaları kaçınılmaz bir gerçek. İşte ”KADIN DEVRİMİ” dediğim durum, böyle bir zihniyet devrimiyle gerçek bir devrim hüviyeti kazanacaktır.

Ali Rıza GELİRLİ
Latest posts by Ali Rıza GELİRLİ (see all)