Sermayenin Milleti, Dini ve Vicdanı Yok, Ama Saldırıları Örgütlü

Uluslar arası sermaye örgütlerinin tek amaçları daha fazla büyümek, daha fazla sömürmek, daha fazla artı-değer yaratmaktır. Tüm zenginliklerin kendisinin olmasını ister. Vahşi bir sömürü ağı oluşturur. Bunu yaparken de ülke, millet, din ve cinsiyete bakmadan, kendisinden olmayan her kesten azami düzeyde yararlanmaya çalışır. Onların sırtından her türlü vurgunu vurmayı kendine görev sayar. Ama bu arada “milliyetçiliği”, “vatanseverliği”, gerekirse “dini ritüelleri” de kullanmaktan geri durmaz. Herkesten çok Millici olurlar. Hem ulusal düzeyde hem de uluslararası düzeyde örgütlerinin desteğini de almaktadır. Her iş ve işleminde örgütlerinin talimatları doğrultusunda yaparlar. Birbirlerinin tecrübelerinden yararlanırlar. İşçi ve emekçilerin karşısına her seferinde başka bir yüz, başka bir görüntü ve başka bir adla çıkabiliyorlar.

Sermaye örgütleri kârlarına kâr katarken, hem bizlerin iş gücümüzden yararlanıyorlar, hem de bizim yaşam alanlarımızı talan etmeye devam ediyorlar. Onlar için tek amaç sermayelerine sermaye katmaktır. Bunun ağır bedelini de bizlere ödetmekten çekince görmemektedirler. Onlar bunu hem Devlet ve yasalardan güç alarak yaparken, diğer taraftan örgütlerinin güçlerinden faydalanmaktadırlar.

Biz işçi ve emekçilerin hakları tek tek budanırken de sermayenin çıkarları gözetilmektedir. Bize ait olan, bizim çıkar ve menfaatlerimizi gözeten her şeyi de tek tek çaktırmadan elimizden alma cambazlıklarına da diyecek yok. İşlerine geldiği gibi ve talanlarını gerçekleştirecekleri her türlü yasal kolaylıkları meclislerine çıkartabilmektedirler. Bu yasaları çıkarırken de “yüksek kamu yararı” diye lanse ederler. Ve düzenlenen yasalarda da dolaylı yolarda kendilerine açık kapı bırakmaktadırlar. Mevzuatları, işlerini kolaylaştırma temelinde düzenlemektedirler.

Doğa talanına devam ederlerken, çevreyi tahrip etmeye çalışırlarken, alanın mülkiyet hakkına bakmaksızın ve çevresindeki yaşam unsurlarına bakmaksızın, üzerinde üretilen ekonomik değerlere bakmadan, “yasalardan” aldıkları destekle işlerine devam etmektedirler. Tapulu mülklere rağmen, enerji şirketlerine para karşılığı ruhsatlar verilerek hak sahibi yapılmaktadırlar. Ve bu işlemler sonucunda “mülkiyetli mülksüzler” yaratılmaktadır. Ve mülk sahiplerinin yaşam alanları ve yaşam hakları ellerinden alınarak şirketlere peşkeş çekilerek zorunlu göçe zorlanmaktadırlar. Çünkü yarattıkları tahribat ve çevre kirliliği, o alanda yaşamı devam ettirmek oldukça zorlaşıyor. Zor yaşam alanı da doğal olarak yok pahasına devredilerek terk edilmektedir.

İşte Çernobil sonrası canlı yaşamının mümkün olmadığı ve hatta çürümenin bile mümkün olmadığı bir alanın oluştuğu gibi. Ülkemizde de hem Termik Santrallerin işletildiği alanlar, hem de Jeotermal Santrallerin işletildiği alanlar insansızlaştırılacağı kaçınılmaz hale gelecektir. Canlı yaşamının sürdürülebilirlik şansı kalmayacaktır. Sermayenin bu çabalarına Uluslar arası sermaye örgütleri, ulusal düzeydeki sermaye örgütlerinin yoğun destekleri devam etmektedir. Yasal alandaki boşlukları da ulusal meclislerde uygun yasalar düzenletilerek, işlerine yasal kılıfta ayarlayabilmektedirler.

Tam da bu noktada emek ve çevre örgütleri de ulusal ve uluslar arası zeminde kendi üst örgütlerini yaratarak sermaye örgütleri karşısında harekete geçebilmelidirler. Bu örgütlülükte de zarar gören ve bu saldırılarda etkilenen her kesimi içine alan örgütlülükle sağlanmalıdır. Ulusal kimliğe, rengine, dini inancına, cinsiyetine bakılmaksızın herkesi kucaklayıcı ve birleştirici örgütlerimiz olmalıdır. Sermaye veya Kapitalizm ulusal sınırlara, milliyetlere, dini inançlara ve renklere bakmaksızın saldırılarını her zeminde ve her cephede sürdürmektedir. Buna karşı bizimde sınıf örgütleri başta olmak üzere, emek örgütleri ve çevre örgütleri güçlerini bu temelde, Yaşam alanlarını koruma, yaşam hakkına sahip çıkma adına birleştirebilmelidir. Bizimde örgütlerimizin çokluğu değil, onların birlikte daha güçlü bir örgütlülük olarak karşı duruşu gerçekleştirecek boyuta taşıyabilmeliyiz. Ancak gelecek bu yolla kazanılabilinir. Gelecek nesillere bu yolla daha sağlıklı ve yaşanabilinir bir yaşam alanı bırakabiliriz.