Saf ışığın, şeffaf simgelerin şairi: Tomas Tranströmer*

“Şiir, kanayan bir yaradan
veya gülümseyen bir ağızdan
yükselen bir şarkıdır.”[1]

“Mavi parıldayarak kaydı geçti dubaların önünden,/ kara süründü ve büzüldü, taştan dışarı bakarak,/ beyaz bir fırtına olup esti gözlere.

nalların altında ezilince saat üç/ ve karanlık ışık duvarını çalınca/ uzandı şehir denizin kapısının ayaklarına/ ve parıldayarak akbabanın keskin gözlerinde,” dizelerindeki ‘İzmir Saat Üç’ün yazarı yani şairiydi, fotoğrafçıydı ve Gürhan Uçkan tarafından Türkçeleştirilmiş ‘Hüzün Gondolu’ ve ‘İzmir Saat Üç’ şiir kitapları vardı…[2]

“Nobel şaire yakıştı”[3] dedirtendi…

“Şiirlerindeki yoğun ve saydam imgeleriyle, gerçekliğe erişmenin yeni yollarını açtığı” gerekçesiyle 2011’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görüldüğünde 80 yaşındaydı İsveçli şair Tomas Tranströmer…

Konuşma yetisini büyük ölçüde yitirdiğinden, Nobel’i aldığını öğrenince ağzından iki sözcük çıktı: “Çok iyi” dedi ve gülümsedi.[4]

İnsan zihni ve kimliğinin gizlerini ve insan ruhunun derinliklerini keşfetmeye yönelen şiirleriyle, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana İskandinav edebiyatının en saygın şairleri arasında yer alan Tranströmer’in, yapıtları 50’den fazla dile çevrildi.

1990’da geçirdiği bir felç sonucunda konuşma yetisini yitiren Tranströmer, 6 yıllık bir aradan sonra ‘Hüzün Gondolu’ başlıklı eseriyle yeniden hayranlarına ulaştı. Daha sonra 2004’te de Japon haikuları tarzında şiirlerden oluşan bir kitap yayımlamıştı.

İsveçli şair, rahatsızlığından bu yana, şiirden çok müzikle ilgileniyor; sabahları sol eliyle piyano çalıyor ve klasik müzik dinliyordu.
*
1931 Stockholm doğumlu, Nobel edebiyat ödülüne 8 kez aday gösterilmiş ve 2011 yılında bu ödülü almayı başarmıştı.

‘Stockholm Üniversitesi Edebiyat Bölümü’nde psikoloji ve şiir üzerine öğrenim gördü. 1956’da psikolog olarak mezun oldu. Stockholm Üniversitesi Psikoteknik Enstitüsü’nde ve 1960-1965 yılları arasında Roxtuna’da tutuklu gençlere psikolojik danışman olarak görev yaptı.

1972 yılında yayımlanan ‘Window And Stones’ ile ‘Ulusal Kitap Ödülü’nü, ‘The Great Enigma’ ile de ‘Uluslararası Şiir Forumu Teşvik Ödülünü aldı.

2001’de çıkardığı ‘Air Mail’ başlıklı yapıtında 25 yıllık koleksiyonu, okurları ile paylaştı. ‘Aftonbladets Edebiyat Ödülü’nü ve şiir ile edebiyat dallarında verilen ‘Oevralids Ödülü’nü kazandı.
Tomas Tranströmer, çok sayıda yerli ve uluslararası ödül kazanmış bir isim. Bunlar arasında İtalya’nın klasik şiir ödülü ‘Premio Nonino’ ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin ‘Büyükayı Ödülü’ de bulunuyordu.

1990 yılında felç geçiren yazar, altı yıllık bir sessizlikten sonra ‘Sorgegondolen’ başlıklı şiir kitabını yayımladı.

İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi ödül açıklamasında, “Şair Tranströmer’in anlatımları bize gerçeğe yeni erişimler sağlar” diyerek, Tomas Tranströmer’in dünyanın en büyük şairlerinden biri olduğunun altını çizdi.
23 Şubat 2013’de aramızdan ayrıldı.
*
“Hammaddesi saf ışık olan şiirlerin şairi”ydi; “Yoğun, şeffaf simgeleri aracılığıyla, gerçekliğe erişmemiz için yeni bir yol sağladı.”

Şiirlerinde, modernizme temellendirilmiş ekspresyonist ve sürrealist kurgular dikkat çekerdi. Sıkça konu edindiği ise iklimsel öğelerdi. Uzun İsveç kışları ve doğanın iklimsel değişikliklere uyum becerisi üzerine muhteşem tasvirleri vardı.

Tranströmer, şiir anlayışını “Benim şiirim bir buluşma yeridir. Günlük dilin daha çok birbirinden kopuk olarak yansıttığı gerçekler arasında bu noktada bir ilişki, bir ilgi doğar. Doğada bulunan irili ufaklı her türlü ayrıntı arasında bir bağlantı bulunur. (…) Şiir kişileri uyutmak için değil uyandırmak için bir meditasyondur.” diye açıklarken;[5] 1977’de bir Macar dergisinin sorularına yanıtında da şunların altını çiziyordu:

“Benim şiirim bir buluşma yeridir. Günlük dilin daha çok birbirinden kopuk olarak yansıttığı gerçekler arasında bu noktada bir ilişki, ilgi doğar. Doğada bulunan irili ufaklı her türlü ayrıntı arasında bir bağlantı bulunur. Değişip kültürler ve farklı insanlar sanat yapıtları sayesinde bir araya gelebilirler. Doğa ile endüstri arasında bile bir bağlantı durulabilir. Baştan zıt gözüken kutuplar, bu sayede buluşabilir.

Belirgin ve açık hedeflere ulaşabilmek için günlük dil ve biçem gerekli olabilir. Özellikle yaşadığımız dünyayla ilgili sorunlar söz fanusu olunca. Ama yaşadığımız bazı önemli anlarda bunun yeterli olmadığını biliyoruz. Eğer günlük dil ve biçemlerin bütün yaşantımıza egemen olmasına izin verirsek, kopuk ve onarımı zor bir ortamla karşı karşıya gelebiliriz. Ben şiiri, bu tehlikeye karşı durabilecek bir güç olarak görüyorum. Şiir, kişileri uyutmak için değil, uyandırmak için yapılan bir meditasyondur.”
*
Bu özellikleriyle Magnus Ringgren şöyle tanımlardı Onu: “Işıktan oklarını, başka hiç kimsenin yapamadığı şekilde nesneyle sözcük arasında dolaştırıyor ve onların, birbirleriyle olan iç ilişkilerini gözle görülür hâle getiriyor; ‘tohum toprağı tekmeliyor… İsveç’te 1954’den beri yazılan her şiirin Tranströmer’le bir ilişkisi vardır.”

Yine eleştirmen Tommy Olofsson, “Tranströmer konusunda önceden tahmin edilebilecek hiçbir şey yoktur; onunla sürekli olarak yeni şeyler keşfedilir. onun şiiri, bilmediği şeye kendini açmaya cesaret edenler içindir,” derken bir başka eleştirmen Aris Fioretos da şunları aktarırdı: “Tomas Tranströmer’in yeni şiirleri, sevincin ve hüznün sessiz infilâklarıdır.”

Ayrıca ‘İran Book News Agency’de Tranströmer’in şiirlerini Farsçaya çeviren Sohrab Rahimi şunların altını çiziyordu: “Onun özgünlüğü melodinin ve kafiyelerin tuzağına düşmemesinde yatıyor. Dünyaya ve nesnelere bakışıyla dikkat çekici. Başlangıçta insana çok sade gelen bir bakış açısı var ama derinlere indikçe yeni yeni anlamlarla karşılaşıyorsunuz.”[6]

Ve nihayet, her şeyi özetlersek: “İsveç’te 1954’ten sonra yazılan her şiirin Tranströmer’le bir ilişkisi vardır. Bu şiirler duygu, imge, yaşam üzerine kavrayış geçirgenliği ile dili incelterek metni yeryüzüne, insan varoluşuna yayışındaki genişlikle her an yeni anlamlara açık şiirlerdir,”[7] vurgusuyla Demir Özlü, 1997’de kaleme almış olduğu ‘Büyük Bir Şair: Tranströmer’ başlıklı yazısında, ‘Öyle sanıyorum ki bugünkü İsveç edebiyatının en yükselmiş dalı şiirdir. Bu şairlerin de bugün belki en büyüğü, 1931 doğumlu Tomas Tranströmer’dir,’ diyordu.”[8]


N O T L A R
[*] Ümüş Eylül Dergisi, No:25, Ekim-Kasım-Aralık 2017…
[1] Halil Cibran.
[2] Türkçede Tomas Tranströmer: Ateş Karalamaları, Çev: Cevat Çapan, İyi Şeyler Yay., 1994… Hüzün Gondolu, Çev: Gürkan Uçkan, Telos Yay., 1998… İzmir Saat Üç, Çev: Gürkan Uçkan, Nokta Yay., 2004.
[3] Tozan Alkan, “Çevirdim Dilim Yandı: Nobel Şaire Yakıştı…”, Varlık, No:2011/11-1250, Kasım 2011, s.88-90.
[4] “… ‘Çok İyi’ Dedi ve Gülümsedi”, Cumhuriyet, 8 Ekim 2011, s.14.
[5] “Nobel Edebiyat Ödülü, İsveç’te Kaldı”, Zaman, 7 Ekim 2011, s.23.
[6] Zeynep Heyzen Ateş, “Kafaları Karıştıran Şair”, Radikal Kitap, Yıl:10, No:552, 14 Ekim 2011, s.18.
[7] Demir Özlü, “Büyük Bir Şair: Tranströmer”, Cumhuriyet, 8 Ekim 2011, s.14.
[8] Celâl Üster, “Her Yıl Yinelenen Beklenti…”, Cumhuriyet Kitap, No:1131, 20 Ekim 2011, s.6.