Hemen bütün ünlü toplum analistleri ve sosyologlar, eylemci devrimcilerin sandığı gibi, “baskı ve zulüm artınca toplumda direnme ve başkaldırı enerjisi yükselir.” tezinin doğru olmadığını söylerler.
Devrimcilerin bu iddiasını 12 Mart ve 12 Eylül vahşetlerinde ülkemizde de çok ağır bedellerle yaşayıp gözledik. O faşist ve darbeci zalim yönetimlerin sinir sistemleriyle oynayarak, daha fazla baskı ve zulüm yapmaya zorlayıp toplumdaki başkaldırı azmini yükseltme amaçlı hareketler yapan fraksiyonlar, daha dengeli davranan fraksiyonlarından fazlaydı.
Ne var ki tarihe baktığımızda; baskı ve zulüm arttıkça, çıkış yolları kalmadığına inanan toplumlar içine kapanmış, umudunu yitirerek tepkisizleşmiş, hiç bir direnme göstermeden adeta “hadım” edilmiş şekilde otoriteye itirazsız boyun eğmiştir.
Buna en ibretlik örnekler olarak; Hitler Dönemi Yahudilerini, Stalin Dönemi Rus ve diğer Sovyet uyruklarını, Mussolini İtalya’sı, Franco İspanya’sı ve yakın tarihte Pinochet Şili’si ,Saddam Irak’ını verebiliriz.
ÖZELLİKLE YAHUDİLER
En çarpıcı örneği de, bir araya gelip devlet olduktan sonra dünyanın en savaşçı milleti olduğunu defalarca göstermiş olan, fakat Hitler döneminde hiç bir direnme göstermeden boyunlarını cellada uzatan, gaz odalarına sesiz ve sakince giren Yahudilerdir.
Hiç bir çıkışlarının bulunmadığına, kurtuluş umutlarının kalmadığına inanmış olukları için, en ufak bir direnme göstermeden sessizce ölüme giderek bu azaptan kurtulma yoluna girmişlerdi.
Tarihte pek çok olay, umudunu tüketen bir insan veya kitleden hiç bir aktif hareketin çıkmadığını göstermiştir.
TÜRKİYE…
Son 5-6 yıllık Türkiye’ye baktığımızda, toplumun çok büyük çoğunluğunda benzer bir kitle psikolojisinin oluştuğuna, özellikle son Türk-İslam Sentezci hükumetin buna tuz biber ektiğine, artık AKP, Erdoğan ve İslamcı-Irkçı yönetimlerin sonsuza kadar kalıcı olduğuna dair güçlü bir inanç oluştuğunu görüyoruz.
Buna bir de Türklerin, tarihsel olarak devleti kutsalların kutsalı bilip her emrini “ayet” kabul eden özelliğini eklersek, tamamen ve resmen “hadım” edilmiş bir toplumla karşı karşıyayız demektir.
Özellikle son 5 yılda, toplumun önemli çoğunluğunda, bu lider ve “Türk-İslam Sentezi ” ortaklıktan kurtuluş umudu kalmadığı inancı iyice yerleşmiştir.
Umudunu yitirmeyen kitlenin sayısı ve oranı da epeyce düşük olduğundan, Dünya’da beklenmeyen büyük çaplı konjonktürel bir olay, bir alt-üst oluş yaşanmadıkça bu “hadımlık psikolojisi”nin daha epey zaman devam edeceğini söyleyebiliriz.
Son olarak, AKP ve ortağının toplumda bu etkiyi yaratmak için büyük paralar harcayarak, alttan alta ünlü ve yetenekli yerli ve yabancı kitle psikologlarıyla çalıştığını, bilinçli ve sistematik olarak “bizden kurtuluşunuz yok” kanaati yarattığını da belirtelim.
6 Aralık 2020 /Urfa
- Uğur Mumcu - 25 Ocak 2021
- Toplumsal baskı - 6 Aralık 2020