Komplo teorilerinin ortasında, Covid-19 virüsü iki yaşına girerken, omicron varyantı tüm hızı ve hışmıyla yeni yıla girmeye hazırlanıyor. Devletlerin maske “hırsızlığı” yaptığı pandeminin ilk dönemleri geride kalırken aşının bulunduğu süreçlere geçtik.Hatta üçüncü doz aşımızı da yaptırdık. Şahsım olarak geçen hafta oldum üçüncü dozu ve iki gün pert oldum.
Korona virüs salgınının ilk aylarında açlık-kıtlık korkusuyla marketleri boşaltan halkımız (dünyanın her yerinde benzer görüntüler yaşandı) sakinleşerek pandemiyle yaşamayı öğrendi. Bu iki yıl boyunca distopik filmler seyrederek, distopik romanlar okuyarak yaşadığımız distopyayı anlamaya çalıştık. Çevrecilik bilincimiz gelişirken, ekolojik konularla daha fazla ilgilenmeye başladık. Hoş biz ilgilenmesek dahi doğa ana, adeta başımıza vururcasına tahribatın boyutunu gösteriyor. Ölümcül seller, depremler, küresel ısınma, yok olan canlı türleri..
Kapitalizm miadını doldururken, doğayı, insanı ve tüm, canlı türlerini yağmalayarak yok oluşa sürüklüyor. Kapitalistlerin kar hırsının çarkında öğütülen insan ve doğa, kendi kaderiyle baş başa bırakılmaya doğru yol alırken; zenginler, ilerleyen teknolojinin keyfini çıkarıyor. Elon Musk’ın ve
Jeff Bezos’un hayatlarına imrenerek bakıyor insanlar. Dünyanın farklı yerlerinde genç insanlar, Elon Musk’ın girişimcilik ruhunu benimseyerek hayaller kurarken serbest piyasanın, liberalizmin kollarında daldan dala savruluyor. 90’lı yılların “Amerikan Rüyası” kanlı maceralarıyla özgürlük getirmediği gibi, halkları kana bulayarak maceralarını sürdürdü. Şimdilerde ise küresel dünyanın efendileri yeni masallar üretiyor. Masal derken bir ironi yapmıyorum, bu masalın anlatıları insanlığın kanlı tarihini oluşturuyor.
Homo Sapiens’in hayatı anlatı üzerine. Masallar üretmeyi seven bir türüz. İlkel komünal toplumdan bugüne medeniyetler kurmuş, kurduğu medeniyetleri yıkmış, enkazı altında kalmış sonra enkazı toparlayıp yeni olanı inşa etmiş. İmparatorluklar, Krallıklar kurmuş, savaşlar çıkarmış ve savaşmış… Fransız İhtilali’nin açtığı yolda aydınlanma yaşayan dünya halkları monarşi yönetimlerini birer birer yıkmış ve yoluna devam etmiş. 19. yüzyılda ulus devlet modelini benimseyen halklar, ulusal çıkarları için savaşlara girmiş… Birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşlarında milyonlarca kişi hayatını yitirdi.
Semavi dinler (tek tanrılı dinler) öncesinde, onlarca farklı Tanrı’nın öğretisinde mutluluğu ve adaleti arayan insan, yarattığı Tanrılarıyla huzur bulmaya çalışıyordu. Semavi dinler çağında aynı Tanrı’ya inanan insanlar, tüm hışmıyla birbirini öldürürken, Tanrı evlatlarına “ne yapıyorsunuz siz” demedi. Yaratılan tek Tanrı daha insafsızdı, olan biteni büyük bir soğukkanlılıkla izliyordu. Dinler arası savaş, dinlerin içindeki mezhepler arası savaş… Bugünde devam ediyor. Bu teknoloji çağında dinler ve Tanrı daha ne kadar varlığını sürdürebilecek, göreceğiz…
Bugünlerde çok hızlı ilerleyen teknolojiye alışmaya çalışıyoruz. Jetonlu ankesörlü telefon çağını, siyah beyaz televizyon çağını gören bizler, bugün internet aplikasyonlarıyla dünyanın her yeriyle görüntülü sohbet edebiliyoruz. Zoom programıyla konferanslara katılabiliyoruz. Lakin yeni gezenlerin keşfedildiği, uzaya turistik gezilerin yapılabildiği, ışınlanmayı ise ciddi ciddi tartıştığımız bir çağdayız. Teknoloji haberlerini ve bilimsel makaleleri okuyunca bazen hakikaten “Zeki Müren’de bizi görebilecek mi?” kıvamına geliyorum. Yüksek teknolojiyi algılamaya, anlamaya çalışırken insan bazen şapşallaşıyor resmen. Sanırım yakında Zeki Müren’de bizi görebilecek. Zira geçen haftanın haberi yalanan telefonlardı. Artık telefonlarımızı yalayarak tat ve koku alabilecekmişiz. 2022’de telefonlarımızı yalamaya başlar mıyız bilmiyorum ama teknoloji inanılmaz bir hızla ilerliyor. Ve biz buna hazır mıyız?
Yuval Noah Harari’nin “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” kitabını dikkatle okumakta fayda var. Yeni çağın
yeni meslekleri hangileri olacak? Küreselleşen dünya tamamıyla distopik bir rejim mi olacak? 21. yüzyılın insanının duygu dünyası nasıl olacak? Eğitim sistemi nasıl olacak ? Demokrasi nasıl bir gelişim seyri izleyecek? Ulus devletler çağı sona mı erecek? Peki, ulus devletlerin yerini hangi devlet modeli alacak? Harari’nin kitaplarında tüm sorulara net yanıtlar bulamıyoruz ama derinlikli bir sorgulama sürecine girmemizi sağlıyor. Bu kadar hızlı ilerleyen bir teknoloji dünyasında gerçeklik duygumuzu nasıl koruyacağız? Daha da önemlisi akıl sağlığımızı koruyabilmek. Cevabı belirsiz ve değişken onlarca soru var karşımızda.
Mesela şöyle diyor Harari: “20. yüzyılda halk kitleleri sömürüye karşı ayaklanıp ekonomideki hayati rollerini siyasi güce dönüştürmeye çabalamıştı. Artık halk kitleleri işlevsiz kalma korkusunu taşıyor. Belki de 21. yüzyılda halk ayaklanmaları insanları sömüren sermaye sahiplerine karşı değil de artık kendilerine ihtiyaç duymayan sermaye sahiplerine karşı yapılır. Ama bu savaşın sonunda zafer elde edilemeyebilir. İşlevsizliğe karşı mücadele sömürüye karşı mücadeleden çok daha zordur.” (21. Yüzyil için 21 Ders)
Sermaye sahipleri işçi sınıfına ihtiyaç duymadığında ne olacak? O vakit hala vaktimiz varken insanların sermaye sahiplerine ihtiyaç duymadığı bir toplum üzerine kafa yormalıyız. Küresel sermayenin mali oligarşisinin küresel derin devleti, bir imparatorluk inşa ediyor. Şirketlerin imparatorluğunda, devletler kiracı pozisyonunda. Ulus devletlerin milliyetçilik ideolojisi, anlatılarını ve örgütlenmelerini sürdürürken aslında en ulusalcı olanı bile çoktan şirketlerin himayesine girmiş durumda. Fransa’dan onlarca örnek verebilirim. Paris PSG (Paris Saint Germain) takımının finansından tutunda, çeşitli sektörlerde büyük markaların finansörlerine bakmanız yeterli. Şirketlerin imparatorluğu her yeri ele geçiriyor. Elbette buna karşı milliyetçiliğin limanı ise oldukça tehlikeli. Özellikle günümüzde gelişen göçmen karşıtlığını düşününce, olayların nasıl gelişeceğini, tarihsel ilerleyişin nasıl bir yol izleyeceğini kestirmek zor.
Tek bir ülke haline doğru evrilen dünyamızda sorunlarda karmaşık bir hal alıyor. Gelişen teknolojiyi de hesaba katınca bu karmaşanın yaratacağı bir kaos bekliyor bizi. Ezberlerimizi bozarak ilerlemek zorundayız. Tarihsel süreç ve hayat, bunu bize zorunluluk olarak dayatıyor. Aksi takdirde bir barbarlık okyanusunda bulabiliriz kendimizi. Oysa bilinç düzeyi yüksek toplumlar, sorunlara farklı çözümler bulabilir.
Suriye iç savaşında, lokal dünya savaşı yaşandı. Ve emperyalistler bu paylaşım savaşında akbabalar gibi Suriye halkının üzerine çöktü. Benzer savaşları yaşayabilir dünya. Bugünlerde Rusya- Ukrayna hattında gerilim artarken, pasifikte kıyametin kapıları açılabilir. Neyse yılın son yazısında derin analizler yapıp, iç karartmaya niyetim yok.
Son olarak şunu da belirtip, yazımı bitireyim. Kendi adıma, günlük siyaseti takip ederken o hangameye kapılmamaya çalışıyorum. Günlük siyasetin cangılından ara ara uzaklaşıp, olayları, gelişmeleri bütünsel olarak ele almakta fayda var. Gittikçe karmaşıklaşan bu dünyayı anlamaya çalışırken, bir de ara ara gökyüzüne bakmayı ve tebessüm etmeyi unutmayın. Neticede hala nefes alıyorsak umut vardır. Sağlıklı ve güzel bir yıl geçirmeniz dileğiyle…
- HTŞ’nin Cicim Ayları - 15 Aralık 2024
- Şam Düşerken - 9 Aralık 2024
- Puslu Havada “Etki Ajanlığı” Yasası - 2 Kasım 2024