Yapay Zekâ, Nereye Kadar?


Bir süre önce Elon Musk ile teknoloji sektöründen bir grup uzmanın imzaladığı açık mektupta, OpenAI’ın yeni çıkarttığı GPT- 4’ten (makine öğrenmesini kullanan son versiyon yapay zekâ) daha güçlü yapay zekâ teknolojilerinin geliştirilmesine “topluma ve insanlığa yönelik potansiyel riskler” arz ettiği gerekçesiyle altı ay ara verilmesi çağrısı yapıldı.

Bu arada, mektubu yayımlayan Future of Life Institute, Avrupa Birliği’nin şeffaflık kayıtlarına göre büyük ölçüde Musk Vakfı tarafından fonlanıyor ama şu an konumuz “yapay zekâ teknolojilerinde ön sıralara geçmek için verilen güç mücadelesi” olmadığı için bu detay üzerinde fazla vakit kaybetmeyelim.

Çok geçmeden, Microsoft’un kurucu ortağı Bill Gates de, Reuters’e verdiği demeçte, yapay zekânın gelişimini durdurma çağrılarının, ilerideki “zorlukları çözmeyeceğini” söyledi.

Dikkatinizi çekmiştir. İki açıklamada da “risk” ve “zorluk” gibi negatif kavramlar ortaya konuluyor. Bunun sebebi, şu anda yapay zekâ kavramının belirsizlikler içeriyor olması. Belirsizlik dediğimiz şey de zaten riskin tanımı ve insanlar için endişe kaynağı. İnsanlığın, her büyük keşiften bir silah ya da toplumsal eşitsizliği artıracak bir sonuç çıkartmadaki olağanüstü başarısı (!) bu konudaki endişelerin pek de yersiz olmadığını ortaya koyuyor.

Evet, yapay zekânın etkisi üzerindeki tartışmalar daha ziyade insanların işlerini elinden alıp alamayacağına, dünya üzerinde halihazırda çok yüksek olan eşitsizliği daha da içinden çıkılamaz hale getirip getirmeyeceğine yönelik olarak şekilleniyor. Örneğin Bill Gates, bir süre önce yapay zekânın geleceği hakkında yedi sayfalık bir mektup yayımladı ve konuya söylediğimiz açıdan yaklaşarak mektubunda yapay zekânın dönüştürebileceği üç sektöre odaklandı: işgücü, sağlık ve eğitim.

Öte yandan, bu konuda bir başka çalışmayı da OpenAI, Open Research ve Pensilvanya Üniversitesi’nden araştırmacılar yapmış. Buldukları sonuç ilginç. Mevcut işlerin yüzde sekseni kapsamında yapılması gerekli işlerin onda biri; kalan bölümdeki işlerin ise yarısının yapay zekâdan etkileneceği düşünülüyor. Çok kaba bir hesaplama yapacak olursak genel işgücü piyasasının yüzde yirmisinin bir şekilde etkileneceğini ifade etmek mümkün.

Bu araştırmada, en çok etkilenecek meslek gruplarına da değinilmiş. Tümüne yazımızda yer vermek mümkün değil ancak matematikçiler, vergi müşavirleri, finansal analizciler, yazarlar, internet arayüz tasarımcıları, muhasebeciler ve iç denetçiler, muhabirler ve gazeteciler, hukuki ve idari görevliler, klinik veri yöneticileri söz konusu meslek grupları arasında bulunuyor.

Kabaca ifade etmek gerekirse, belli kuralların hâkim olduğu ve yapılan işlerin bu kurallar üzerinden şekillendiği mesleklerin yapay zekâdan daha fazla etkileneceği söylenebilir.

Yine de kendi mesleğinin yukarıda açıklananlar kapsamında olmadığını görerek kimsenin sevinmemesi, işini kaybetmeyeceği yanılgısına düşmemesi ve rehavete kapılmaması gerekiyor zira bu araştırmaların üzerinden çok kısa bir zaman geçmiş olsa da karşımıza çıkan üç gelişme, listenin çok daha genişleyeceğini şimdiden müjdeliyor (!) bizlere.

Mesela Kuveyt’te faaliyet gösteren bir medya kuruluşu, yapay zekâ kullanılarak, çevrimiçi bültenleri okumak üzere yaratılan bir sanal sunucuyu sahneye çıkardı. “Fedha” siyah ceket ve beyaz tişört giyen, kadın bir yapay zekâ spikeri.

Diğer bir örnek, Levi’s… Şirket ürünlerini beğeniye sunduğu kataloglarında yapay zekâ tarafından üretilen mankenlerin de kullanacağını açıkladı. Şirket, bu aksiyon ile kapsayıcılığı artırmayı hedefliyormuş.

Vereceğimiz son örnek biraz ürkütücü. Forcepoint siber güvenlik firmasının bir çalışanı da, ChatGPT’yi kullanarak güvenliği ihlal edilmiş cihazlardan veri çalabilen kötü amaçlı bir yazılım geliştirmeyi başarmış. Bunu kötü bir amaçla değil, bir uyarı olarak gerçekleştirmiş. Yine de durum çok endişe verici. Elde edilen kötü amaçlı yazılımın Virus Total’de tespit edilememesi, duyulan endişenin boyutlarını artırıyor.

İlginç değil mi, listeye bir anda sunuculuk, mankenlik ve bilgisayar korsanlığı da eklenmiş oldu.

Tabii, insanları “işinden etme” risklerin yalnızca bir bölümü. Yapay zekânın apokaliptik bir gelecek yaratacağına, insanlarla savaşa girişeceğine dair (şu an çoğumuza uçuk bir fikir gibi gelse de) bazı senaryolar da yok değil. Bunlar şimdilik biraz daha “bilim kurgu” kapsamında kalıyor. Yine de, temkinli yaklaşalım. Zira, San Fransisco’da yapay zekâ tarafından yaratılan ve “kıyamet sonrasını tasvir eden” bir sergide, yapay zekânın “İnsanlığın çoğunu öldürdüğüm için üzgünüm” ifadesini kullandığını göz ardı etmeyelim.

Şüphesiz ki, yapay zekânın insanoğlunun işine engel olup olmayacağı, ya da geleceği nasıl şekillendireceğinin cevabı yine insanoğlunda, insanoğlunun geliştirdiği bu teknolojiyi insanlığın çıkarına kullanıp kullanmama konusundaki niyetinde yatıyor.

Bu yüzden Rome Call gibi, yapay zekânın toplumun en savunmasız üyelerini işlerini ellerinden alarak olumsuz etkilemesini ve dünyada zaten keskin olan eşitsizliği artırmasını engellemeye çalışan girişimler kıymetli. Rome Call, yapay zekâ dünya geneline yaygınlaştıkça “insan onurunun” her zaman bir öncelik olacağına dair bir taahhüt metni aslında. Bu ve benzeri girişimler çok önemli bir işlev görebilir. Tabii, amacından sapmaz ve saptırılmazsa…

Bir sonraki yazıda görüşene kadar, sağlıcakla kalın.

Özgün ÇINAR
Latest posts by Özgün ÇINAR (see all)