Hatırlanırsa çiçeği burnunda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Eylül 2018’de “Dengeleme Değişim Disiplin” sloganıyla hazırlanan Yeni Ekonomi Programı’nı (YEP) açıklarken çok coşkulu ve heyecanlıydı. Sık sık “burası çok önemli” diye vurgularla konuşmasını bezemekteydi. Metnin içinde “Gezi Olayları, 17-25 Aralık Darbe Girişimi, 15 Temmuz hain Darbe Girişimi” ekonomik bir sunumdan beklenmeyecek laflar uçuşmaktaydı. Halbuki 29 Eylül Salı günü süngüsü düşük, iddialarından uzaklaşmış izlenimi veren, kapsam dışına çıkmamaya özen gösteren bir Berat Albayrak figürü karşımızdaydı.
Konuşmasını göreceli kısa tuttu, soru almadan kös kös kürsüyü terk etti. Muhtemelen uluslararası finans çevrelerinin nam-ı diğer “dış güçlerin” gözünün kulağının kendisinde olduğunun bilinciyle “makul” hedeflerle yetinmek gerektiği sonucuna varmıştı. ”Piyasaları “ tedirgin etmeme kaygısı ağır basmıştı.
Bana kalırsa 29 Eylül 2020’de gerçekleşen sunumun en önemli noktası, AKP hükümetlerinin ekonomiyi iyi yönettiği iddialarının bir aldatmacadan ibaret olduğunun açıkça ortaya çıkmasıydı. Kendi hazırladıkları projeksiyonlar dahi, en geç 2023’te yapılacak seçimlere parlak bir ekonomi karnesiyle giremeyeceklerini net bir biçimde gösteriyor. Bu da siyasetin giderek sertleşeceği, daha baskıcı, halkı sınıfsal konumuyla değil din, mezhep, etnik kimliği üzerinden tercih yapmaya zorlayan çatışmacı bir zemine çekileceği kaygısını güçlendiriyor.
100 Yıl Hedefleri Tamamen Unutuldu
İsterseniz Haziran 2011’e gidelim. Zamanın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhuriyet’in 100. Yılı hedefinin 2 trilyon dolarlık dünyada ilk 10 arasına giren bir ekonomi olacağını, kişi başına gelirin 25 bin doları aşacağını, yıllık ihracatın 500 milyar dolara yükseleceğini açıklıyordu. Halbuki Berat Albayrak’ın ilan ettiği YEP’te bu hedeflerin yarısına dahi yaklaşılamayacağı itiraf ediliyordu. Ekonomi 875 milyar dolarda kalırken, kişi başına gelir ancak 10.033 dolara çıkabiliyor, ihracat ise 214 milyar doları yakalayabiliyordu. Kaba taslak geline geline niyet edilenin yüzde 40’ı bir ekonomiye ulaşılabilmişti. Küresel ekonomide ilk 10’a gireyim derken şimdi 17 milyon nüfuslu Hollanda’nın bile altına 18. sıraya inilmişti.
Saray rejimi açısından işin daha da rencide edici yönü geçmişte kendi yakaladıkları büyüklüklerin de gerisine düşülmüş olmasıydı. Örneğin, TÜİK istatistiklerine göre 2007 yılında kişi başına gelir 9.735 dolar iken 2020’de yani tam 13 yıl sonra 8.381 dolara iniyordu. Diğer bir ifadeyle dolar cinsinden yaşam standardı yüzde 14 gerilemişti. Dolar enflasyonu, şimdi ekonomi pastasının sayısı milyonlarla ölçülen göçmenlerle paylaşılması gibi etmenler de hesaba katılırsa durumun daha da vahim olduğu anlaşılır. Yine YEP’te öngörülen 2020 yılı GSYH’si 702 milyar dolar, daha 2006’da yakalanan 796 milyar dolar ulusal gelirin bile oldukça altında bir rakam. Diğer bir ifadeyle AKP’nin tüm dizginleri eline aldığı 2007 seçimlerinden sonra ekonomi bir arpa boyu yol gidememişti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle ise serbest düşüşe geçmişti.
YEP Rakamları Gerçekçi mi?
2005’ten itibaren Orta Vadeli Program (OVP) olarak açıklanan son 3 yıldır da YEP adını alan makro ekonomik amaçlar dizisinin bir ortak özelliği hedeflerinin hiçbir zaman tutturulamaması. 2020 yılında Covid-19 pandemisi nedeniyle tüm dünyada ekonomik dengeler şaştığı için bu konu üzerinde fazla durmayalım. Sadece geçen yılki YEP’te 2020 yılı için yüzde 5 büyüme, yüzde 8.5 TÜFE enflasyonu, yüzde 11.8 işsizlik, 9,6 milyar dolar cari açık tahmin edildiğine değinip geçelim.
Gelelim 2021-2023 YEP hedeflerine. Başta da vurguladığımız gibi tüm öngörülerin gerçekleşmesi bile eski cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ifadesiyle bizi, “mamur ve müreffeh” bir Türkiye’ye ulaştıramayacak. İsterseniz önce YEP rakamlarını büyüme, döviz kuru, istihdam, cari işlemler dengesi, enflasyon ve kamu maliyesi boyutlarıyla bir gözden geçirelim. Sonra da programın iç tutarlılığını mercek altına alalım.
Büyüme: 2021-2023 arasında sırasıyla yüzde 5.8, yüzde 5, yüzde 5 ekonomik büyüme tahmini yapılıyor. 2002-2007 aralığında ortalama yüzde 7.6 büyüme sağlandığı düşünülürse, ortaya Türkiye’nin yüzde 3.5-4.0 arası olduğu tahmin edilen potansiyel büyüme hızını fazla zorlamayan “mütevazı” hedefler konuluyor. Rakamların ayrıntılarına girilince kamu tüketiminin ortalama yüzde 0.5’in altında arttığı, özel tüketim ve net ihracat ağırlıklı bir büyüme deseni göze çarpıyor. Pandemi sonrası gerek Türkiye’de gerekse dünyada nasıl bir tüketim ve yatırım eğilimi ortaya çıkacağı bilinmiyor. Sürekli tekrarlanan “yenilikçi, yüksek teknolojili, yüksek katma değerli” bir üretim yapısının, imam-hatiplilere dayalı bir eğitim sistemi ve Saray merkezli bir yönetim zihniyetiyle başarılması zaten imkansız görünüyor.
Döviz Kuru: YEP’te 2021-2023 aralığı için dolar kuru sırasıyla 7.68, 7.88 ve 8.02 tahmin ediliyor. Bu satırlar kaleme alınırken dolar kuru 7.75 liraydı. Yılı bu kurla kapatmamız varsayımında 3 yıl için toplam yüzde 3.4, yıl başına yüzde 1’in biraz üzerinde bir değer kaybı gerçekçi değil. Diyelim ki kurlar böyle seyretti; bu durumda ihracat ivmesini nasıl sürdürür, büyüme beklentileri bu koşullarda gerçekleşir mi soruları cevapsız kalıyor.
İstihdam: Berat Albayrak 2020 yılı için 2.5 milyon yeni iş yaratmaktan bahsediyordu. Halbuki bu yıl tam aksine 2 milyon işgücü kaybı yaşandı. Bundan sonra varsayalım ki YEP’in tüm istihdam hedefleri gerçekleşti, işsizlik her yıl kademeli olarak düştü. 2023’te işsizlik oranının çift hanelerde yüzde 10.9 olduğu, çalışacak yaştaki her 100 kişiden sadece 46.7’sinin işbaşı yaptığı başarısız bir tablo ortaya çıkacak .İşsizlik ekonominin en önemli sorunu olmaya devam edecek.
Cari İşlemler Dengesi: 2020’de 30 milyar doları zorlayacak cari açığın 2021-2023 arasında giderek daraldıktan sonra 2023’te 1.3 milyar dolar fazla vermesi umut ediliyor. Bunun koşulu ihracatın, biraz evvel altını çizdiğimiz değerlenen TL ortamında 50 milyar dolar civarında artış göstermesidir. Bir kritik nokta daha dikkat çekiyor: 2020’de 21.1 milyar tahmin edilen net altın ithalatının yıllar itibarıyla 9.3, 8.8, 8.3 toplam 26.4 milyar dolar altın ihracatına dönüşmesi. Yani ancak yurttaşın altın yatırımlarını çözmesi, bu altınların kuyum ihracatıyla döviz kazandırması koşullarında geçerli, “ölme eşeğim ölme” tarzı bir temenniler dizisinin gerçekleşmesi halinde bu rakamlar yakalanabilir.
Enflasyon: Türkiye’nin öteden beri bir türlü tutturulamayan kadim bir yüzde 5 enflasyon rüyası vardır. Taze YEP’te bir fanteziye başvurulup 2023 yıl sonu TÜFE hedefi bir tık aşağıya yüzde 4.9’a çekiliyor. TL’nin üç yıl boyunca reel olarak değerlenmesi varsayımının gerçekleşmesinin düşük enflasyona yardımcı olacağı düşünülse dahi, yüzde 8, yüzde 6, yüzde 4.9 TÜFE hedefleri yine de fazla iyimser izlenim uyandırıyor.
Kamu Maliyesi: Bütçe açıklarının GSYH’ye oranının 2020’de yüzde 4.9’a ulaştıktan sonra, yüzde 4.3, yüzde 3.9 ve yüzde 3.5 olması bekleniyor. Bu uzun yıllardır sürdürülen, bütçe açıklarını yüzde 3 ile sınırlayan “mali istikrar çıpasının” terk edilmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda Kemal Derviş döneminden beri tabu kabul edilen faiz dışı bütçe fazlası verme perspektifinin sona ermesi anlamı da taşıyor. Büyüme sıkıntısı yaşanan bir dönemin ardından mali politikalarla ekonominin desteklenmesi normalde kabul edilebilir. Gelgelelim bir yandan sıkıştıkça “dış mihraklar” söylemine başvuran, öte yandan büyümeyi dış kaynaklarla sağlayan AKP’nin ekonomik kurgusunda, bu koşullarla nasıl güven sağlanarak fonların çekileceği soru işareti olarak duruyor.
YEP’in 3 Çelişkisi
YEP’in makro ekonomik hedefleri arasında birbiriyle bağdaştırılması çok zor 3 çelişki dikkati çekiyor.
Çelişki 1: Türkiye ekonomisi hızlı büyümeyi ancak yüksek cari açıklar vererek sağlayan bir yapıya sahip. Nitekim çok sınırlı yüzde 0.3 gibi bir büyüme öngörülen 2020’de bile 30 milyar dolar cari açığa doğru gidiliyor. YEP tahmini dahi 24.4 milyar dolar. Turizmin normal seyretmesi halinde bile cari denge sağlanırken büyüme düşük seyredecekti. Çünkü otomotiv, elektrikli makineler gibi önde gelen ihracatçı sektörlerin ithal girdi oranları çok yüksek. Kısa sürede üretim yapısında köklü bir değişim beklenemeyeceği için “yüksek büyüme dengeli cari açık” senaryosu gerçekçi değil.
Çelişki 2: Türkiye ekonomisi son yıllarda göreceli yüksek büyüme sağladığı yıllarda dahi işsizliğe çare bulamıyor, “istihdamsız büyümeye” tanık olunuyor. YEP’te 3 yıl sonra bile işsizliği tek hanelere indirebilen, yurttaşına ekmek kapısı açabilen bir perspektif bulunmuyor. İşsizliğin kol gezdiği bir ortamın kabullenilerek “Yeni Normal” diye ilan edilmesi ikinci çelişkiyi oluşturuyor.
Çelişki 3: YEP’in projeksiyonlarında “düşük cari açık yüksek kamu açığı” senaryosu göze çarpıyor. Bu kurgunun işlemesi, yani yabancı kaynaklara başvurmadan kamunun açıklarını finanse etmesi ancak yüksek özel tasarruflarla mümkün olur. O zaman da akla şu sorular gelir. Birincisi, özel tasarrufları özendirecek yüksek faiz ortamı geçerli olacaksa, büyümenin itici gücü yatırımlar bu koşullarda nasıl hız kazanacak? İkincisi, özel kesimin yani şirketlerin ve hane halklarının tasarruf eğilimi böylesine artacaksa yurtiçi talep çekişli, yani tüketime dayalı büyüme nasıl sağlanacak ?
Bu yazıda YEP’i kendi iç tutarlılıkları ve hedeflerinin gerçekçiliği bağlamında irdelemekle yetindik. Elbette AKP’nin uyguladığı birikim rejiminin tıkanmasının yapısal nedenleri, uygulanan neoliberal politikalar ve büyük ölçüde inşaata dayalı kayırmacı kollamacı ekonomik modeldir.
- TÜİK’in verileri pazara uymuyor - 4 Nisan 2023
- Emeğin değeri eriyor - 25 Aralık 2022
- Emek egemen ekonomi - 11 Aralık 2022