Türkiye, son yıllarda yaşanan iş kazaları, maden faciaları, tren kazaları ve yangınlarla anılmaya başladı. Ancak bu trajedileri trajedi yapan yalnızca yaşanan can kayıpları değil, aynı zamanda bu ölümler karşısında sergilenen cezasızlık politikaları ve ihmaller zinciri. Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel yangınıyla yeniden gündeme gelen cezasızlık olgusu, Türkiye’nin acı verici bir gerçeği olarak karşımızda duruyor: İnsan hayatının ucuzluğu ve sorumluluktan kaçış kültürü.
Soma’dan Ermenek’e, Çorlu’dan Aladağ’a kadar her felakette ortaya çıkan tablo aynı. İhmaller zinciri, göz göre göre gelen ölümler ve ardından gelen göstermelik yargı süreçleri… Türkiye’nin “ucuz ölümler ülkesi” olarak anılmasına neden olan bu katliamların detaylarına ve yargılama süreçlerine yakından bakalım:
Soma Maden Faciası: 301 İşçinin Ölümü
2014 yılında Türkiye tarihinin en büyük iş kazası olarak kayıtlara geçen Soma maden faciasında, 301 işçi yaşamını yitirdi. Facianın ardından başlayan dava süreci, toplumsal adalet talebinin karşılanmadığını bir kez daha gösterdi. 45 sanığın yargılandığı davada, yalnızca 14 sanık hapis cezasına çarptırıldı; kalan 37 kişi beraat etti. Yargılama süreci yıllarca uzatıldı ve nihayetinde 2021 yılında tutuklu sanıkların serbest bırakılmasına karar verildi. Bugün bile, bu faciada ihmali bulunan kamu görevlilerinin sorumluluğu yeterince sorgulanmadı.
Ermenek Maden Faciası: 18 İşçi Sular Altında Kaldı
Karaman’ın Ermenek ilçesinde, 2014 yılında Has Şekerler Madencilik’e ait linyit ocağında su baskını nedeniyle 18 işçi hayatını kaybetti. Olay sonrası 38 gün süren kurtarma çalışmaları işçilerin cansız bedenlerinin çıkarılmasıyla sona erdi. Ancak davanın sonuçları, kamuoyunda yine “adaletsizlik” tartışmalarına yol açtı. Yargılama sürecinin tartışmalı kararları, maden güvenliği konusundaki ihmalleri göz ardı etti.
Aladağ Yurt Yangını: 11’i Çocuk, 12 Can
2016 yılında Adana’nın Aladağ ilçesinde Süleymancılara ait bir kaçak yurtta çıkan yangında, 11’i çocuk olmak üzere 12 kişi hayatını kaybetti. Yangının ardından 18 kişi yargılanırken yalnızca 8 sanık hapis cezası aldı. Ancak yargılama süreci boyunca yurttaki ihmaller ve yetkililerin sorumluluğu yeterince sorgulanmadı. Özellikle çocukların kaçak bir yurtta kalmasına izin veren sistem, trajedinin en temel sorumlusu olarak öne çıktı.
Çorlu Tren Faciası: 7’si Çocuk, 25 Can
2018 yılında Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde meydana gelen tren kazasında, 25 kişi yaşamını yitirdi, 328 kişi yaralandı. Yargı sürecinde yalnızca 4 kamu görevlisi taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan ceza aldı. Aileler, kazanın gerçek sorumluları olan üst düzey yetkililerin yargılanması için mücadele etmeye devam ediyor. Ancak bu mücadele, cezasızlık duvarına çarpmaktan öteye geçemiyor.
Amasra Maden Faciası: 43 İşçi Hayatını Kaybetti
2022 yılında Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait Amasra maden ocağında meydana gelen patlamada, 43 işçi yaşamını yitirdi. Devlet kurumlarına ait bir madende yaşanan bu facia, kamusal denetimin yetersizliğini ve iş güvenliği önlemlerindeki zaafları bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak dava süreci, sorumluluğun gerçek sahiplerine ulaşmaktan yine çok uzak.
İliç Maden Faciası: 9 İşçi Göçük Altında Kaldı
Erzincan’ın İliç ilçesinde ABD ve Kanada ortaklı Anagold şirketine ait altın madeninde 2023 yılında yaşanan toprak kayması sonucu 9 işçi hayatını kaybetti. Yargılama süreci hâlâ devam ederken, şirket faaliyetlerini yeniden başlatmak için adımlar atmaya başladı. Bu durum, şirketlerin insan hayatını nasıl hiçe saydığına ve kâr hırsının insan hayatının önüne geçtiğine dair çarpıcı bir örnek olarak kayıtlara geçti.
İhmallerin ve Cezasızlığın Sistemi: AKP’nin İnsan Hayatını Ucuzlaştıran Politikaları
Türkiye’de bu tür faciaların ardından yaşanan süreçlerde, sorumluluğu üstlenmesi gereken kamu görevlileri ve şirket sahipleri genellikle yargı karşısında korunuyor. Özellikle son 22 yılda, AKP hükümetinin uyguladığı politikalar, insan hayatını iş güvenliği ve toplumsal refah açısından giderek daha da ucuzlaştırdı. Sermayenin çıkarları, işçilerin ve vatandaşların hayatından daha önemli hale geldi.
Denetimsizlik, yetersiz önlemler ve sorumsuzluk kültürü bu faciaların temel nedenleri olarak öne çıkıyor. Ancak cezasızlık, bu düzenin en büyük dayanağı. Yetkililer ve şirket sahipleri, hukukun kalkanı altında korunurken, ölenlerin aileleri yıllarca adalet mücadelesi vermek zorunda kalıyor.
“İnsan Hayatı Hiç Bu Kadar Ucuz Olmamıştı”
Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otel yangını, bu cezasızlık zincirinin bir halkası olarak tarihe geçti. Otel yangınında alevlerin ve dumanların arasında “Bebek var!” çığlıkları yükselirken, insan hayatının nasıl değersizleştirildiği bir kez daha gözler önüne serildi. Selahattin Demirtaş’ın bu yangın üzerine yazdığı yazıdaki şu ifadeleri, aslında Türkiye’de yaşanan tüm bu faciaların ortak bir özeti niteliğinde:
“Sorumlu yok, utanma yok, insanlık yok, bebek de yok artık.”
Türkiye’nin artık bu düzeni değiştirmesi gerekiyor. İnsan hayatını ucuz bir meta olarak gören ve cezasızlıkla bu düzeni sürdüren politikalara karşı durmak, yalnızca kaybettiklerimizin anısını yaşatmak değil, aynı zamanda geleceğimizi korumak için de bir zorunluluk. Bu topraklarda her bebek için güvenli bir gelecek inşa edilene kadar mücadeleye devam etmek gerekiyor.
- Sayılardan Korku Üretmek: ABD’den Türkiye’ye Göçmen Karşıtlığının Siyasi Ekonomisi - 27 Mayıs 2025
- Laik Eğitimin Çözülüşü ve Maarif Modeli: Eğitimdeki Dönüşüm - 25 Mayıs 2025
- Gerçek Güzellik: Ahlaki Cesaretin Estetiği - 22 Mayıs 2025