Dağ başını duman almış/ Gümüş dere durmaz akar/ Güneş ufuktan şimdi doğar/ Yürüyelim arkadaşlar! İlkokul sıralarında en çok sevdiğim marştı. Yıllar sonra öğrenmiştim marşın güftesinin Ali Ulvi Elöve’ye ait olduğunu ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de bu marşı çok sevdiğini.
Yol uzun da olsa ne var. Yürüyelim arkadaşlar. En çok bu dizeler etkilerdi beni. Küçüktüm ve yaşam çok uzun bir yol gibi görünüyordu o zamanlar bana. Bir taraftan belirsiz oluşu, bir taraftan da yürümenin heyecanı.
Ellili yaşlarıma kadar birçok yol yürüdüm. Yol arkadaşlarım değişti. Dünyayı değiştirmek istedim. Belki kendi çapımda da bir etkim olmuştur kim bilir? Yüz bin imza bulsam adaylığımı koyacağım ama o da zor görünüyor.
Biz başkanlık hayalini bırakıp edebiyata sığınalım bari. “Dünyayı değiştiremiyorsan, dünyanı değiştir.” Stefan Zweig – Satranç
Ne güzel bir söz değil mi? Hani durmadan ağlayıp, sızlayan, bir şeylerden şikayet eden düzeltmek için en ufak bir hamlede bulunmayanlar için söylenmiş adeta.
“Hepimiz yeniden doğmalıyız, sonra bir daha ve bir daha…” demiş George Bernard Shaw. Nasıl tekrar ve tekrar doğabiliriz ki? Reenkarnasyon kavramına girmeyeceğim. O başka bir yazının konusu olsun.
Yaşam akıyor ve devamlı değişiyor. Böyle bir şey işte yaşam! Bir kapı kapanırsa yaşamda, bir hizmet, bir eylem, bir faaliyet alanı sona ererse, bir başka kapı, bir başka hizmet, bir başka eylem ve faaliyet alanı mutlaka sonuna kadar açılıyor. Yaşam boşluk bilmiyor, onun için de bir gidenin yerini bir başkası alıyor, bir bitenin yerini bir diğeri dolduruyor.
Yani tam da Çinlilerin dediği gibi “Yeşil bir dal saklarsan yüreğinde eğer, şarkı söylemeye bir kuş mutlaka gelecektir.” Yeter ki, sen inan, sen sabret, sen iste, harekete geç ve hak et! Yeter ki, sen değiş, sen üret, sen yarat; değişmek, üretmek ve yaratmak için yeniden doğ, sonra bir daha, sonra bir daha doğ!
Yürü hiç durmadan yürü. Önüne bak. Hedefini tespit et. Yürümenin ‘kendini bulmanın’ bir yolu olduğunu söyleyen Nietzsche’yi dinle, “Sadece yürürken akla gelen düşünceler değerlidir” demiş kendileri. Kendini, varlığının gizemini bul.
Berlin’de Tiergarten parkında kadim bir ağacın altında uzun bir yürüyüşün ardından yorulmuş bacaklarımızı dinlendiriyoruz Ferda ile. Aklıma Rousseau’nun “İtiraflar”ındaki şu satırları geliyor: “Yürüdüğünde her şey mümkündür. Gelecek apaçık şekilde karşındadır. Ve birkaç saatlik bir yürüyüşün ardından kimliğinizden, benliğinizden uzaklaşırsınız. Sadece vücudunuz yürür. Bir geçmişiniz, geleceğiniz, kimliğiniz yoktur. Hiç kimsesinizdir. Sadece yürümek vardır…”
Bu yaşamı adım adım birlikte yürüdüğüm ve yürümek istediğim kişiye çeviriyorum bakışlarımı.
O telefonundaki uygulamaya bakıyor, “28 bin 700 adım atmışız” diyor.
Ayağa kalkıyorum. Elimi uzatıyorum. Daha önce hiç geçmediğimiz yollardan geçmeye var mısın? Diyor bakışlarım. Anlıyor ve uzattığım eli kavrayarak kalkıyor banktan.
Dudaklarımdan bir cümle dökülüyor.
“Yolumuz uzun. Yürüyelim mi?”
- Yalnız Balina - 17 Aralık 2024
- İnsan Hayatının Anlamı ve Değeri Nedir? - 21 Kasım 2024
- Düşünceyi Düşünmek - 2 Kasım 2024