ABD’de Cumhuriyetçilerin Senato’daki lideri Mitch McConnell, belki de Başkan Donald Trump’ın mültecilerin ülkeye girişini askıya alan ve nüfusunun çoğu Müslüman olan 7 ülkenin vatandaşlarının ABD’ye girişini bloke eden kararnamesine en öngörülü tepkiyi veren isim oldu.
Mitch McConnell, “Bu adımın çok ileri gidip gitmediğine mahkemeler karar verecek” dedi.
Trump işleri kendi adına daha da kötüye götürecek şekilde, Adalet Bakanlığı’yla sorunlar yaşadı. Adalet Bakanı Vekili Sally Yates’i, göçmen yasağının hukuka uygunluğunu sorgulamasının ardından görevinden aldı.
Yates’in yerine, Trump’ın talimatı doğrultusunda hareket edilmesini isteyen Virginia Eyaleti Başsavcısı Dana Boente getirildi.
Hükümetin hukukçu ordusu onun tarafında olsa da, Trump’ın başkan olarak göçmenlik meselelerindeki yetkisi geniş, ancak sınırsız değil ve bu sınırlar ABD yargı sistemi çerçevesinde yorumlanıyor ve uygulanıyor.
Trump’ın kararnameyi imzalamasını takip eden günlerde, dört eyaletteki federal hakim, Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nin (ACLU) ABD’deki havaalanlarında gözaltına alınan kişilerin sınır dışı edilmesinin geçici olarak durdurulmasını isteyen başvurusunu onadı.
Karar Trump muhalifleri tarafından zafer olarak ilan edilse de, bunlar geçici ve etki alanı sınırlı. Kararnameye karşı asıl hamleler yeni başlıyor.
Pazartesi günü, Washington eyaleti, teknoloji şirketleri Amazon ve Expedia tarafından desteklenen adımını attı.
Washington Başsavcısı Bob Ferguson “Sonuçta, ya Anayasa’ya uyuyorsun ya da uymuyorsun, Bize göre, Başkan’ın kararanamesi Anayasa’ya uymuyor” dedi.
Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi (CAIR) de Müslüman Amerikalılar ve yasağı içine alan ülkelerin ABD’de yaşayan vatandaşları adına “Müslümanları Dışlama Talimatı” olarak değerlendirdikleri karara karşı dava açtı.
Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği, tüm talimatı iptal ettirmek için hazırlık yapıyor. Dava dosyalarını aşağıdaki argümanlarla hazırlıyorlar:
CAIR ve diğerleri, sadece İslam inancını ele alarak, Trump’ın talimatının ABD Haklar Bildirisi’nin ilk maddesindeki bir dini kuruma karşı yasa yapılmaması kuralını ihlal ediyor. (“Kongre bir dini kuruma yönelik yasa yapmamalıdır.”)
Talimatta Müslümanlar ya da Hristiyanlardan isim vererek bahsedilmesi de, Trump’ın kampanya sırasında sarf ettiği sözleri alıntıyorlar ve onun bunun dini azınlıklara karşı ayrımcı maksat içerdiğini savunuyorlar.
Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nden David Cole’a göre Trump, tüm Müslümanların ABD’ye girişini yasaklayacağına dair sözünden geri dönse de, “İslam’a odaklanmayı bırakmadı. Cuma günkü kararnameler onun Müslüman karşıtı kampanyasında verdiği sözlerin bir kısmı.”
Trump’a karşı çıkanlar vizesi olan kişilere giriş izni verilmeyerek, Haklar Bildirisi’nin beşinci ve ondördüncü maddeleri kapsamındaki “hukuk kuralları uyarınca” verilen garantilerin ihlal edildiği görüşündeler.
İnternet sitesi Slate’in yazarı Mark Joseph Stern ise “Yasal prosedür konsepti, kralların yasa dışı gözaltı emri verme kabiliyetini sınırlandırma isteğinden ortaya çıktı” diyor ve ekliyor:
“Devletin başının, yasayı çiğnediklerine dair kanıt kırıntısı olmadan, tehdit gibi gördüklerini gözaltına alabildiği günlere geri dönüyoruz.”
Muhafazakarların bu iddialara karşı argümanı dolambaçsız.
Yabancı topraklardaki yabancı devletlerin vatandaşları anayasal korunma hakkına sahip değil.
“Yabancıların, bariz dini ayrımcılık dahil, bizim Anayasamıza göre ABD’ye giriş talep etmeye ya da onların girişini engellememizi sorgulamaya hiçbir hakları yok” diyor National Review’da yazan Dan McLaughlin.
Federal yasalar
Talimatında Trump, başkana “Amerika Birleşik Devletleri çıkarlarına zararlı” olduğuna hükmettiğinde “yabancı ya da yabancı sınıfındakilerin” ABD’ye girişini askıya almasına izin veren 1952 göçmen yasasına atıfta bulunuyor.
Ancak, kanunun 1965 yılındaki revize edilmiş halinde, bireylere göçmen vizesi verilirken “onların ‘ırk, cinsiyet, milliyet, doğum yeri ve yaşadıkları yer’ nedeniyle ayrımcılığa uğratılamayacağına” hükmediliyor.
Cato Enstitüsü’nden göçmen politikası
analisti David J Beir, göçmenlerin nereli olduklarına göre ayrımcılık yapan bu dilin -Irak, Sudan ya da Kanada’dan olsun- kanun dışı olduğunu söylüyor.
“Trump, ‘vize verme’ ve ‘göçmen girişi’ arasında bir ayrım yaparak, uyruğuna göre ayrımcılığı gözden geçirmek isteyebilir” diyor ve ekliyor:
“Ama bu anlamsız. Giriş izinleri yoksa göçmenlere yasal olarak vize verilemez.”
Bunun sadece göçmenler için geçerli olduğunu söylüyor Beir. Turistler, öğrenciler ve diğer geçici yerleşimciler hala alınmayabilir. Ancak Beir’in görüşü herkesden kabul görmüyor.
National Review dergisinde yazan Andrew McCarthy başkanlık yetkisinin bu durumda yasamadan üstün geldiğini yazıyor.
“Bu durum dış ilişkilerin nasıl yürütüldüğüyle ilişkili -ulusal güvenliğe dış tehditleri içerdiği için üst düzeyde önemli bir talimat,” diyor.
“Burada bir çatışma olsaydı, başkanın Amerika Birleşik Devletleri’ni korumak için açık Anayasal yetkisi, başkanın yabancıların girişini engellemesini sınırlandırmak için Kongre’nin sahip olduğu şaibeli yetkiden üstün gelirdi.”
Ayrıca Kongre’den geçen ve (eski) Başkan Barack Obama’nın imzaladığı, söz konusu yedi ülkeyi ziyaret eden bireylerin Vize Muafiyet Programı’ndan çıkarılmasına ilişkin yasanın, uyruğa göre ayrımcılığı, en azından bazı milletler için, onayladığını ileri sürüyor.
CAIR ayrıca Trump’ın talimatının Hükümet eylemlerinin “keyfi, değişken ve takdir hakkını kötüye kullanan ya da hukuka aykırı” olamayacağına veya “kesin kanıta” dayanma zorunluluğuna ilişkin eyelet mahkemelerince düzenleme yapma yetkisi veren kanunu ihlal ettiğini savunuyor.
Eski başkanlar George Bush ve Barack Obama’nın geçmişteki kararnamelerini hükümsüz kılan bir hüküm bu.
Uluslararası hukuk
Trump ile telefon görüşmesi sırasında, Almanya Başbakanı Angela Merkel başkana göçmen kararının uluslararası vaatlerle zıt düşüyor olabileceğini söyledi.
Merkel’in sözcüsü Steffen Seibert yazılı açıklamasında “Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi uluslararası toplumun savaş mültecilerini insani temeller nedeniyle kabul etmesini gerekli kılıyor” diyor. “Bütün imzacı devletler bununla yükümlü. Alman hükümeti dünkü görüşmede bu politikayı açıkladı.”
En azından şimdilik, karara bu açıdan karşı çıkan bir dava olmadı. ABD Temyiz Mahkemesi, uluslararası anlaşmalar nezdinde ABD yükümlülüklerine ters olan bir kanunu ya da başkanın eylemlerini hükümsüz kılacak güce sahip.
Profesör Liam Thornton “ABD yasal sistemi çerçevesinde din ve ırk ayrımcılığını engelleyen bir dizi uluslararası anlaşmayı imzaladı ve onayladı ve bu uluslararası ayrımcılığa karşı güvenceler kapsamında işleyen göçmenlik sistemini de içeriyor.”
Bazı Temyiz Mahkemesi hakimleri ABD hukuku ve anayasal prensiplerini yorumlarken uluslararası görüş birliğine atıfta bulundu, ancak bu görüş muhafazakar eğilimli hukuk çevrelerinde eleştiriliyor.
Destekçi hakim
Trump’ın göçmenlik atağına karşı çıkanlar, tedbire karşı sağlam bir hukuki temele sahip olduklarını düşünüyorlar- ve federal mahkemelerin teamülleri başkanın planlarını suya düşürebilir.
Şubat 2015’te, Teksas’taki Brownsville kentinde bir hakim, Başkan Obama’nın belgesi olmayan ABD vatandaşları ve kalıcı oturum sahiplerine yasal göçmen statüsü verilmesine ilişkin hamlelerini mahkeme emriyle engelledi.
Davanın, Temyiz Mahkemesi’ne gelmesi bir yıl sürdü ve mahkeme emrinin kaldırılıp kaldırılmayacağı konusu çözümsüz kaldı. Dava hala hukuki açıdan belirsizliğini koruyor.
Tek gereken, Trump’ın eylemlerinde muhaliflere destek verecek bir hakim.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024